Cesaretle Çizilmiş Bir Yol

Bugün, 11 Temmuz 1940’ta dünyaya gelen babam Özker Özgür’ün doğum günü.

Aramızdan 22 Kasım 2005’te ayrıldı ama geride hem bizim hem de Kıbrıs Türk halkının belleğinde silinmez izler bıraktı.

Onu yalnızca bir baba olarak değil, aynı zamanda bir öğretmen, bir mücadele insanı ve bir halk önderi olarak anmak istiyorum.

Çünkü o, hayatını başkalarının hayatı için harcamayı seçen ender insanlardandı.

Babamın yolculuğu, sadece kişisel bir hikâye değil; bir halkın kaderine ortak olma çabasıydı.

Öğretmenlik mesleğinden siyasete uzanan bu yol, onun toplumuna olan derin bağlılığının ifadesiydi.

O, çatışmanın içinde değil; barışın dilinde, birleştirici bir söylemin arayışındaydı.

Siyasi yaşamı boyunca hep diyaloğun, uzlaşının ve çözüm arayışının temsilcisi oldu.

Babamın siyasal kimliği, Cumhuriyetçi Türk Partisi ile birlikte şekillendi.

CTP’nin ilk iki milletvekilinden biri, daha sonra da genel başkanı olarak partinin demokratik duruşunu inşa eden başlıca aktörlerden biri oldu.

Ancak onun partideki varlığı sadece görev tanımlarına indirgenemezdi.

O, CTP’yi halkla birlikte yürüyen bir mücadele alanı olarak görüyordu.

Bir CTP mitinginde, kalabalık “En büyük CTP!” diye slogan atarken kürsüde durdu ve dedi ki:

“En büyük CTP değildir; en büyük emekçi halktır.”

İşte bu sözdü onun liderlikle halkçılığı birleştiren temel felsefesi.

Babam, Kıbrıs’ta barışa ulaşmanın yalnızca diplomatik masa başında değil; halkların dayanışmasıyla mümkün olabileceğine inanırdı.

Bu inançla AKEL ile CTP arasında kalıcı ve ilkeli bir ilişki kurmak için özel çaba gösterdi.

Onun sıkça dile getirdiği bir sözü vardı:

“Eğer bu adada bir çözüm olacaksa, bu CTP ile AKEL’in omuz omuza yürümesiyle olur.”

AKEL’le ilişkisi sadece nezaket düzeyinde değildi; ortak mücadele, karşılıklı güven ve çözüm odaklı diyalog üzerine kuruluydu.

Ortak açıklamalarda, iki toplumlu etkinliklerde onun yüzündeki inancı ve heyecanı görmek mümkündü.

Babam barışı sadece talep etmiyor; inşa etmeye çalışıyordu.

CTP–AKEL iş birliğini, gelecekte kurulacak federal Kıbrıs’ın siyasi ve toplumsal mayası olarak görüyordu.

Ekim ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi, Kıbrıs Türk halkının geleceğine dair bir tercih ve değerli bir mirasa sahip çıkma sınavıdır.

Tufan Erhürman’ın bu seçimde kazanması, babamın ve bugün aramızda bulunamayan pek çok yurtseverin savunduğu barış, demokrasi ve eşitlik değerlerinin yaşatılması anlamına gelir.

Babam, her zaman halkın iradesine ve kendi ayakları üzerinde durmasına vurgu yaptı.

Bugün, onun açtığı yolda ilerlemek isteyenler için Tufan Erhürman’ın duruşu büyük önem taşıyor.

Çünkü O da babam gibi halkın özgür ve onurlu yaşam mücadelesinin bir parçası olarak barış ve çözüm için çalışıyor.

Bu nedenle, Özker Özgür’ün ideallerini yaşatmak, onun yolunda yürümek isteyen herkes için Tufan Erhürman’ın desteklenmesi bir borçtur.

O’nun başarısı, sadece bir kişisel başarı değil; bir davanın, özgürlük ve eşitlik mücadelesinin yeni bir sayfasının açılmasıdır.

Doğum günün kutlu olsun, babam

Kimi çevreler seni zaman zaman “Türkiye karşıtı” diye tanımladı.

Oysa senin derdin Türkiye değil, Kıbrıslı Türklerin iradesinin gölgelenmesiydi.

Türkiye halklarına, kültürüne, tarihine saygın büyüktü ama bu saygı, eleştiriye kapalı biat ilişkisini gerektirmedi.

Sen, kardeşliğin ancak eşitlik temelinde mümkün olduğuna inanırdın.

Bugün ülke gerçeklerini de dikkate alarak mücadele yürütenlere zaman zaman “Türkiye dostu” tanımlaması yapanlar oluyor.

Ne garip ki, aynı ilkelere bağlı kalarak yürünen yolda, kimileri bizi senden uzaklaştırmaya, kimileri de sırf bu yüzden senin mirasını bize karşı kullanmaya çalışıyor.

Ama aynı ilkelere sıkı sıkıya bağlı olan farklı nesiller, farklı zamanlarda ama aynı meseleyi savunduk baba:

Bu halkın kendi ayakları üzerinde duran, eşitlik temelinde ilişkiler kuran, özgür ve onurlu bir yaşam hakkı vardır.

Bizi ayıran değil, buluşturan şey bu ilkedir.

Ve biliyorum ki:

Ne sen Türkiye düşmanlığı yaptın ne de bugün Kıbrıs Türk halkının siyasi varlığını ayaklar altına almadan kalkınma yolunda emin adımlarla ilerlemesi gerektiğine inananlar yandaşlık ediyor.

Biz sadece halkımızı seviyoruz, halkımızın çıkarını savunuyoruz.

Eleştirmemiz gereken yerde konuşuyoruz, uzlaşmamız gereken yerde el uzatıyoruz.

Çünkü sen bize böyle öğrettin.

Seninle büyümek, seninle düşünmek ve seninle mücadele etmeyi öğrenmek bizim için bir miras değil, bir sorumluluk.

Senin sustuğun yerde ses olmak, inandığın yerde durmak, sevdiğin insanlara sahip çıkmak…

Bugün sana olan hasretimle değil, sana olan inancımla yazıyorum.

Çünkü senin bıraktığın iz, bir gün gelip unutulsun diye değil; ardına düşülsün diyedir.

Yorum bırakın