Bu sabah Toplumsal Diyalog ve Değişim İnisiyatifi olarak Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay ile kahvaltıdaydık. Beşparmak Grubu, Özker Özgür Barış ve Demokrasi Vakfı, Kıbrıs Türk Yöneticiler Derneği ve Demokrasi ve Kalkınma Platformu Derneği’nin oluşturduğu TDDİ, geçtiğimiz aylarda bir ortak akıl forumu gerçekleştirmiş ve içinden geçmekte olduğumuz süreçte toplumumuzun hassasiyetlerini bilimsel yöntemlerle tespit ederek bir rapor hazırlamıştı. Bu rapor, son dönemde yaşanan krizler sonrasında Kıbrıslı Türklerin farklı kesimlerin katkılarıyla ortaya çıkardığı tek rapor olma özelliğini taşıyor. Türkiye’yi de yakından ilgilendiren ortak akıl bulgularını içeren raporumuz, hem toplumsal varlığımızı ve geleceğimizi hem de Türkiye ile ilişkilerimizin nasıl olması gerektiğine dair önemli tespitler içeriyor.
Görüşmemiz oldukça yapıcı bir ortamda gerçekleşti. Beşir Bey TDDİ’nin raporunu okumuş. Görüşmede beni en çok etkileyen, maalesef sadece Türkiye ile imzalanan protokolün ekindeki programın veri olarak geleceğe yön çizdiği bu talihsiz dönemde Kıbrıslı Türklerin ortak akılla ortaya koydukları “değişim sürecinin ihtiyaçlara ve hassasiyetlere göre sürekli gözden geçirilmesi” vurgusunu Beşir Bey’in onaylaması oldu. Söz konusu protokol Kıbrıslı Türklerin yıllık bütçesinin önemli bir kısmını karşılayan bir protokol olması ve uluslararası düzeyde iki devlet tarafından imzalanan bir belge olması nedeniyle, Türkiye ile istişare edilerek gözden geçirilebilir. Gerçekçi bakıldığı zaman bunun demokratik yollarla gerçekleştirilebilmesinin başka bir yolu yok. Dolayısı ile Türkiye yetkilileri ile etkileşim çok önemli. Bu benim şahsi tercihim değil. Benim tercihim, protokol hazırlanırken Kıbrıslı Türklerin ortak aklının programa yansıtılmasıydı. Kullandığımız oylar ve ortaya çıkardığımız siyasi tablo, Kıbrıslı Türkleri edilgenleştirdi. Bunun müsebbibi, hepimiziz. Seçim öncesinde Derviş Eroğlu’nun imzaladığı belgelere aldanan kesimler için başını iki elinin arasına alıp düşünme ve rasyonel bir duruş sergileme zamanıdır şimdi. Şimdi özeleştiri zamanıdır. İlerici kesimlere iki görev düşüyor. Birincisi, 2012’ye kadar yürürlükte olacak olan bu programın mümkün olduğunca hassasiyetlerimizi de içerecek şekilde uygulanması için etkileşimi artırmak; ikincisi ise 2013-2015 dönemini içerecek yeni olası protokolün altına imza atacak Başbakan’ın kim olmasını istediğimizi şimdiden tespit edip demokratik enstrümanları sonuna kadar kullanarak yeni programı hazırlayabilecek ekibi ve imza atacak Başbakanı göreve getirmektir. Bunun dışında bir söz söyleyen, provokasyon yapan, popülist çıkışlarla halkı galeyana getirmekten imtina etmeyen her birey, parti ve diğer unsurlar, Kıbrıslı Türklerin yok oluşuna hizmet edecektir. Acı gerçek budur. Sağduyu sahibi Kıbrıslı Türklere düşen görev, gerçeklik algısı zayıf argümanlara tevessül edecek olanlara “Hadi oradan” demektir! Gerek uygulamalarıyla, gerek yazılarıyla gerekse de söylemleriyle doğrudan veya dolaylı bir biçimde statükoyu sahiplenen ve bozuk düzene sahip çıkan her kim olursa olsun, deşifre edilmeli ve Kıbrıs Türk siyasetinde ve entelektüel camiada ortak akıl hâkim kılınarak değişim sağlanmalıdır. Vesayeti yaratan, onlardır…
Bu düşüncelerle Beşir Bey ile görüşmeyi BADEV olarak çok önemsedik. Oy kaygısı gütmeden, reel politiğin çizdiği dar alana hapsolmadan, Özker Özgür’ün adını bu yolla yaşatma kararlılığında olan ve Kıbrıslı Türklerin Avrupa Birliği’ne entegrasyonu için çalışan gerçek bir sivil toplum kuruluşu olma iddiasıyla bu gibi konularda kararlı ve iddialı duruşumuzu aynen devam ettirmekte kararlıyız.
