İspanya’da geçtiğimiz yıl Şubat ayında uzun tartışmaların ardından Sosyalist Başbakan Zapatero sendikalarla bir sosyal mutabakat metni imzalamıştı. Taraflar fırsat eşitliği ve refah için değişim konusunda uzlaşarak kurtarma fonlarının önünü açmış, Avro Bölgesi ülkeleri arasında bu konudaki mutabakatı kolaylaştırmışlardı.
Bu uzlaşıyla birlikte Zapatero iyimser bir tablo çizmiş, 2013’te İspanya’nın büyüme oranının AB ortalamasının üstünde olacağı üzerinde durmuştu. Ancak reformlar gecikmişti ve kendisi için sürenin artık dolduğunu fark edince, Kasım ayında erken seçim kararı aldı. Şöyle diyordu: “Sorumluluk duygusuyla bir dönemin sona erdiğini ve umumi menfaatler için yeni seçimlerin yapılması gerektiğini düşünüyorum”. ETA’yı bitiren Zapatero, ekonomik krize dayanamamıştı.
20 Kasım’da yapılan seçimleri beklenildiği üzere sağcı Halk Partisi kazandı. Mariano Rajoy seçimden sonra, “Ekonomik krizden başka düşmanım olmayacak” diyordu ve ekliyordu: “Mucizeler olmayacak, bunun sözünü vermedik. İyi şeyler yaptığımızda sonuçları gelecektir. Herkesi buna güvenmeye çağırıyorum”.
Bu arada, Mayıs ayı sonlarında Zapatero sosyalist gelenekler ışığında halefini seçerek bir sonraki seçimdeki Başbakan adayı olarak Rubalcaba’yı önermişti. Başka bir aday çıkmayınca başbakan adayı olan Rubalcaba, erken seçim kararıyla birlikte henüz genel sekreter olmadan başbakan adayı olarak erken bir yenilgi yaşamıştı. Seçim sonrasında, Rubalcaba, “Açık bir şekilde kaybettik. İspanyol toplumu bu zamana kadar karşılaştığımız en kötü ekonomik krizle karşı karşıyadır. Bize oy verenlere layık olacağız. Biz, kendi şartlarımız ve değerlerimiz ile İspanya’nın genel çıkarları için mücadele edip, ekonominin tekrardan büyümesi ve istihdam sağlanması için tüm gücümüzle çalışacağız” demişti.
20 Kasım’ın üzerinden yaklaşık 4 ay geçti. “Değişim iktidarı” manşetleriyle duyurulan “seçim zaferinin” ardından yeni hükümet 100 gününü tamamladı. Başbakan Rajoy’un performansı merak konusuydu. Acaba ekonomik krizden çıkış mevzu bahis olduğunda ister sosyalist olsun ister muhafazakâr olsun her iktidarı bekleyen makus bir kader mi vardı?
Filmin devamında, Rajoy için cicim ayları bitmiş. Endişe hâkim. Bir kez daha İspanya Avro krizinde ön saflarda yer almaya başladı. Göstergeler iyi değil. 20 Kasım 2011’de Endülüs’teki oyların %46’sını alan Rajoy’un partisi, 25 Mart’ta bölgesel seçimde %41 oy aldı. 50 milletvekili kazansa da tek başına iktidar olamadı. Bölgede birinci parti olamayan Sosyalistler 47 sandalye kazandı. Birleşik sol ise 12 milletvekili çıkardı. Eğer bu iki parti koalisyon kurarsa Endülüs’te Halk Partisi muhalefette kalacak…
Rajoy, 25 Mart’ta 30 yıldır sosyalistlerin iktidarda olduğu Endülüs’teki seçimi kazanabilmek için beklemiş ve hemen ertesi gün çok ciddi bir kemer sıkma planı açıklamış. Ülkede yaşanan gelişmelerden rahatsız olan işçiler ise 29 Mart’ta hükümetin reformlarını ve kemer sıkma politikasını protesto etmek için greve gitmiş…
Endülüs seçimleri için 4 ayı heba eden Rajoy 8 aylık dönemde çok ciddi önlemler almak zorunda kalacak. Çünkü AB bu yıl İspanya’nın bütçe açıklarını giderebilmek için 20 milyar Avro kesintiye gitmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Ekonomistler bütçe açığını tam olarak kapatabilmek için ihtiyacın 55 milyar Avro olduğunu söylüyor. Aralık’ta açıklanan 15 milyar Avro’luk paketin yanı sıra Endülüs seçimleri sonrasında açıklanan 40 milyar Avro’luk paketle İspanyolları zor bir yıl bekliyor. Ekonominin %1.7 küçüleceği, işsizlik oranının %23 olduğu ve artmaya da devam ettiği görülüyor.
İllâ ki kıssadan hisse çıkarmak gerekirse, herhalde, siyasete bu pencereden bakmanın önemi üzerinde durulabilir. Çünkü bunu başaramadığımız müddetçe ne Türkiye’ye ne de diğer küresel / bölgesel güçlere toplumsal hassasiyetlerimize ilişkin meramımızı anlatmamız mümkün görünmektedir…