Kaliteli eğitim için yeni kamu işletmeciliği anlayışı şart

Her sonbahar gelip çattığında eğitimdeki eksiklikleri tartışıyoruz.

O da fiziki koşullarla sınırlı bir tartışma…

En fazla dile getirilen de ülkedeki kaynak israfından dolayı eğitime yeterince yatırım yapılamayışı!

Bir yönüyle doğru, bir yönüyle alabildiğine popülist…

Evet, devlet kaynak tahsisinde başarısız yani kabahatin büyüğü siyasetin…

Eğitime ayrılan bütçenin milli gelire oranında ve genel bütçe içindeki payında ise AB ortalaması ile eşitiz. Türkiye’nin de kat be kat üzerindeyiz.

Yani mesele, “hükümetler eğitimin hakkını çalarak başka alanlarda müsrifçe harcama yapıyor” meselesi değil!

Aslında benzer durum diğer alanlar için de geçerli.

Sorun bütçe büyüklüklerinde değil, kaynak tahsisindeki verimsizlikte!

Ama bir bakıyorsunuz örneğin eğitim bütçesi içerisinde olup da kontrolsüz şekilde her yıl büyüyen kalemlere ilişkin kurulan toplumsal mekanizma da tıkır tıkır işliyor.

Nedir o mekanizma?

İlgili kalemden yararlanan kesim eylem yapıyor, diğer yandan da her sonbaharda “kaynak israfından dolayı eğitime yeterince yatırım yapılamıyor” diye bağıranlar, en ön saflarda o eylemi destekliyor.

Farazi değil, bire bir yaşadıklarımdan ve gözlemlediklerinden süzdüğüm tespitler bunlar.

E, nasıl olacak bu iş?

Nasıl düzelecek eğitimdeki sorunlar?

Ne zaman geçeceğiz eğitim kalitesini tartışmaya?

Hangi toplumsal bilinçle? Hangi toplumsal destekle?

Finansal okuryazarlık diye bir alan var…

Küçük yaşta finansal kaynakları doğru kullanma bilinci aşılanıyor çocuklara…

Belki de buradan başlamalı eğitimi konuşmaya.

Küçük yaştan çocuklara önce kendi kaynaklarının sonra da toplumun finansal kaynaklarının doğru kullanımının önemi aşılanmalı…

Siyaseti sadece devleti yönetenler yapmıyor.

Herkes kendince bir hedef doğrultusunda kendi siyasetini yapıyor bu ülkede.

İmkânlar nelerdir, nasıl kullanılmalıdır… Gerçekçi bir zeminde bunu tartışan kaç kişi var ülkemizde?

Eğitimde dünya almış başını gitmiş.

Teknoloji kullanımından tutunuz da öğrenci merkezli eğitimin gerektirdiği her türlü donanım ve insan kaynağını kullanabilen ülkeler diğer ülkeleri geride bırakmış durumda.

Üstelik bu yarış, yarışların en acımasızı…

Eğitimini tımar edemeyen ülkelerin geleceği karanlık!

Biz eğitimde bırakınız çağ atlamayı, eğitimi yönetemiyoruz bile.

Siyasilere oy verip onları kamu yöneticisi yapıyoruz.

Birileri de eğitim bakanlığı görevini üstleniyor.

Eğitime ayrılan kaynağın farklı alanlara tahsisine ilişkin hiçbir iradesi olmuyor o bakanların!

Bu kez onlar da oturup beklemeye başlıyor; bir gün devlet zenginleşsin de eğitime ayrılan bütçe çoğalsın, eksikler giderilsin, vs.

E, o gün hiçbir zaman gelmeyecek!

Yeni kamu işletmeciliği anlayışı ile eğitimde harcanan her bir kuruşu, tüm gelir ve giderleri online bir sistemle izlemek, eğitimin finansmanını ve eğitim harcamalarını bire bir takip etmek, eğitim sisteminde öğrenciler için yapılan eğitim harcamalarını saptamak ve sürekli güncellemek bir eğitim bakanının en öncelikli görevi olmalı.

Okul müdürleri harcama yetkisi ile donatılmalı ve aynı zamanda an be an izlenmeli, kaynak tahsisi bakanlıkça öğrenciler için yapılan eğitim harcamaları lehine sürekli düzenlenmeli…

Ancak bizde sistem yeni kamu işletmeciliği anlayışına tamamen kapalı!

Eğitimde ve pek çok diğer alanda sorunlarımızın kök nedeni bu…

Gelip giden hükümetler ve bakanlar, sistemi yönetirmiş gibi yapıyor ama aslında sadece zamana oynuyor çünkü ortada aslında yönetim falan yok, sistem buna el vermiyor.

Anayasa ve tüm yasaları gözden geçirip yürütme yetkisini güçlendirmediğimiz müddetçe bu oyun böyle devam edip gidecek.

Yürütmenin kaynak tahsisine ilişkin kararlarda siyasi irade doğrultusunda esnek hareket edebileceği bir yasal zemin şart…

Yasamanın bütçeyi onaylaması şartı baki kalmak koşuluyla tabi…

Böylelikle Yasama organı da renklenir, her Kasım ve Aralık aylarında bütçeyi görüşürmüş ve çok iş yaparmış gibi rol kesen milletvekilleri de artık gerçekten tartışmaya başlar, taş üstüne taş koymuş olurlar.

Belki bundan birileri çok da hoşnut olmayacak ama toplum yeniden dinamizm kazanacak, çarklar siyaseten de icraatlar bakımından da tekrardan dönmeye başlayacak…

Her sonbaharda eğitimin sorunlarını tartışırmış gibi yapmaktan vazgeçip gerçek çözümleri tartışmaya başlamamız gerekmiyor mu artık?

Uyan Kıbrıs Türkü…

Seni yok eden ne Kıbrıslı Rumlardır ne de Türkiye’dir…

Düşmanını dışarıda arama…

Oyuna gelme…

“Kendi kendini yönetme” değil;

“Kendi kendini yok etme” bizim mevcut sistemle bugün yaptığımız…

Yorum bırakın