Dün Twitter’a, “Statükoyu ayakta tutan, çıkar grupları ve popülist siyasetçilerin kafa kafaya verip kaynakları halkın geneli için kullandırtmamasıdır…” diye yazmıştım. HABERKIBRIS.com İnternet sitesi bunu alıp, “Birikim Özgür’ün mesajı kime?” diye sormuş. Mesaj, Lefkoşalı’yadır.
Aslında bu gönderi, Facebook’a LTB ile ilgili yazdığım bir mesajdan alıntıydı. O mesaj şöyle:
“1 Temmuz sonrası için tanınma politikası önerenler var… Bu yapıyla tanınsak ne olacak? Daha beter rezil olacağız! Bakın LTB tanınıyor! Tanınıyor da ne oldu? Unutmayalım… En az dış faktörler kadar iç faktörler de yaşam kalitemizi etkiler. Statükoyu ayakta tutan, çıkar grupları ve popülist siyasetçilerin kafa kafaya verip kaynakları halkın geneli için kullandırtmamasıdır! Tanınma veyahut federal çözüm isteyebiliriz fakat içte siyasetin kalitesini artırmazsak “dünyaya bağlanma” sadece ama sadece yok oluşumuzu hızlandıracaktır!”…
Gönderime cevaben, “Söylediklerin çok doğru sevgili Birikim. Ancak ne yazaki bahsettiğin status quo yu devamlı olarak yeniden üreten bir siyasi yapılanma içerisindeyiz ve bunu şu an için değiştirebilecek hiçbir siyasi yapılanma henüz mevcut değil” diye yazan arkadaşıma verdiğim yanıt ise şöyleydi:
“Hüseyin hocam, statükoyu yeniden üreten mekanızmayı ortadan kaldırmak için bu mekanizmanın mağdurlarının sesini yükseltmesi lazım. Siyasi yapılanmaları belirleyen, halktır, insanlardır. Tarih boyunca hiçbir siyasi yapılanma, “hade canımız çekti biz yeni bir sistem kuralım” dememiştir… Siyasi yapılanmalar, özellikle de kitlesel mücadeleyi öngören siyasi partiler, halktan kopmadan birşeyler yapabilmeyi öngörürler. Kendi içlerindeki değişim ihtiyacını okuyup bunun önemine vurgu yapanların etkisiyle bir yol haritası oluşturabilirler ancak yine halkın desteğine muhtaçtırlar öngörülerini hayata geçirebilmek için. Bizdeki tıkanma tam da bu noktadadır. Dolayısı ile bahsettiğin yapılanmanın gelişebilmesi yine insanların inisiyatifine bağlıdır.
Ben bu mesajı LTB özelinde yazmıştım. Orada olan nedir? Cemal Bulutoğluları bir taraftan “bir sonraki seçimi düşünerek” ve “halk adamı” kılıfıyla LTB’nin kaldıramayacağı bir yük yükledi kurumun omuzlarına. Şimdi oraya istihdam edilen insanlar bu popülizmin mağduru oldukları için mi isyan ediyor yoksa (haklı olarak) işlerine devam edebilmek, evlerine bir somun ekmek götürebilmek için mi? Cemal Bulutoğluları popülizmi araçsallaştırıp aynı zamanda demokrasi dışı çıkar çeteleriyle akıl almaz bir maddi ilişki içine girmiştir. Yani kaynakların bir kısmı popülizm çerçevesinde “seçmene” diğer büyük bir kısmı ise çıkar çetelerine aktarılıyor. Olan da Lefkoşalı’ya oluyor. Aylardır asfaltlanmayan delik deşik yollar, sosyal hizmetlerin durması, bir başkente yakışmayacak kaldırımlar ve kötü çevre düzenlemeleri… Altyapı yatırımları da sadece ama sadece TC ve AB katkılarıyla gıdım gıdım ilerleyebiliyor. Şimdi burada kim “isyan” edecek? Cevap, “Lefkoşalılar” olmalı. Ancak Lefkoşalı, işinde gücünde… Belediye çalışanlarının haklı isyanının Lefkoşalı’nın isyanına dönüştürülebilmesi halinde muhtemelen hesap kitaptan anlayan, popülizm yapmayacak ve çıkar çeteleri ile belediyenin bağını kopacak efendi birisi bu görevi üstlenecek ve belediye kurtulacak. Bu da demokratik süreçle olabilecek. Seçimle gelen LTB Başkanı ancak ve ancak seçimle gidecek veyahut üzerinde oluşturulacak müthiş baskıyla istifası sağlanacak.
