Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşırken Cumhurbaşkanı’nın Anayasa ve yasalarla belirlenen görev, yetki ve sorumlulukları hatırlatılarak, “icraatçı hükümettir dolayısıyla ülkedeki tüm sıkıntıların sorumlusu da hükümettir” mesajı verilmeye çalışılıyor.
Özel koşullarımızı göz ardı ederek bir arpa boyu yol kat edemeyeceğimizi unutmamamız gerekiyor.
Parlamenter sistemde yasama ve yürütmeden sorumlu olan elbette hükümet ve siyasi partilerdir. Sorunları çözmesi gereken de haliyle hükümet ve siyasi partilerdir. Buna kimsenin itirazı yok zaten.
Adayların geçmiş siyasal yaşamları boyunca yasama ve yürütmede üstlendikleri görevleri layıkıyla yerine getirip getirmedikleri güvenilirlikleri açısından bir veri olsa da Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu veri dolaylı bir etken olarak değerlendirilebilir çünkü bizim özgün koşullarımızda Cumhurbaşkanı adayları esasen Kıbrıs sorununda gelinen konakta toplumsal çıkarlarımızı koruyup geliştirme vaatleriyle sınanıyor. Kıbrıs sorununda gelinen konakta toplumsal çıkarlarımızı nasıl koruyup geliştirebileceğimize dair bir şeyler söylemesi bekleniyor Cumhurbaşkanı adaylarının.
Tüm dünyanın başta AB ve BM’nin ve tarihsel süreçte dengelere oynasalar da bu dönemde BM’nin 5 daimi üyesinin (ABD, Rusya, Çin, Birleşik Krallık ve Fransa) karşılıklı kabul edilebilir çözüm formülü olarak benimsediği ve savunduğu federal çözümü toplumuna anlatan, barışı ve barışma kültürünü temel alacak bir Cumhurbaşkanı, bu konakta toplumsal çıkarlarımızı daha çok koruyabilir ve geliştirebilir. Ancak bu genel çerçevedir ve dahası da olmalıdır…
Bunun da ötesinde, 2004 sonrası süreçte, Kıbrıslı Türklerin “çözüme hazırlanma” prensibi ile içte zihinsel bir dönüşüm yaşaması, çözüme kadar ve çözüm sonrasında her yönden güçlü bir şekilde Kıbrıs’ın siyasi eşit ortağı olabilmek adına bir şeyler yapması gerektiği göz ardı edilmemelidir.
İşte Cumhurbaşkanı adaylarından beklenen “açılım” tam da bu noktadadır.
2004 öncesindeki gibi “nasıl olsa her daim Türkiye yanı başımızdadır” anlayışıyla kendi ayakları üzerinde durabilecek bir toplum tahayyülünden uzak şekilde sadece Kıbrıs sorununun çözüm formüllerini, olası çözüm şekillerinin avantaj ve dezavantajlarını tartışarak bu üç ayı geçiremeyiz. Koşullar farklılaşmıştır ve gelinen konakta Kıbrıs Türk halkına düşen görev daimi olma yeteneğini geliştirerek varlığını sürdürmektir.
Cumhurbaşkanı adayları, bu konuda halka bir şeyler vaat etmek durumundadır.
Daimi olma yeteneğimizi geliştirebilmemiz adına, zihniyet dönüşümüne katkı mahiyetinde Cumhurbaşkanı adaylarının seçilmeleri halinde nasıl bir duruş sergileyeceklerini halkımızın bilebilmesi gerekir.
Somut sorunların yasama ve yürütme eliyle çözümüne ilişkin değil, soyut bir kavram olan zihniyet dönüşümüne ilişkin duruşlarıdır mercek altında olan.
Kıbrıs Türk halkı, farklı ideolojik bakış açılarıyla ve demokratik olgunlukla toplumsal yapımızın sosyal yönden sürdürülebilirliğine, ekolojik sürdürülebilirliğe, mali sürdürülebilirliğe ve ekonomik sürdürülebilirliğe sadakatten ödün vermeden tüm sorunlarına çözümler üretebilecek kapasiteye sahiptir. Ancak Cumhurbaşkanı adayları da savundukları çözüm şekli ne olursa olsun, 2004 sonrası süreçte bu kapasitemizi kullanabilmemize önayak olacak, bu kapasitemizi kullanmamızın savundukları çözüm şekli açısından önemini her fırsatta anlatacak bir göreve talip oluyorlar.
Cumhurbaşkanı’nın Anayasa’ya göre “devamlılığı sağlama” görevi de vardır. Kıbrıslı Türk kimliğinin ve kültürünün sonsuza değin sürekli gelişerek yaşaması, daimi olma becerimizi geliştirmemize dönük Cumhurbaşkanı’nın fikri duruşuyla da desteklenmelidir.
Tahrif edilmiş bir çevre, dönmeyen ekonomik çarklar, batma aşamasındaki bir sürü kamu kurumu, milyarlarca liralık kamu borcu ve reform yapma kabiliyeti düşük bir siyaset kurumu ortadayken Cumhurbaşkanı’nın “devamlılığı sağlama” görevi sekteye uğrayacağından, zatıâlilerinin nasıl düzlüğe çıkabileceğimize dair bir çift lakırdı etmesini beklemek halkımızın hakkıdır.
Bir şeyleri düzeltmesini değil özüyle, sözüyle, o şeyleri düzeltmenin önemini temsil etmesini bekliyoruz Cumhurbaşkanı’ndan.
Türkiye de, “Kıbrıs ulusal davadır o nedenle gak dediğinizde su, guk dediğinizde et veririm” diyen eski Türkiye değildir artık.
İş, başa düşmüştür bir kere.
Daimi olma yeteneğimizi geliştirmek zorunda olduğumuz bir safhasındayız toplumsal yaşamımızın. Kamu düzenimizle, adalet sistemimizle, ekonomimizle ilgili bir şeyler yapma derdiyle yanıp tutuşmamız gereken bir aşamadır bu. Eskiyle devam edemeyeceğimize neredeyse herkesin kani olduğu, yeninin içini doldurma konusunda siyasi irademizin artık şekillenmesi gerektiği bu aşamada haliyle Cumhurbaşkanı adayları da bu konuda bir tavır sahibi olmak zorundadır.
Hükümetlerin daimi olma yeteneğimizi geliştirebilecek icraatları oranında iktidar olabildiği, muhalefet partilerinin bu yeteneğimizi geliştirme vaatleri oranında halkın teveccühüne mazhar olabildiği bu dönemde, Cumhurbaşkanı adayları da çözümle ilgili idealleri, öngörüleri ya da hayalleriyle de ilişkilendirerek bu hayati konuda fikri bir duruş sergilesinler bir zahmet.
Çıksınlar TV programlarında birbirleriyle bu konuyu enine boyuna tartışsınlar.
Bıraksınlar “sorumsuzluk” söylevlerini de topu taca atmadan mevcut koşullarımızda başı olmaya talip oldukları bu cumhura hangi fikri külliyatla varoluş mücadelesinde ön ayak olacaklarını tane tane anlatsınlar…