Sayın Başkan Değerli Milletvekilleri,
1974 sonrasında oluşturduğumuz sistemin ekonomik yönden kendi ayakları üzerinde duran bir yapıya bir türlü kavuşturulamadığı bilinen bir gerçektir.
Bu durum siyasi, sosyal ve kültürel yönden Kıbrıs Türk varlığını her gün biraz daha erozyona uğratmaktadır.
Soğuk savaşın bitmesi, küreselleşme sürecinin hızlanması ve bilhassa 2008 Küresel Finans Krizi sonrasında tüm dünyada kamu yönetimleri için başarı ölçütünün mali sürdürülebilirlikle ilişkilendirilmesi ister istemez bizi de etkilemektedir.
Kıbrıs Türk halkı, değişen dünya konjonktüründe varoluş mücadelesini kaybetmek üzeredir.
Siyasi, sosyal ve kültürel varlığımız hızla değersizleşmektedir.
Küreselleşme sürecinin sürekli evrimler sonucu bugün geldiği aşamada yok olmamak adına Kıbrıs Türk halkının da değişim ve dönüşüm yönünde radikal adımlar atması tek çıkar yol olarak değerlendirilmelidir.
Bir Fransız özdeyişidir: Şeyler ne kadar değişirlerse o kadar aynı kalırlar…
Kıbrıs Türk halkı da dünyadaki değişimlere adapte olabildiği oranda siyasal, sosyal ve kültürel yönden varlığını sürdürebilecektir.
Artık 1990 öncesindeki kısır ideolojik tartışmaları aşıp hizmet odaklı bir anlayışla siyaset kurumumuzu yeniden yapılandırmamızın ve toplumsal önceliklerimizi hayata geçirebilmek için bölgemizde Avrupa Birliği tarafından oluşturulmuş ekonomik kriterleri dikkate alarak kendimize çekidüzen vermemizin zamanı gelmiş hatta geçmiştir bile!
Üzülerek ifade etmek isterim ki gerek dünya ile sağlıklı etkileşimden yoksun oluşumuz gerekse de mali yardım bağımlılığımızın yarattığı içteki atalet duygusu nedeniyle iç ve dış dinamiklerimiz siyasal anlamda gerekli değişim ve dönüşümleri hayata geçirme konusunda oldukça yetersiz kalmaktadır.
Özellikle geride bıraktığımız son 10 yılda en önemli ev ödevlerimiz sayılan kamu sektörümüzün etkinliğini ve verimliliğini artırma, mali disiplini sağlama ve siyaset kültürünü buna göre şekillendirme, finans sektörünün ekonomik kalkınmaya katkısını sağlama, reel sektörümüzü uluslararası standartlarda rekabet edebilecek bir konuma taşıma, ülkedeki yatırım ortamını iyileştirme ve işgücü arzı ile işgücü talebinin uyumsuzluğunu giderme gibi temel konularda elle tutulur bir ilerleme kaydedemedik.
Bu aşamada kısır iç siyasi çekişmelerle zaman kaybetmek ve birbirimizi suçlamak yerine birlikte çıkış yollarını tartışmak ve varoluşumuzu teminat altına alacak toplumsal projeler üretmekle mükellef olduğumuzu düşünüyorum.
Yok olmamıza sebep olan ekonomi alanındaki başarısızlığımızı ancak ve ancak hep birlikte “bu gemiyi nasıl yüzdüreceğiz?” sorusuna somut cevaplar arayarak tersyüz edebiliriz.
Gelirlerimizi artırmanın ve sosyal yaralara sebep olmaksızın giderlerimizi yeniden düzenlemenin yollarını arayıp bulmak her bir Milletvekili’nin asli görevi olmalıdır.
Giderlerimizi azaltmak için halkımızın yaşamını pahalılaştıran etkenlerin üzerine korkusuzca gidebilmeli, yapısal dönüşümleri engelleyen günübirlik refleksler karşısında popülizmin ötesinde bir duruş içerisinde olmalıyız.
Bu noktada odaklanmamız gereken en önemli sektörlerden birisi enerji sektörümüzdür.