Görüşmede, Kıbrıslı Türklerin bölgesel değişimleri de dikkate alarak odağında demokratikleşme ve ekonominin sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulmasının olacağı bir değişim sürecine ihtiyacı olduğu tespitinde hemfikir olduk. Beşir Bey, imzalanan programa inancını belirtti. “Daha önce hiç böyle bir plan, program yapılmamıştı” diyerek ihtiyacın iyi planlanmış ve takvimlendirilmiş bir süreç olduğuna vurgu yaptı. Toplumsal Diyalog ve Değişim İnisiyatifi’nin raporu kapsamında pek çok tespiti konuştuk. Siyaset kurumuna güvensizlik ön plana çıkan konulardan bir tanesiydi. Bunun sebeplerini irdelemeye çalıştık.
Eski paradigmaların gölgesinde aylardır inisiyatifimizi sorgulayanları ve bunu maalesef Kıbrıs Türk solu içinde bir ötekileştirme operasyonuna malzeme edenleri de anlayışla karşılıyorum. Onlarla da etkileşimi çok önemsiyorum. Birbirimize düşme lüksümüzün olmadığı bir dönemden geçtiğimizi düşünüyorum. Beşir Bey ile yaptığımız görüşmede mutabık kaldığımız üzere, burada aslolan Kıbrıslı Türklerin etken olacağı, diyalog ve katılımcılığın dikkate alınacağı bir sürece duyulan ihtiyaçtır. Halka rağmen dayatmalarla gündeme gelecek değişimler ters teper ve amacına hizmet edemez. Diyalog ve katılımcılığı değişimi ve dönüşümü ötelemek için bir araca dönüştürmeksizin bu konuyu ele almalıyız. Kıbrıslı Türkler kendi geleceğini tayin etmeyi hak ediyor. Varoluş mücadelesinin sekteye uğramaması için bu yaşamsal bir konu ve sağcısıyla, solcusuyla, emeklisiyle, çalışanıyla, öğrencisiyle, işsiziyle, genciyle, yaşlısıyla, sendikalısıyla, sendikasızıyla tüm Kıbrıslı Türkler bu konuyu ortaklaşarak ele almalı, ortak bir toplumsal vizyon etrafında kenetlenmeli ve her kesimin kendi ihtiyaç ve beklentileri doğrultusunda yapacağı katkılarla ve her kesimin elini eşit şekilde taşın altına koyacağı bir süreçle ekonomik krizden çıkışı öngörebilmeliyiz. İnisiyatifimizin çıkış noktası budur. Farklılıklarımıza saygı duyuyoruz. Biz BADEV olarak Özker Özgür’ün çizdiği yolda ortak egemenlik ve federal çözümün bölgemizdeki tüm halkların ortak çıkarları için vazgeçilemez bir vizyon olduğu noktasında tavizsiz bir pozisyona sahibiz. Ancak federal çözümün sadece Kıbrıslı Türklere bağlı olmadığının da bilinciyle, “çözüm olmadan hiçbir şey düzelmez” statükosuna da karşıyız. Ortak akıl da zaten bunu söylüyor.
Sayın Beşir Atalay’a Kıbrıs ziyareti kapsamında ilk görüşmeyi TDDİ ile yapmış olmasından ve görüşmemizde ortaya koyduğumuz toplumsal hassasiyetlerimize ilişkin yapıcı tavrından ötürü teşekkür ederiz.