Özker Özgür Başbakan Yardımcılığı’ndan niye istifa etmişti?

İşte Özker Özgür’ün 30 Ekim 1995 tarihinde düzenlediği basın toplantısında açıkladığı Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı’ndan istifa gerekçeleri:

Değerli Basın Mensupları;
1975 yılından beridir aktif politikadayım. Günümüze kadar geçen 20 yılın 18’ini muhalefette görev yaparak geçirdim. Son 2 yıl Hükümette Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak çalıştım.
18 yıl boyunca toplumuma barış, demokrasi ve Federal Çözüm hedeflerini gösterdim. 18 yıl boyunca toplumumun kimliğini, adadaki varlığını ve haklarını savundum. 18 yıl düzenin bozukluklarını, rejimin demokratik olmayan yapısını, devlet-parti bütünleşmesinin zararlarını, haksızlıkları dile getirdim.
Tümümün de üzerine gitmek ve toplumumuzu barış, demokrasi, federal çözüm, üretim ve adil paylaşım yolunda ilerletmek için halkımızdan partim için yetki istedim.
12 Aralık 1993 seçim sonuçları DP-CTP Koalisyon Hükümetini olanaklı kıldı.
18 yıl boyunca halka söylediklerimiz ışığında yaptığımız koalisyon protokolleri ile barışı, demokrasiyi, federal çözümü, üretimi ve sosyal adaleti hedefledik.
Cumhurbaşkanı Denktaş’ın DP üzerindeki etkisi, DP’nin yapısı ve bizim deneyimsizliğimiz ilk DP-CTP Koalisyon Hükümetini başarısız kıldı.
İkinci Koalisyon Hükümetine, ilkinin deneyimleri ile girdik. Protokolü yeniden kaleme aldık. İlk protokolde anlaşılmayan veya farklı yorumlanan paragraflara açıklık getirdik.
1977-79 Üst Düzey Anlaşmaları çerçevesinde Federal Çözüm hedefini protokole tekrar yazdık. Demokrasimizi katılımcı demokrasiye dönüştürmek istediğimizi belirttik.
Toplumsal yaşamın tüm yönleriyle demokratikleştirilip sivilleştirileceğinin sözünü verdik. Toplumsal kimliğimizi korumak istediğimizi vurgulayarak Yurttaşlık Yasası’nı gözden geçirmeyi ve Yurttaşlık işlemlerinde saydamlık sağlamayı öngördük.
Kaçak işçi olayına son vermek amacıyla gerekli her türlü yönetsel ve yasal önlemi alacağımızın sözünü verdik.
Kamu görevlilerinin siyasal yaşama sağlıklı ve geniş biçimde katılımını sağlamak ve siyasal partilere üye olabilmeleri için gerekli düzenlemeleri yapacağımızı protokole yazdık.
Polis Genel Müdürlüğü’nün İçişleri Bakanlığı’na bağlanması için gerekli yönetsel, yasal ve anayasal düzenlemeler yapılacaktır dedik.
Kamu yönetimini partizanlıktan arındırıp yeniden yapılandıracağımızı vurguladık.
Ekonomide alınacak önlemleri bir bütünlük içerisinde bir plan, program ve takvim çerçevesinde uygulayacağımızı belirttik.
Değerli Basın Mensupları;
İkinci DP-CTP Koalisyon Hükümeti 6 aydır görevdedir. 6 ayda Hükümet olarak saydıklarım arasında ekonomik önlemleri somut olarak takvimleyebildik.
Protokolde Kıbrıs Sorunu’nun 1977-79 Üst Düzey Anlaşmaları çerçevesinde Federal Çözüme kavuşturulması öngörüldüğü halde görüşmeci Sayın Denktaş 6 aydır çözümden uzaklaşmak için her türlü olumsuzluğu sergilemektedir. Açık-kapalı her türlü uyarımızı duymazlıktan gelmektedir. Kıbrıs Türkü’nün geleceğinin Kıbrıs Sorunu’nun çözümünde olduğunu, Kıbrıs’ın da geleceğinin Avrupa Birliği’nde olması gerektiğini herkes anlamıştır. Fakat Sn. Denktaş anlamak istememektedir. Toplumlararası görüşmelerde hazır bulunması öngörülen Başbakan Yardımcısı olarak bana, temsil ettiğim partime ve koalisyon protokolüne karşın Cumhurbaşkanı Denktaş, bildiği ve vazgeçmek istemediği entegrasyon duasını okumakta ısrar ettiğine göre ne yapmak gerekir?
Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı sıfatımı bir yana iterek parti başkanı olarak Sn. Denktaş’ı birçok kez kamuoyu önünde eleştirdim. Biraraya geldiğimizde tek başına buyruk yaklaşımlarının yanlış olduğunu söyledim. Cumhurbaşkanı ile Başbakan Yardımcısı sürekli çatışma içinde olamayacağına ve Cumhurbaşkanı kendi politikalarında ısrarlı olduğuna göre ne yapmak gerekir?
Toplumsal kimliğimizi ve varlığımızı korumak başlıca görevimizdir. Hükümette gelişigüzel yurttaşlık işlemlerine bu nedenle son vermekte ısrarlı olduk. Bakanlar Kurulu kararı ile yurttaşlık verilmesini en aza indirdik. Buna karşın hükümette bulunduğumuz 2 yıllık süre içinde 7.500’den fazla yeni yurttaşlık verildiği bilgimize geldi. Bakanlar Kurulu’nda o sayıda yurttaşlık onaylamadık.
Nasıl olurdu?
İlgili bakanlıktan iki kez yazılı bilgi istedim. İlk DP-CTP koalisyon hükümetinin kurulduğu tarihten günümüze kadar kimlere yurttaşlık verildiğini sordum. Bu istemimi Bakanlar Kurulu’nda yineledim.
Yanıt alamadım.
Hem Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olacaksınız hem de Devlet sizden bazı bilgileri esirgeyecektir. Bunu benim kabullenmem söz konusu olamaz.
Kaçak işçi olayına son vermek amacıyla gerekli her türlü yönetsel ve yasal önlemi alacağımızı ilk DP-CTP koalisyon hükümetinin programına yazmıştık. İkinci koalisyon hükümetinin protokol ve programında aynı yükümlülük yinelenmiştir.
Fakat kaçak işçiler ülkemize gelmeye devam etmektedir. Almakta olduğumuzu söylediğimiz önlemler kaçak işçi akınını durduramamaktadır.
Ülkenin Muhaceret Yasası’nı yaşama geçiremeyen bir hükümet konumundayız.
Bakanlar Kurulu’nda konuyu birçok kez gündeme getirdik.
Sonuç alamadık.
Polis, Sivil Siyasal Otoriteye bağlı olmadığı için Muhaceret Polisi Hükümetin aldığı önlemlere kulak asmıyor.
Ülkesinin yurttaşlıkları hakkında bilgi alamayan, ülkesine giriş çıkışların kontrol altına alınmasını sağlayamayan bir Başbakan Yardımcısı olabilir mi?
Ülkenin nüfus politikası sanki başka yerlerde belirlenmiştir. Hükümet ne tür önlem alırsa alsın o başka yerlerde belirlenen politika ile bağdaşmadığı için uygulanamıyor.
Veya ben koalisyonun CTP kanadına önderlik yapan Başbakan Yardımcısı olarak kendime düşeni yapamamış olabilirim. Her iki durumda da bana halkı bilgilendirerek görevden çekilmekten başka seçenek kalmamaktadır.
Polis Sivil Otorite’ye bağlanmadıkça ne halkın istenci Parlamentoya doğru dürüst yansıyabilir ne de kaçak işçi sorunu çözülebilir.
Kıbrıs Sorunu devam ettiği sürece Polisin Sivil otoriteye bağlanamayacağı Anayasa’nın Geçici 10. Maddesine yazılmıştır.
Geçici 10. Maddeyi süratle değiştirmek kaçınılmazdır.
Kıbrıs Sorunu’nu süratle çözüm sürecine sokmak koşuldur.
Kaçak işçi akını başka türlü durdurulamaz. İnsanımızın dışa göçü başka türlü engellenemez.
Toplumda bu yapı ve gidişatı beğenmeyen her parti ve kitle örgütü dayanışma içine girebildiği ve toplumun istencini Parlamento’ya ve Hükümet’e yansıtabildiği oranda Kıbrıs Sorunu çözüm sürecine sokulabilecek, halktan yana dönüşümler gündeme gelebilecektir.
