Kaliteli hizmetlerin sunulması, yaşam kalitemizin artması, adil ve dürüst bir yönetim gibi taleplerin giderek daha yüksek sesle dillendirildiği bir dönemden geçmekteyiz. Ödediği verginin karşılığını talep eden, eğitimde, sağlıkta ve tüm diğer alanlarda sunulan hizmetler açısından “çok daha iyisine” layık olduğunu düşünen yurttaş sayısı çoğalırken, “Türk’ten Türk’e” türevi propagandaların da hızla etkisini kaybettiği görülüyor.
Rasyonel insan davranışı da zaten bunu gerektirmiyor mu?
Popülizme karşı ekonominin kurallarına göre yönetilmesini ve ekonomik istikrarı önemseyen, yaşam standardının yükselmesini gözeten, refah artışını öngören ve hizmet odaklı siyaseti tercih eden Kıbrıslı Türkler’i, “Yeni Kıbrıslı Türkler” olarak da tanımlayabiliriz…
Onlar, asla demagojiye prim vermiyor. Soğuk savaş döneminin ideolojik kutuplaşmalarını aşmış, kavramsal zincirleri olmayan insanlardan söz ediyoruz…
Bu insanlar da bu ülkenin eşit yurttaşlarıdırlar. Kimisi, dünyanın herhangi bir yerinde rekabete hazır, günün gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatılmış, Kıbrıs’ta yaşamaya mahkûm olmayan, yurtdışında yüksek öğrenim görmüştür. Kimisi, gelişen İletişim ve Bilgi Teknolojileri’nin etkisiyle dünyayı yakından takip eden, Avrustralya’daki, İngiltere’deki ve dünyanın diğer ülkelerindeki akrabalarının anlattığı örneklerden etkilenen insanlardır…
Bazıları partizanlıktan ötürü Kuzey Kıbrıs’ta oluşan ekonomik rant sisteminin dışında kalmış olan yeni Kıbrıslı Türkler, ülkemizde değişimin ve dönüşümün önde gelen savunucuları olarak kabul ediliyorlar…
Onlar vakitlerini kahvehanelerde veyahut meyhanelerde değil, yoğun iş ortamlarında geçiriyorlar genellikle. Pek çoğu güncel siyasi tartışmaları uzaktan izlemekle yetiniyor sadece. Mevcut örgütlenme modellerini aşan yaşam tarzları nedeniyle siyasi partilerle ilişkileri oldukça sınırlı düzeylerde kalıyor ancak toplumumuzu tehdit eden sorunlara gerçekçi çözümler üretmek için kafa yoruyorlar…
Onlar siyasi partiler açısından “öteki” değil tam aksine en geniş seçmen kitlesi olma potansiyelini taşıyorlar…
Bu dönemde ciddi bir temsiliyet sorunu ile karşı karşıya olan yeni Kıbrıslı Türkler, siyasi partileri izliyorlar. İlk seçimde, geleceğe dönük “rasyonel insan davranışını” özendirecek ve rasyonel insanı temsil edebilecek partilere bu toplum kesiminden kitlesel yönelimler olacağını iddia etmek mümkün…
İçinde bulunduğumuz koşullarda Türkiye ile kavgayı marifet saymayan ancak Türkiye ile eşitsiz bir ilişkiyi değil sağlıklı-eşit ilişkileri öngören, bunu ekonomik istikrarın bir çıpası gibi algılayan yeni Kıbrıslı Türkler, aynı zamanda AB ile de ilişkilerin geliştirilmesini ve çözüm olsun veya olmasın, çözüm vizyonundan asla sapılmaması gerektiğini düşünüyorlar; aksi söylemleri hamaset olarak algılıyorlar ve dışlıyorlar. Ekonomimizi daha da kötüleştirmeyecek, istikrarsızlığın önüne geçebilecek ve Kıbrıs’ın kuzeyini daha yaşanılabilir bir toprak parçasına dönüştürecek her türlü ayakları yere basan siyasi açılımı benimsiyor ve takdirle karşılıyorlar…
Toplumumuz, küreselleşmenin etkisiyle ortaya çıkan yeni insan profili ile birlikte hızla yepyeni bir topluma dönüşürken seçmen davranışlarımız da farklılaşmakta ve aslında normalize olmaktadır…
Bu değişim ve dönüşüm sürecini iyi yönetirsek “çağdaş” bireyler, kötü yönetirsek de “bireyci” bireyler teşkil edecek Kıbrıs Türk toplumunun omurgasını. Siyasal alanda popülizmi marifet görmeyen, doğruya doğru yanlışa yanlış diyebilen ve rasyonel insan davranışını veri kabul ederek geleceği de buna göre şekillendirmeyi kendine dert edinenlerin sayısı ne kadar artarsa, yeni koşullarımıza adaptasyonumuz da o denli sorunsuz olacaktır…
Özellikle de “yok olma” psikolojisinin oldukça yaygınlaştığı ve Kıbrıslı Türklerin siyasal anlamdaki varlığının giderek silikleştiği bir dönemde, yeni Kıbrıslı Türkler’i temsil etme potansiyelini taşıyan parti, hangisidir?
Muhalefetin, kendini mevcut iktidarın saldırısı altında hisseden toplum kesimlerinin moralini yüksek tutmak ve tüm toplumu kucaklayarak “insansız” bir kalkınmanın değil sağlıklı bir değişim ve dönüşümün gündeme gelmesi için sesini yükseltmek gibi bir misyonu vardır. Bu anlamda güçlü ve etkili bir muhalefet yürütülmesi önemlidir. Ekonomik kalkınmanın insani kalkınma ile birlikte ele alınacağı; siyasal ve ekonomik koşulların birlikte değerlendirileceği; ekonomik iyileşmenin siyasal yok oluşa tercih edilmeyeceği; ekonomik büyüme ile siyasal özgürlükler, sivilleşme ve demokratikleşme arasındaki nedensellik ilişkisinin göz ardı edilmeyeceği bir yeni iktidar dönemine hazırlanmalıdır Kıbrıslı Türkler. Bu yeni iktidar döneminde adil ve dürüst bir yönetimin teminatı olacak yeni Kıbrıslı Türklerin sayısını da artıracak şekilde eğitime yön vermek en öncelikli görevler arasında yer alacaktır kuşkusuz.
