Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’dan Beklentimiz Ne?

Kıbrıs Türk halkı uzun yıllardır fasit bir daireye hapsoldu.

Dünya dönüyor, hayat farklılaşıyor, bölgesel dengeler yerinden oynuyor, ekonominin dinamikleri değişiyor…

Kıbrıslı Türkler yeni koşulları okuyarak kendi siyasi ve ekonomik varlığını geleceğe taşıyacak dinamizmi yaratamıyor.

Uzun yıllardır bu böyle.

Dünyadaki bütün siyasi ve ekonomik varlıklar mali disiplini ve yapısal reformları ölüm kalım meselesi addederken Kıbrıslı Türkler bu süreci küçümsemeyi tercih etti.

Ve pandemi…

Hâlâ katlanarak etkileri bütün dünyayı kasıp kavuruyor.

Biz eski tas eski hamam babadan kalma metotlarla günü kurtarma derdindeyiz.

Hâlâ Türkiye’nin enerji harcamalarımızı sübvanse etmesinden, kamu harcamalarımız eliyle tüketimi şişirerek GSYİH’mizi korumaktan medet umuyoruz.

Türk lirasının devalüasyonu ve dünyadaki dev enflasyon dalgası karşısında diğer ülkelerin ne yaptığına hiç bakmaksızın sadece son tüketici pozisyonunda olanların alım gücü sorunu üzerinden siyaset devşirmeyi, bu harcanacak kaynağın nasıl üretileceğini hiç konuşmamayı marifet zannediyoruz.

Bu anlayış belki siyasi partilerimize halk nazarında günübirlik puan kazandırır veya kaybettirir ancak bununla sorunlarımızın gerçek manada aşılamayacağı kesindir.

Pandemi sonrası süreçte hızla aktif işgücü piyasamızı toparlamamız, işletmelerimizi yeni döneme adapte etmemiz, daha da bozulan gelir dağılımını toparlayıcı adımlar atmamız bir zorunluluktu.

Bunu yapabilmek için kamumuzun daha kaliteli ve maliyet etkin hizmet sunabilmesini sağlamamız gerekiyordu.

Dünyada ivme kazanan dijitalleşmenin bizde de hızlanması için tedbirler düşünmemiz şarttı.

Sürdürülebilir çevre ve sağlıklı toplum için sağlık hizmetlerimizin kalitesini ve altyapısını güçlendirmeyi, çevreye karşı duyarlı yeşil ekonomiyi kavramayı ve ülkemiz için kritik öneme haiz su kaynaklarının verimli kullanılmasını destekleyen önlemleri almalıydık.

Hepsinden önemlisi pandemi sonrasında kalıcı canlanma için turizm, yükseköğretim, inşaat, tarım, enerji gibi temel sektörlerimizi güçlendirecek programları hayata geçirmeliydik.

Doğru düzgün bir Orta Vadeli Program dahi hazırlamadık.

Sistemi kendi haline bıraktığımızda başımıza gelebilecek bütün iyi ve kötü şeyleri tecrübe ettik.

Başımıza gelen kötü şeylerin faturasını Türkiye’ye ödetmekten de hiç geri durmadık.

Artan enerji maliyetlerimizdeki AKSA payını doğrudan Türkiye’ye ödettik ama kalıcı çözümü hiç tartışmadık.

Türkiye’de bizimle ilişkilere bakan ekip de “KKTC’deki rantı yerli rantçılar değil bize yakın firmalar toplasın” mantığıyla hareket etmeyi marifet saydı.

KIBTEK’in ihalesiz yakıt alımları ve benzeri arka bahçe operasyonlarından başımızı kaldırıp da geleceğe bakamadık.

Kişisel bloğumda 1 yılı aşkın bir süre önce kaleme aldığım son yazımda şu tespiti yapmıştım:

“Türkiye’de KKTC ile ilişkilere bakan ekibin her şeyi yüzüne gözüne bulaştırdığı gözle görülür bir gerçektir.

Kıbrıs Türk halkı siyasi iradesini iğdiş eden bir anlayışla bırakınız ortaklaşmayı, bu anlayışın karşısında durmayı varoluşsal bir mesele gibi algılamaktadır.

Bu ekip görevde olduğu müddetçe KKTC’de kalkınma için Türkiye ile çözüm ortaklığından söz edilemeyecektir”.

Amaç üzüm yemek olduğundan, bu tespit üzre propagandadan değil değişimden medet umduk.

Türkiye’deki seçimin ardından ekip değişti, değişiyor…

Cevdet Yılmaz’ın siyasal alandaki birikimleri göz dolduruyor, insanı ümitlendiriyor.

Bizim ihtiyacımız içine hapsolduğumuz fasit daireyi yıkmak.

Bunun için çok çaba sarf etmemiz gerekiyor.

Ancak Türkiye’nin de bize yardımcı olması şart.

Demokrasiye dört elle sarılarak kendi sistemimizi geleceğe hazırlama sorumluluğumuzu yeniden tesis etmemiz Türkiye’nin KKTC ile ilişkileri ele alış şeklinden de etkilenecek.

Biz değişim fikrine ısınıp “mide bulantımızı” gidermek zorundayız.

Elektrik ve su başta olmak üzere kamunun işletmecilikle iştigal ettiği tüm alanlarda kamu sistemimizin yönetme kapasitesini artırmaya ve işletmecilik noktasında kamu özel işbirliklerinin önünü açmaya hazırlanmak durumundayız.

Mali disiplin ve bütçe disiplini çıpalarını tekrardan gündeme getirmeye, kamu harcamalarımızın ve borçlanmanın çerçevesini kalın kalemle çizecek şekilde mali kurallarımızı belirlemeye, ciddi devlet yönetimini hatırlamaya ihtiyacımız var.

Biz bunları yaparken Cevdet Yılmaz ve kuracağı ekibin de KKTC ile ilişkileri ele alış şeklinin nasıl olacağına karar vermesi gerekiyor.

Saygısız, nobran, tutarsız, istikrarsız, hamasete dayalı, hedefsiz ve yüzeysel bir hareket tarzıyla mı devam edilecek?

Yoksa, karşılıklı saygıya dayalı, partilerle değil hükümetlerle muhatap olan, program esaslı, tutarlı, istikrarlı, kendi ayakları üstünde durabilen bir ekonomi ve etkin devlet mekanizması oluşturma hedefine katkı sağlayacak bir hareket tarzıyla mı?

Son 10-15 yıllık dönemde her ikisini de tecrübe etmiş olan Kıbrıs Türk halkının “Hangi Türkiye?” sorusuna yanıtı açıktır.

Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’dan beklentimiz de…

KKTC’deki statükoya da Türkiye’nin arka bahçesi pozisyonuna da sırtımızı dönerek içine hapsolduğumuz fasit daireyi kırabileceğimiz koşulları oluşturmak istiyoruz.

Bölgesel işbirliklerinin önünü açabilmek, bölgemizdeki barış sürecine güçlü şekilde katkı sağlayabilmek ve Türkiye ile ortak çıkarlarımız doğrultusunda geleceğe emin adımlarla yürüyebilmek arzusundayız.

Cevdet Yılmaz’ın “bizi anlayarak”, “Hangi Türkiye?” sorusuna bizimle aynı doğrultuda yanıt vermesini önemsiyoruz.

Yorum bırakın