Marksizm’in 21. yüzyıla taşınmasında önemli rol oynayan düşünürlerden biri Gramsci ise diğeri de egemenlerin propagandasını sistematik hale getiren ideolojik aygıtlardan söz eden Althusser’dir.
Althusser’e göre iktidar ve hegemonya bağlantılı aygıtlardan bir tanesi de dindir ve güncel tartışmalar, “Türkiye’deki iktidar Kıbrıs’taki etkinliğini artırmak için kültürümüzü dönüştürmeye mi çalışıyor?” sorusunu akıllara getirmektedir.
Türkiye’nin yardımları planlanırken cami ihtiyacı hangi yöntemlerle tespit ediliyor? Bu konuda yeterli bilgi sahibi olmayan yurttaşların örtük (gizli) bir “kültürel dönüşüm programı” uygulandığını düşünmesi doğal değil midir?
Böylesi sorular Türkiye ile sağlıklı ilişkiler kurulmasını isteyenleri mutlu etmez. Hazır toplumumuz “Türkiye’ye minnet borcumuz var bazı konuları konuşamayız” kompleksini aşma kararı almışken, bu gibi meseleleri de ciddiyetle ele almak gerekiyor galiba…
Din, hassas bir meseledir tüm dünyada. Özgürlüklere duyarlı herkesin açık fikirlilikle ele alması gereken bir konudur. Bu topraklarda yaşayanların dini inançlarına bağlı beklentileri de bu çerçevede değerlendirilmelidir. Ancak politikacılarımız sırf Türkiye’deki iktidara hoş görünmek adına konuyu istismar etmeye kalkarlarsa halk bundan hoşlanmaz. İktidar için onay Ankara’dan beklenirse, iktidarın meşruiyeti sorgulanır ve iradesiz bir toplumda statüko ile mücadele de anlamsızlaşır! İrade sorununu yeniden üreten davranışların gölgesinde gelişen din konusundaki negatif hassasiyetler toplumda zemin kazanmakta ve siyaseten etkili olmaktadır. Bu hassasiyetlerin statükoyu koruma girişimlerine taban oluşturmasını engellemek ve sosyal konularda çağdaş yaklaşımlar geliştirme iradesini yükseltmek adına konuyu açıklıkla ele almalıyız.
***
Yerel kültürümüz, kimliğimizin folklorik özellikleri ile donatılmıştır. Şiirimizle, edebiyatımızla, sanatımızla, dilimizle, siyasetimizle bu topraklara tırnaklarını geçirmiş bir toplumuz. Ekonomik yönden müşkül durumda görünebiliriz ancak kültürel yönden örnek bir toplumuz. Kültürümüzde dinin de bir yeri var. Farklı dinlerin bir arada yaşadığı bu topraklarda dinin önemini yadsımak, varoluş bilincini sekteye uğratabilir. Ancak bu kültürel motif Türkiye’deki gibi sistemin günümüze uyarlanması çabalarının toplumsal tabanını oluşturacak denli lokomotif konumunda değildir ve dönüştürülmesi de imkânsız denebilecek kadar zordur. Bu bilinçle, AB değerleri ışığında bilimsel yöntemlerle dini konulardaki ihtiyacın nicel ve nitel yönden tespiti yapılmalı; mesele siyasi olmaktan kurtarılmalıdır.
Her şeyden önemlisi, yeni bir ortak toplumsal vizyon oluşturma aşamasındayız ve önümüzü görebilmemiz gerekir somut hedefler oluşturabilmek için. Nüfus ve işgücü politikaları netleşmeden, ekonomi ve geleceği planlama konusundaki sıkıntılar aşılmadan, “ortak aklın” sosyal projelere yoğunlaşabileceği düşünülmemelidir.
Bugünkü şekliyle İmam Hatip Lisesi ve cami tartışmaları (eğer gerçekten varsa) dini konulardaki ihtiyaçlara duyarlılığı geliştirmiyor. Tam aksine muhafazakârlaşmaya yani geçmiş odaklı düşünmeye sebep oluyor. 1980’lerde asimilasyon konusunda yaşanan krizlerin gölgesinde kimlik politikalarına sarılan toplum için tehdit algısı çift taraflı gelişiyor yani Türkiye de okkanın altında kalıyor. Geçmişte böylesi krizlerden siyasi ve ekonomik rant elde edenler şimdilerde Türkiye’deki değişim karşıtlarına göz kırpmak adına AKP düşmanlığını din tartışmaları üzerinden ifade eder oldu. Neden acaba? Değişen ve dünyadaki rekabet gücünü her geçen günle birlikte daha da artıran Türkiye ile aramızın açılması en fazla siyasi ve ekonomik yönden kendi ayakları üzerinde durma idealine inanmayanların işine yarar. Bu kesimlerin mesajlarını toplumsallaştırmalarına olanak sağlıyor bugün yaşanan tartışmalar. Bu hataya düşmemek gerekir. Yani mesele basit bir “din düşmanlığı” gibi değil, statükoyla mücadelenin sekteye uğraması kaygısı çerçevesinde ele alınmalıdır.
Karşılıklı güven ihtiyacı had safhalara çıkmıştır Türkiye ile ilişkilerimizde. Bağları güçlendirecek yegâne unsur, kültürel farklılıklara saygıdır. Kültürel asimilasyonu akıllara getirecek halkın süzgecinden geçmemiş uygulamalar değil…
16 Mayıs 2011, Yenidüzen