***
Bilgi çağında, bilgi üretiminin ve bilgiyi doğru yerde, doğru zamanda kullanarak onu yayabilen birey ve kurumların iş ortamlarında etkinliğinin artmasını sağlamak adına hem bireylerin hem de kurumların değişim ve dönüşüm olgularını içselleştirebilmesi üzerinde duracak olan bir iktidar, küreselleşmeyle birlikte sınırları aşan iş ortamlarına hazırlanabilme ve uyum sağlama becerisini yine bireylerin ve kurumların en önemli ihtiyacı olarak görecektir. O iktidarın, istihdam olanaklarının kamuya ait kurum ve kuruluşlardan özel sektöre kaymakta olduğu gerçeği ışığında muhafazakâr bir anlayışla eski işgücü yapısını sürdürme yaklaşımını değil Kıbrıslı Türk bireylerin yaşam boyu öğrenim bilinciyle kendilerini sürekli geliştirerek üretim mekanizmaları içerisinde etkin ve verimli olmalarını öngörmesi hayati öneme sahiptir.
Hizmet sektörünün ön plana çıkmasıyla birlikte vasıflı işçiliğin önemi artmıştır. Bu durum, Kıbrıslı Türklerin artan düzeylerde bireysel kurtuluş kültürüne yönelimini de beraberinde getirebilir; insanımızın örgütlenme motivasyonu zayıflayabilir. Kurumlarımızda eğitime ayrılan bütçelerin ve hizmet-içi eğitim olanaklarının artırılması, iş doyumunun sağlanması, iş ortamlarında artan düzeylerde gündeme gelen yanlış yönetim uygulamalarının düzeltilmesi, tükenmişlikle mücadele, kurum kültürü oluşturma ve benzeri konulara işçi ve kamu sendikalarının daha fazla eğilmesiyle birlikte örgütlü mücadelenin yeniden tanımlanabileceği üzerinde duracak bir iktidar, iş ortamlarında bireysel kurtuluş kültürünün alternatifi olarak “kurtulmak yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” kültürünün gelişerek varlığını sürdürmesi gerektiğine de inanır kuşkusuz.
İçinde bulunduğumuz geçiş döneminde kurum kültürüne önem veren çalışanların iş ortamlarında artan düzeylerde ötekileştirilmesi kaygı verici yeni bir sorundur. Toplumsal varoluş için üretilen “Emek ve İş Dünyası Birleşin” sloganı, iş ortamlarına dair yeni bir anlayışa kapı aralarken, kurum kültürü yaygınlaştıkça, bugün neredeyse imkânsız gibi görünen özel sektörde sendikalaşmanın dahi gündeme gelebileceği üzerinde durulabilir.
Uluslararası alandaki acımasız rekabet koşulları göz önünde bulundurulduğunda dışımızdaki dünyanın bizden daha hızlı gelişeceği koşullarda sonumuzun yakın olabileceğinden hareketle eğitimin sürekli gelişimi gözeten bir bilinçle yönetilmesi gerekiyor. Aynı hassasiyetle istihdamın artan önemi ışığında işgücünde aranılan yeni özelliklere uygun bireyler yetiştirilmesi de bir öncelik olarak ele alınacaktır…
***
Yeni iktidar dönemi, yurttaşları hiçbir zaman ve hiçbir hükümetin hatırlamadığı kadar fazla hatırlayacak bir dönem olarak tasarlanmalıdır. Çünkü yurttaş bu kez “hizmeti” seçecektir. Ülkeyi yönetmeye talip olanların, “herkesin aynı temel değerlere inanması”, “aynı temel dogmaları benimsemesi”, “tüm toplum için öngörülen ideolojilerin var olabileceği” gibi dar siyasi bakış açılarının yeni üretim yapısı nedeniyle geçerliliğini yitirdiğini görebilmesi gerekir…
Ulus-devlet dönemi siyasetinin bittiği, siyasette “aynılaştırma” ve buna bağlı olarak “ötekileştirme” çabalarının ciddi dezavantajlar yarattığı, “farklılıklara saygının” kabul gördüğü bu çağda, insanların üretim süreçlerindeki temel davranış şekline dönüşen tartışma ve sorgulamanın siyasal süreçlerdeki davranış şekline de dönüşmesi doğal karşılanmalıdır. Doğal olmayan, ne solu ne de çözüm politikalarını ötekileştiren yeni Kıbrıslı Türkler’in siyasetin sınırlarını belirleyen rasyonalite beklentisi ile alay edercesine eskiye sarılmak ve o yeni yaşam biçimine dönüşmüş olan tartışma ve sorgulama sürecinde mağlubiyeti sürecin daha en başından ilan etmektir.
Yazının yukarıdaki orta kısmı, CTP’nin yoğun tartışmalarla onaylanan siyasi tezlerinden kesitler sunuyor. Ülke gerçeklerine ayna tutan bilimsel temeldeki güçlü tezler, mağlubiyeti değil galibiyeti öngörüyor kuşkusuz. Halkımız da zaten bunca karamsarlıktan ve kötüye gidişten sonra toplumsal bir galibiyeti gerçekten hak ediyor doğrusu…
9 Mayıs 2012, Ekonominin Sesi