Yurttaşlarımızın cebini yakan elektrik faturalarını düşürmek biz siyasilerin en öncelikli görevi olmalıdır.
Fuel-Oil’e olan bağımlılığı azaltarak enerji ithalatı için yapılan harcamaları bugünkünden daha düşük seviyelere çekebiliriz.
Esas soru ise şudur:
Siyasal, sosyal ve kültürel varlığımızı kalıcılaştırmak adına bu gemiyi yüzdürebilmek için şart olan gelirlerimizi artırma hedefine nasıl ulaşacağız?
Sayın Başkan Değerli Milletvekilleri,
Çeşitli nedenlerle kamu maliyesi zora giren Kıbrıslı Rumlar, enerji ihraç eden ülke olma stratejisi doğrultusunda yoğun bir uğraş içerisindedir.
Enerji sektöründe bölgemizde etkili bir aktör olma yolunu seçerek azalan gelirlerini artırmayı hedeflemektedirler.
2003 yılında AB üyeliğine hazırlanırken Ulusal Enerji Düzenleme Kurulu’nu oluşturdular.
Bu kurul sayesinde enerji iç piyasalarını düzenlemeye başladılar.
AB’nin enerji alanındaki üç temel hedefi olan rekabeti sağlama, arz güvenliğini sağlama ve çevreyi koruma konularında AB’nin de desteğiyle önemli adımlar atmaktadırlar.
AB’nin 3. Enerji Paketi kapsamında gerekli tüm mevzuat düzenlemelerini hızla hayata geçiriyorlar.
İçteki her türlü yapısal düzenlemeyi hızlıca tamamlayıp yine AB’nin belirlemiş olduğu Güney Enerji Koridoru’na dâhil olan bir ülke olarak doğal gazın Hazar Havzası, Orta Asya, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz Havzası’ndan AB’ye taşınması konusunda aktif rol oynamayı öngörmektedirler.
AB’nin Güney Enerji Koridoru İnisiyatifi’nde Türkiye’yi de ortak ülke olarak değerlendiriyor oluşu Kıbrıslı Rumlar açısından Türkiye ile karşılıklı bağımlılık ilkesine dayalı ticari ilişkileri kaçınılmaz kılmış durumdadır.
Aynı şekilde yine AB’nin Güney Enerji Koridoru İnisiyatifi kapsamında elektrik enerjisi boyutunda Kuzey Avrupa ile Güney Avrupa’yı birbirine bağlama, ülke pazarlarını birleştirme ve yenilenebilir enerji kaynaklarından ortak faydalanma gibi bir politikası vardır.
Bu da Kıbrıslı Rumların AB üyesi bir ülke olarak göz ardı edemeyeceği ve Güney Enerji Koridoru İnisiyatifi’nde ortak ülke konumunda olan Türkiye ile işbirliğine gitmek zorunda olacağı bir konu olarak değerlendirilmelidir.
Kıbrıslı Rumların Güney Enerji Koridoru İnisiyatifi’nin belirlediği işbirliklerinin yanı sıra bölgemizde enerji alanında komşu ülkelerle sürekli işbirliği anlaşmaları imzaladığını, bu kapsamda Mısır, Lübnan ve İsrail ile istişarelerde bulunduğunu da biliyoruz.
Bölgemizde böylesi önemli gelişmeler yaşanırken biz Kıbrıslı Türkler olarak içte ve uluslararası alanda enerji oyununun bir parçası olabilmek adına ne yapmalıyız?
Sayın Başkan Değerli Milletvekilleri,
1990’lı yılların ortalarında ilave kaynak taleplerimiz karşısında dönemin Türkiye Başbakanı Tansu Çiller’in “Sizin Konya ilinden ne farkınız var? Konya’ya yoksa size de yok” cevabı karşısında CTP net bir siyasi duruş ortaya koymuştu.
“Deniz bitti. Ekonomik sorunlara çözüm üretmemiz gerekir” demiştik.
O dönemde görevde bulunan DP-CTP hükümeti, toplumsal onurumuzu gözetecek ve Türkiye’ye olan mali yardım bağımlılığımızı azaltacak şekilde ekonomik sorunların çözümüne dönük 11 Ekim 1995 tarih ve A-1338-95 sayılı Bakanlar Kurulu kararını almıştı.
