
Milliyetçi Hareket Partisi’nden yapılan “Siz evcilik oynar gibi devletçilik oynayasınız diye” sözleri Kıbrıs Türk halkının iradesine yönelik en talihsiz, en haksız ifadelerden biri olarak tarihe geçti.
Bu cümle sadece Kıbrıs Türk halkının onurunu değil aynı zamanda Türkiye ile kurduğumuz dostane bağları da zedeliyor.
Çünkü Kıbrıs Türk halkı tarih boyunca kimsenin gölgesinde değil kendi iradesiyle, alın teriyle, hukukun üstünlüğüne ve eşit yurttaşlığa inancıyla ayakta kalmış ve son Cumhurbaşkanlığı seçimiyle de bu çerçeveyi toplumsal bir vizyona dönüştürmüştür.
Kıbrıslı Türkler bir “evcilik oyunu” oynamıyor.
Tam tersine – sırtını Türkiye’ye dayayarak devlet yönetmeyi oyuna çevirenlerle de siyasal alanda mücadele ederek – bu ülkede sistemin sürdürülebilirliği, kamu maliyesinin disiplin altına alınması, üretim ekonomisine geçiş ve kurumsal dönüşüm gibi hedefler uğruna düşünen, tartışan, öneri geliştiren, gerektiğinde elini taşın altına koymaktan çekinmeyen insanlar var.
Onlar günü kurtarmak için değil geleceği inşa etmek için mücadele ediyorlar.
Bu irade küçümsenmesi gereken değil takdir edilmesi gereken bir kararlılığın ifadesidir.
Bahçeli’nin açıklaması ya da MHP’nin bu çıkışı Demokles’in kılıcı gibi Kıbrıslı Türklerin üzerinde sallandırılan, onları iradelerinden vazgeçirmeye ve edilgen bir konuma itmeye dönük bir tehdit anlamı da taşıyor.
Gerçek bir devlet olmanın göstergesi dışarıdan gelen küçümseyici sözlere tepki göstermek değil içeride kendi sistemimizi güçlendirmektir.
Ve bu vizyon, Türkiye ile ilişkilerimizin de karşılıklı saygı, kurumsal işbirliği ve ortak kalkınma hedefleri temelinde çok daha verimli bir noktaya taşınmasının anahtarıdır.
Bu nedenle Bahçeli’nin sözlerine verilecek en doğru yanıt duygusal öfke değil iyi yönetim, kurumsal reform ve kamu kaynaklarının etkin yönetimi olacaktır.
Kıbrıs Türk halkı son cumhurbaşkanlığı seçiminde “yeniden umut” başlıklı yeni bir sayfa açtı.
Bu sayfa sadece bir lider değişiminin değil yönetim anlayışının, kamusal sorumluluğun, ekonomik aklın dönüşümünün de simgesidir.
Şimdi bu hikâyeyi tamamlamak gerekiyor.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortaya çıkan toplumsal vizyon rehberliğinde hükümet icraatlarının ete kemiğe bürünebilmesi ancak erken bir genel seçimle mümkündür.
Çünkü halkın sandıkta ortaya koyduğu irade, yürütme erkini de aynı istikamete taşıyacak bir siyasal yenilenmeyle buluşmadığı sürece değişim eksik kalacaktır.
Gerçek anlamda bir değişim süreci seçilmiş kurumların aynı vizyon etrafında kenetlenmesiyle ivme kazanır.
Yeni dönemde reformlar hızla hayata geçirilirse, kamu kaynaklarının verimli kullanımı sağlanır, yatırım ortamı güçlenir, toplumun devlete olan güveni yeniden inşa edilir.
İşte o zaman Kıbrıslı Türkler “evcilik oynayan” değil geleceğini akılla ve adaletle inşa eden bir toplum olarak dünya sahnesindeki yerini sağlamlaştırır.
Bu topraklarda devlet olmanın anlamı her gün yeniden üretiliyor.
Biz bu anlamı başkalarının tanımlarıyla değil kendi alın terimiz ve vizyonumuzla belirliyoruz.
Evet kızmak bazen haklıdır.
Ama asıl güç kızgınlığı üretken bir dönüşüme çevirebilmektir.
Şimdi o dönüşümün tam eşiğindeyiz.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde yakalanan toplumsal enerji erken genel seçimle birlikte ivme kazanmalı, kurumsal reformlar ve mali disiplinle desteklenmelidir.
Kıbrıs Türk halkı artık bahaneler değil çözüm üreten bir yönetim istiyor.
Bu irade sandıkta doğdu, yönetimde hayat bulmak zorunda.
Çünkü bu hikâyenin adı gerçekten “yeniden umut” olacaksa, onu biz yazacağız.