“Bu sistem değişecek” ne demek?

Dilek Kırıcı’nın sunduğu Açık Oturum programında nasıl bir ekonomi, nasıl bir siyaset ve nasıl bir toplum tahayyülü ile “bu sistem değişecek” dediğimizi dilim döndüğünce açıklamaya çalıştım.

 

Parti olarak en genel anlamda “bu sistem değişecek” sloganıyla yola çıktık. Bununla kastettiğimizin ne olduğunu da sorguluyor haliyle vatandaş. Bu da çok doğal…

Bir sistem tanımı yapıyoruz. Ülkemizde bilhassa uzun yıllar içerisinde oluşan ekonomik yapı üleşim mantığıyla şekillenen bir yapı. Türkiye’den aktarılan kaynakların ve ülkede oluşan yerel kaynakların siyaset tarafından dağıtılması ve bunun karşılığında da oy devşirilmesi şeklinde bir yapı oluşturulmuş. Bu ekonomik sisteme bağlı oluşan politik sistem de patronaj sistemi. Bu dağıtma mekanizmasının uygulayıcısı olmuş siyasetçiler uzun yıllar boyunca. Bunun neticesinde toplum da giderek bencilleşmiş: “Gemisini kurtaran kaptan”, “ben buradan nasıl nemalanabilirim”. Kamu yararı mantığı ön plana çıkmamış. Giderek yozlaşmışız ahlaki anlamda da. Böyle bir kültürel yozlaşmışlık durumu da söz konusu olmuş.

Biz bunları değiştireceğiz diyoruz. Üretime dayalı bir ekonomik anlayış, üleşim mantığıyla yürütülen bir siyaset değil, vizyona dayalı, icraat odaklı bir siyaset gelsin bu ülkeye istiyoruz. Hem ekonomik yapıda hem siyasette yaşanacak bu değişimlerle birlikte toplumumuzda da o erozyondan, yozlaşma sürecinden kendini arındırsın ve kamu yararını ön planda tutan bir toplumsal kültürü yeşertelim artık.

19 aylık süreçte, tam da bu eleştirdiğimiz sistemin bir prototipini yaşadık. Daha bugün, birkaç saat önce, Kemal Dürüst bir grup genci toplamış, diyor ki “size daha fazla iş vereceğiz kamuda”, “daha fazla arsa dağıtacağız”. 19 ayda neler neler yapılmadı bu anlamda. Bu mevcut sistem çerçevesinde benim teknik olarak seçim ekonomisi diye ifade ettiğim ama en genelde bu yozlaşmış sistemin gerektirdiği biçimde UBP oy toplama çalışmış. UBP ve DP maalesef bu sistemin devamından medet uman bir politika yürütmüş.

Kök nedeni bu yapılanmanın, Türkiye’den gelen kaynaklardır. Zaman içerisinde Türkiye uyandı. Şimdi sadece bizim bu sistemi değiştirmek istememiz yetmiyor. Türkiye’nin de kararlı durması, bir karar vermesi ve bize sunduğu imkânların etkin, verimli kullanılması yönünde net bir duruş içerisinde olması şarttır.

2017’ye bakıyoruz, hibe ve krediler 1,8 milyar. 705 milyonu kredi. Hükümet sadece %18’ini kullanabilmiş. 540 milyon TL koşullu sunulmuş, reform destek ödeneği. Sıfır TL almış bu hükümet. Niye? Çünkü mevcut siyaset anlayışı reform odaklı bir icraat yapmayı mümkün kılmıyor. Daha fazla istihdam yapacağız, daha fazla arsa dağıtacağız mantığıyla siyaseten gemiyi yüzdürme mantığı ön plana çıkıyor. Günübirlik siyasetten medet umuluyor. Bu noktada da Türkiye’nin sunduğu imkânlar Kıbrıs Türk halkına hizmete dönüşemiyor. Hibelerle ilgili ise, “sistem değişecek” dediğimiz tam da budur, 1.1 milyar TL’lik bir kaynak, orada da ağırlıklı olarak altyapı, reel sektör destekleri ve savunma giderleri var. Savunma giderleri koşulsuz. Altyapı yatırımları için sunulan kaynağın, ki 512 milyon TL’dir, 6 Kasım itibariyle harcanma oranı % 30. Reel sektöre sunulan desteğin sadece % 55’i 6 Kasım itibariyle kullanılabilmiş. Dolayısı ile burada biz şunu ortaya koyuyoruz: Biz bu ülkenin artık kalkınabilmesi, yapısal anlamda daha sürdürülebilir bir sisteme sahip olabilmesi adına, siyaseti sil baştan, yeniden dizayn etme iddiasıyla halktan yetki istiyoruz. Bu bağlamda Sayın Genel Başkanımız Tufan Erhürman’ın çok uzun bir süredir, daha genel sekreter hatta partimizin milletvekili dahi olmadan ortaya koyduğu eleştiriler çerçevesinde yaşadığı siyasi serüvene bakıldığında, bugün bir Başbakan adayı olarak toplumuza güven telkin ettiğini ben şahsen gözlemliyorum. Dolayısı ile 7 Ocak’tan bu bağlamda yeni bir sistemi oluşturabilmek adına biz çok hızlı çalışmalarımızı yürüteceğiz. Prensipler ortadadır. İlkesel anlamda sıfır hatayla bu süreci yöneterek, CTP adına da özeleştiri yapılması gereken geçmişteki yanlış herhangi bir uygulama varsa bunu da parmağımızın arkasına saklanmadan ifade ederek, hayata geçirme iddiasındayız. Bu bakış açısıyla halktan yetki istiyoruz. İnanıyoruz ki halkın da bize vereceği yetkiyle bu ülkede artık bir şeyleri düzeltmenin zamanı geldi hatta geçiyor bile.

Şu tespiti de ben şahsen paylaşmak istiyorum: Biz bunu yapamazsak, hayat devam edecek. Örneğin biz bankacılık yasamızı geçirmeseydik bir biçimde bizim insanlarımız yine bu konudaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere başka alternatiflere yönelebilirdi. Şimdi daha güvenilir bir bankacılık sektörü ile Kıbrıs Türk halkının bankacılık alanında geleceğe daha güvenle bakabileceğini görmekteyiz.

Bu eğitim için de geçerli, sağlık için de geçerli.

Bakınız sağlıkta reformlar bir türlü yapılamadı. 19 ayda UBP sadece laf üretti. “Şunu yaptık”, “şunu yapıyoruz” dediler, hiçbir somut reform hayata geçirilemedi, genel sağlık sigortası hayat bulamadı ve günün sonunda belki de Türkiye gelecek burada kendi hastanesini yapacak, Kıbrıslı Türkler de gidecek o hastanenin sağlık hizmeti alır pozisyonda olacak. Bu süreç nereye gidecek? Siz sistemi ayağa kaldırmazsanız, güçlendirmezseniz, günün sonunda Türkiye’nin Kıbrıs işlerini de koordine eden bakanı söylemiyor mu, “biz Kıbrıs’a hastane yapacağız, yol yaptık hastane de yapacağız”. Sen sistemi düzeltmezsen belki de gelecek kendi hastanesini yapacak buraya Türkiye. Kendi mekanizması çerçevesinde nasıl yapıyorsa, o şekilde yapacak hastanesini belki de.

Korku politikası gütmek benim tarzım değil. Ama görelim ki ve bilelim ki, biz bu reformları yapıp sistemimizi güçlendirmezsek doğa da boşluk tanımayacak. Burada olumsuz noktalara doğru hızla gideceğiz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s