Hükümette edindiğim deneyimler ışığında toplumun varlığı, kimliği ve geleceği ile ilgilenen ve kaygılanan her bireyi ve her örgütü bu yapıya karşı işbirliği ve güç birliğine çağırıyorum.
Bu iş ve güç birliğinin gerçekleşebilmesi için kendime düşeni yapmaya hazırım.
Demokratik güçlerin dayanışmasına daha çok zaman ayırmak istiyorum.
Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı görevinden ayrılma nedenlerimden biri de budur.
Demokrasi güçlerinin demokratikleşme, sivilleşme ve federal çözüm için bir araya gelmeleri gerektiğine inanıyorum.
Demokrasi güçlerinin Aziz Nesin’in anlatımı ile torbaya doldurulmuş kediler gibi birbirlerinin gözlerini çıkarmaya çalışmaları son derece üzücüdür.
Bir yanda toplum elden gidiyor, beri yanda barış ve demokrasi güçleri olarak biz birbirimizle didişiyoruz.
Buna en kısa sürede son vermek gerekir diye düşünüyorum.
Ekonomik Önlemlerle ilgili takvim ilan edilmiştir. Takvimin yapılmasına ön ayak oldum. Takvime uyulmasını istiyorum.
Fakat unutulmaması gerekir ki Kıbrıs Türkü’nün ana sorunu varlık ve kimliğini korumak sorunudur. Bu yönetsel yapı içinde halkın istenci parlamentoya olduğu gibi yansıyamadığı için halkın parlamentoya ve hükümete gönderdiği temsilcileri toplumun varlığı ve kimliğini koruyabileceği önlemlere yönelememektedirler.
Ekonomik önlemlerle ilgili takvimin başarısı yapının değişmesine bağlıdır. Neyi, nasıl, ne oranda özelleştireceğiz veya devletleştireceğiz?
Hükümet Kıbrıs Türk Hava Yolları’na veya Kıbrıs Türk Petrolleri’ne halk adına ne oranda sahip çıkabilir?
Bu yapı içinde bu tür soruları yanıtlamak mümkün olamamaktadır.
Var olan yönetsel yapıyı toplum mu kurtaracak yoksa bu yapı toplumu mu kurtaracak gibi bir yaklaşım yanlıştır. Sorun yıllar içinde oluşan ve Kıbrıs Sorunu ile beslenen demokratik olmayan yapı sorunudur. Sorunlar bu yapının ürünüdür. Bütün sorunların altında yatan ana neden budur.
Biz tek tek sorunları ele alıp örneğin bir elektrik sorununu özelleştirme veya devletleştirme yöntemi ile çözmeye çalışabiliriz. Fakat toplumun erimesine, kimliğini yitirmesine ve diğer sorunların ortaya çıkmasına neden olan statükoyu değiştirmedikçe sorunların köklü çözümünde fazla yol alamayız.
Genel Başkan olarak günlük hükümet işlerine daha az zaman ayırarak, CTP’nin temel politikaları, ani demokrasi, Federal Çözüm ve toplumsal ilerleme doğrultusunda başarılı olabilmesi için kendime düşeni yapmak istiyorum.
Demokratikleşmek, sivilleşmek, kaçak işçi sorununu çözmek, kamu görevlilerine yeni haklar kazandırmak, kamu yönetimini iyileştirmek, ekonomik yapıyı yeniden yapılandırmak ve benzeri hedeflere ulaşmak için toplumun varlığı ve kimliğini koruyacak ana politikalar doğrultusunda etkili olmak ve Kıbrıs Sorunu’nu çözüm sürecine sokmak kaçınılmazdır.
Eğitim, Tarım, Çalışma Yaşamı, Sağlık, Turizm ve bezeri alanlarda sorunlara çözüm ararken toplumun varlığı, kimliği ve geleceği ile ilgili Kıbrıs Sorunu’na daha çok zaman ayırmak istiyorum.
Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı’ndan ayrılma nedenlerim bunlardır.
Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı görevimi yürütürken birlikte çalıştığımız herkese sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Başta Başbakan Hakkı Atun olmak üzere Bakan arkadaşlarıma karşı istemeden herhangi bir kusurum olduysa özür dilerim.
Kendi Bakanlığımda çalışan tüm personele, koruma ve şoförüme ayrıca teşekkür ederim.
Tümüne de iyilik, mutluluk ve esenlik dilerim.

ÖZKER ÖZGÜR
CTP Genel Başkanı

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s