Bu süreci ülkeye genellemek de mümkündür. Cemal Bulutoğluları’nı yaratan, eski siyaset zihniyetidir ve aslında neredeyse bütün kurumlarımızda benzer sorunlar mevcuttur. Cemal, halkla iletişimi çok iyi olan ve insanlara dokunabilen bir insan. “Artık o eski saf Cemal yok” diyerek aslında “Halka iş verdim yanlış mı yaptım yani?” demeye getiriyor. “Nasıl olsa bir yerlerden bulunur, ödenir” zihniyeti, Cemal’ı yarattı. Cemal’ın özelliği, aramızda bu zihniyeti en iyi uygulayabilecek becerilere sahip olmasıydı. Şimdi artık halkımızın yeni LTB Başkanı’nın hangi becerilere sahip olması gerektiği konusunda kitlesel mesajlar vermesi gerekiyor ki Cemal giderken temsil ettiği (bize ait olan) o eski zihniyet de demokratik süreç içinde dönüşebilsin. İnsanımızın daha iyi bir yönetimi hak ettiği hususunu içselleştirmesi ve doğru taleplerle isyan etmesi gerekiyor. Bu süreci yavaşlatan ise isyanın Cemalgillerden bir başka isme yol açması riskinden kaynaklanıyor. İşinde gücünde olan Lefkoşalı, bir popülist başkan gitsin bir diğeri göreve gelsin diye isyan etmez. Ancak Avrupalı bir başkent için elini taşın altına koyabilir.
İşte yapılması gereken, bir LTB başkanında olması gereken becerileri kamuoyu oluşturup netleştirmek ve bunun etrafında kenetlenmektir. Şimdi bunu nasıl başaracağız? Örneğin isyanı başlatan BES üyelerine, “arkadaşlar mağdursunuz ama bu kuruma sizin büyük çoğunluğunuz popülizmle istihdam edildiniz, kurumu kurtarmak için belki de işten çıkmanız gerekecek” mı diyeceğiz? Bunu dersek bu insanların gözünde Cemal’dan ne farkımız kalır? Demokratik yaşamda bazı durumlar vardır ki demokratik / toplumsal süreçler yetersiz kalır. Bana göre bu da onlardan biridir. LTB-dışı dinamikler devreye girecektir. Mevcut iktidar bu ihtiyacı karşılayabilir mi? Bana göre çok zor. O halde olacak olan nedir? O “paranın biryerlerden bulunduğu” yerler ekonomik aklı bize dayatacaktır. Halk da 2014’teki yerel seçimlere kadar “kötü süreci” tecrübe ederek, sessiz sakin bir biçimde, çalışanları da aşan bir irade geliştirip sandıkta o kamuoyu oluşturmak suretiyle belirlenecek olan “belediye başkanında olması gereken” becerilere en yakın duran adaya oyunu verecektir. 1-2 yıl içinde de zaten doğru yönetim tarzı gözlemlendikçe ve halkın geneline yönelik iyi nyetle çalışıldığı algısı geliştikçe, o “paranın biryerlerden bulunduğu” yerler sağlıklı ilişkiler temelinde kredi ve hibe imkanlarını da artıracaktır. Zaten dünyada kamunun sunduğu sosyal hizmetler yönünden yerel yönetimleri ön plana çıkarıp merkezi hükümetleri sadece ama sadece düzenleyici ve denetleyici olarak algılama trendi vardır ve halka hizmet için öngörülen kaynaklar çoğunlukla belediyelere aktarılmaktadır.
Bu süreci ülkeye de genelleyebiliriz. Statüko böyle yıkılacak çünkü bu ülkede, mevcut koşullarda bir ekonomik kriz olmaz sadece burnumuz sürtüle sürtüle adam ettirileceğiz. O halde galiba bizim gibi siyasete de mahkum olmayan ama siyasetle de akademik veya başka alanlardan kaynaklanan tecrübeyle yakından alakadar olan insanlara düşen tek birşey vardır… Dürüstçe ve statükodan nemalanma beklentisi içerisine girmeksizin günün gerektirdiği becerilere ilişkin kamuoyunun oluşturulmasına karınca kararınca katkı yapmak. Bundan ötürü hocam, ilk aklımdan geçen söylemek istediğimi en son ifade edeyim: Sorumluluktan kaçamazsın! Siyasi yapılanma henüz mevcut değil diyerek işin içinden sıyrılamazsın! Önemli olan mevcut siyasi yapılanmaları iyi yönlendirebilmek ve statükoyu yeniden üretme sarmalından onları çekip çıkaracak süreçlere katkı yapabilmektir”.