Bu karara göre eğitim, sağlık ve güvenlik dışında kamuda istihdamlar durdurulacaktı.
Kamu Hizmet Komisyonu’nun yapısı değiştirilecekti.
Emeklilik Yasası kapsamındaki emeklilik primleri eşitlik ilkesine uygun biçimde yeniden düzenlenecekti.
Sürekliliği gerektiren kamu hizmetleri vardiya yöntemine bağlanacaktı.
Vergi mevzuatı basitleştirilecekti.
KDV uygulanacak ve çeşitli vergiler düşürülecekti.
İstikrarlı Muhasebe Birimi’ne geçilecekti.
Liman İşçileri Şirketi’nin hizmet tekeline son verilecekti.
Tek Tip Sosyal Güvenlik Sistemi’ne geçilecekti.
Kaçak İşçi Sorunu ortadan kaldırılacaktı.
KİT ve kurumların devlete yük olmasını önlemek amacıyla değerlendirmeler yapılacaktı.
Kapsamlı bir nüfus sayımı ile envanter sayımı ve ekonomik kalkınma planı yapılacaktı.
O dönemde Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, “Bırakın CTP hükümete girsin. Girsin ki alınması kaçınılmaz ekonomik tedbirler sonucu sendikaları da arkasına alarak baş ağrıtmasın” diyordu.
Eğer Sayın Denktaş samimi olsaydı ekonomik program takviminin uygulanmasına ön-ayak olurdu. Bu takvim o dönemde bir bütün olarak uygulansaydı, ülke koşullarına uygun bir yeniden yapılanma söz konusu olabilirdi ve bugün Türkiye ile ilişkilerimizde çok daha farklı bir aşamada olabilirdik.
Vizyonsuzluk ve iç siyasete dair küçük hesaplar doğru zamanda doğru adımları atmamızın önüne geçti.
Sayın Başkan Değerli Milletvekilleri,
Biz bu filmi daha önce görmüştük.
Kaybedilen onca zaman, bize çok pahalıya mal olmuştur.
Dün “deniz bitti” demiştik.
Bugün “gemi karaya vurdu ve deniz son sözünü söyledi” diyoruz.
Sayın Eroğlu, bugün Cumhurbaşkanlığı makamından tıpkı Sayın Denktaş gibi hiçbir vizyon ortaya koymadan, gemiyi nasıl yüzdürebileceğimizle hiç ilgilenmeden, ülke siyasetine kişisel ve dar siyasi bakış açısı ile yön vermeye çalışmaktadır.
Aynı ırmakta iki kez yıkanılmaz.
Bu oyunu bu kez bozmak zorundayız.
Bu oyunu bozabilmenin yegâne yöntemi ise içteki tüm manipülasyonlara inat AB’nin belirlediği kriterler ışığında ekonomimizin önünü açacak reformları konuşmak ve gelirlerimizi nasıl artırabileceğimize dair tartışmaları siyaseten gündemde tutmaktır.
Enerji sektöründe tabulara ve tüm saldırılara rağmen çağı yakalamamız ve toplumsal bir vizyon oluşturmamız ancak bu sayede mümkün olabilecektir.
Gelirlerimizi artırmak ve gemiyi yüzdürmek adına biz de bölgedeki diğer ülkeler gibi enerji sektörüne odaklanmalıyız.
AB’nin belirlediği Güney Enerji Koridoru İnisiyatifi’ne dâhil olmayı en öncelikli hedef olarak ele almalıyız.
Bu sayede hem gelirlerimizi artırabileceğimiz hem de yurttaşlarımızın cebini yakan faturaları azaltabileceğimiz yeni bir döneme geçiş mümkün olabilir.
Enerjide böylesi bir vizyonla hareket etme zorunluluğumuz vardır.
Bölgesel gelişmeler ve içinde bulunduğumuz konjonktür bize bunu emretmektedir.
Enerjide bu vizyonu hayata geçirebilmenin yolu ise doğru stratejileri uygulamaktan geçmektedir.
