Global krizden bile daha kaygı verici bir olay yaşanıyor ülkemizde. TAŞEL’de olup bitenler…
Ekonomik krizi aşmak amacıyla yapısal sorunlarımızı gidermemiz ve dış yatırımlar için ortamımızı müsaitleştirmemiz gerekiyor. UBP hükümeti bu misyonu niye yerine getiremiyor?
Biat kültürünün sarıp sarmaladığı beyinlerin iktidarında maalesef her şey Türkiye’den beklenmekte… Tembelliğin ve iş bilmezliğin adı, “Türkiye ile iyi ilişkiler” olmuştur maalesef. Bunun da ötesinde, “Acaba Türkiye ne der?” psikolojisi nedeniyle varlık olma şiarının ortadan kalkması gibi bir vahametle karşı karşıyayız.
Neticede, türkü çağırır gibi çağıramayız dış yatırımcıyı. Varlık olma bilinciyle, yasalarımızın hem bu bilince hizmet edebilmesi hem de aynı zamanda dış yatırımcıyı cezp etmesi bağlamında gözden geçirilmesi kaçınılmazdır günümüz koşullarında.
TAŞEL’de olup bitenler kaygı vericidir çünkü büyümeyi öngören her halkın evrensel doğrular ölçütünde sahip olması beklenen temel değerler bir türlü ülkemizde ortak akla dönüştürülememektedir.
Dış yatırım mevzusu önemlidir çünkü onurlu ve kendi ayakları üzerinde durabilen bir halk olabilmemiz için gelirlerimizi artırmanın yollarını bulmak zorundayız. Petrol kuyumuz olmadığına göre olası gelir artırma alanlarından birisidir dış yatırım yoluyla ülkemize girecek katkılar. Ancak dış yatırımların önemini vurgularken ve “Yasalarımızı biz yapıyoruz; gelecek olan yatırımcılar ülkemizin yasalarına uymak zorunda olduğundan biz dış yatırımların istihdam ve gelir artışı gibi nimetlerine odaklanmalıyız” iddiasını ortaya koyarken, “ülke gerçeklerini göz ardı etmek” argümanı ile karşı karşıya kalmaktayız.
Günün gerektirdiği ekonomi yaklaşımlarını 20. yüzyıl algılarıyla kendi içinde ötekileştirenler, değişimle gündeme gelen yeni olana karşı, “Yasaları uygulama yetkimiz yoktur, rüya görüyorsunuz” söylemiyle toplumda haklı bir konum elde edebiliyorsa ve bu geçerli zemin üzerinden siyasete yön verebiliyorsa, burada bir terslik vardır demektir.
Bölgemizde demokrasi-güvenlik balansını ve değişimi içselleştirmenin önemini her yolla hatırlatma misyonunu yürüten Türkiye, bizimle sahip olduğu etkileşim imkânlarını da doğru kullanarak buranın bir güzel örneğe dönüşmesine ne kadar yardımcı olabilmektedir?
TAŞEL, %66 hissesinin Türkiye’de kurulmuş Mey İçki Sanayi ve Ticaret A.Ş’ye ait olduğu bir şirkettir. Bir anlamda, dış sermaye ağırlıklı bir yapı konumundadır ve sadece kendini temsil etmemekte, Türkiye sermayesini de temsil etmektedir.
KKTC yasalarını hiçe sayan TAŞEL yöneticilerine Türkiye yetkilileri ister kendi stratejik çıkarları hilafına isterlerse de Kıbrıslı Türklere / yasalarımıza besledikleri derin saygı duyguları hilafına, buradaki demokratik yapılanmayı hatırlatmalıdırlar. Günün koşullarına göre yeniden düzenlenmesi bir gereklilik olsa dahi buradaki yasaların varlığına saygı esas olmalıdır her koşulda. TAŞEL’deki grevin can damarı işte bu noktadır…
Burada yaşananlar, Kıbrıslı Türklerin değişim olgusuna bakışını zayıflatmaktadır. Türkiye’de değişim dış yatırımcıya “yasaları tanımama” hakkını mı vermişti?
“İşin içinde sendika varsa bırak sürünsünler” yaklaşımı da çirkindir.
Bu süreçte esas rezil olan, “devlet, devlet” deyip de devletin yasalarına sahip çıkmayan Cumhurbaşkanı’dır, Başbakan’dır. Ancak Türkiye’nin Ortadoğu ve Afrika ülkeleri bağlamında yürüttüğü liderlik misyonu açısından bakıldığında murat edilenin, hukukun üstünlüğü gibi meseleleri göz ardı eden, sermayenin uluslararası boyutta önündeki engelleri aşmakla sınırlı bir süreç olduğu imajı doğmaktadır.
Kıbrıs’ın kuzeyinde demokratikleşmeyi ve kendi ayakları üzerinde durmayı öngörenlerden ziyade değişime karşı çıkanları ve zamana oynayanları haklı çıkaran tecrübeler ne Kıbrıslı Türklere ne de Türkiye’ye bir fayda sağlamaktadır.
TAŞEL grevi, toplumsal varoluş mücadelesinin sembolüne dönüşmektedir hızla. Bu da bir sonraki Yatırım Danışma Konseyi toplantısı esnasında toplumsal muhalefetin en sert eylemlerle yasalarımızın tam uygulanması talebi bağlamındaki haklı sesini daha fazla duyurmasını getirecektir hiç kuşkusuz…
Yenidüzen, 22 Ağustos 2011