Hiç kuşkusuz en stratejik konu, müzakere süreci ile birlikte Kıbrıs sorununun bir çözüme kavuşturulması ve uluslararası hukukun bir parçasına dönüşmemizdir.
Güney Enerji Koridoru İnisiyatifi’ne aktif bir oyuncu olarak dâhil olmamızın başka bir yolu yoktur.
Çözüm bu anlamda tek alternatifimizdir.
En stratejik aşama olan çözüm öncesinde AB’nin yönlendirmeleri sonucu Türkiye’nin Kıbrıslı Rumlarla enerji alanında doğrudan ticari ilişki kurması bizim açımızdan bir risk faktörüdür.
Çözüm için çalışırken aynı zamanda baypas edilme riskini bertaraf etmenin yöntemlerini de değerlendirmeliyiz.
Baypas edilme riskini ortadan kaldırabilmek adına uluslararası antlaşma imzalama imkânımız olan tek ülke konumundaki Türkiye ile tıpkı Kıbrıslı Rumların diğer komşu ülkelerle yaptığı gibi enerji alanında antlaşmalar imzalamamız ve karşılıklı bağımlılık ilkesi temelinde enerji alanında birlikte hareket etmemiz gerekmektedir.
Ocak ayında Türkiye’nin Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın ülkemize yapmış olduğu ziyaret bu açıdan tarihi öneme sahiptir.
Bu ziyaret çerçevesinde gündeme gelen Enerji ve Maden Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşma ve Elektrik Alanında İşbirliği Yapılmasına Dair Anlaşma taslakları en hızlı şekilde değerlendirilmeli ve enerji alanındaki vizyonumuzla uyumlu bir içerikle imzalanmalıdır.
Bu kapsamda 21 Şubat 2014 tarihinde KKTC adına Başbakanlık Müsteşarı Alpay Afşaroğlu’nun imzaladığı Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Heyetleri Arasında Enerji ve Elektrik Enterkoneksiyonu Konularında İşbirliği Yapılmasına Dair Toplantıya İlişkin Eylem Planı, Kıbrıs Türk halkının konuya duyarlılığının önemli bir göstergesi olarak kabul edilmelidir.
Türkiye ile enerji konusunda işbirliğimizi hızlı bir şekilde kayıt altına alıp yürütülecek ortak çalışmalarla içteki gerekli yapısal dönüşümlerimizi tamamlamamız, mevzuat eksikliğimizi gidermemiz ve kamumuzun insan kaynağı kapasitesini artırmamız sadece enerji vizyonumuza değil aynı zamanda toplumsal varoluş idealimize ve Kıbrıs sorunu bağlamındaki etkinliğimize de önemli katkılar sağlayacaktır.
Türkiye ile enerji alanındaki işbirliğimiz mutlak surette çözüm sonrası dönem de gözetilerek ilerletilmeli, eğer mümkünse konu Kıbrıslı Rumlarla da liderler düzeyinde istişare edilmeli ve çözümle birlikte Kıbrıslı Türklerin Güney Enerji Koridoru’ndaki enerji ticaretinden azami gelir elde edebileceği koşullar daha şimdiden oluşturulmalıdır.
Sayın Başkan Değerli Milletvekilleri,
Ne 1970’lerde ne 1980’lerde ne de 1990’lı yıllarda yaşıyoruz artık.
Kıbrıs sorunundan beslenen ve ekonomik sürdürülebilirliği olmadığı anlaşılan mevcut sistemimiz açısından değişen dünya konjonktüründe gemi karaya vurmuş olduğuna göre siyasi, sosyal ve kültürel varlığımızın hızla değersizleştiği bu aşamada, korku kültürüyle değil riskleri iyi analiz edip toplumsal çıkarlarımız doğrultusunda radikal adımlar atmamız kaçınılmaz görünmektedir.
Bu düşüncelerle, Sayın Cumhurbaşkanı’nı, Birinci Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş gibi hareket etmekten vazgeçmeye, CTP’nin asla kendini kimseye kullandırmayacağını bilmiyorsa öğrenmeye ve toplumumuzun geleceğine dönük sorumluluk bilinciyle hareket etmeye davet ederim.
Beni dinlediğiniz için teşekkür eder, saygılar sunarım.