Çözüm ile çözülme arasındaki ince çizgi…

Halkımızın büyük çoğunluğu, AB’den, Kıbrıs’ta çözüme daha somut katkı yapmasını, 2004 sonrasında çözümsüzlüğün sadece Türk tarafının pozisyonu ile açıklanamayacağı gerçeği ışığında ve çözüme hizmet edecek şekilde bizimle ilişkilerini geliştirmesini bekliyor.

Müzakerelerde özellikle Sayın Talat döneminde yaşanan ilerlemeleri anlamsızlaştırmayacak bir gidişat için tavır koymasını ama bilhassa biran evvel somut netice alınması için daha ciddi bir katkı yapmasını AB’den ısrarla talep etmeliyiz. Bunu yaparken de tüm tarafların “çözüm için üzerimize düşeni yaparız” yaklaşımını “kıvırmadan” sergilemesini sağlamak adına çok taraflı bir mücadele yürütmeliyiz.

AB’den taleplerimiz meşrudur. Yüksek Temas Grubu’nda kuzeye geçmeyi reddeden üyeler vardır. Doğrudan Ticaret Tüzüğü söz verildiği halde geçirilmemiştir. Mali Yardım Tüzüğü ve Yeşil Hat Tüzüğü uygulanırken birtakım sıkıntılar yaşanmaktadır. Avrupa Parlamentosu’ndaki temsiliyet sorunumuz arzulanan biçimde aşılamamıştır. Bunların müsebbibi kimdir? Sağduyu sahibi AB yetkilileri bu sorunun cevabını biliyor ancak Kıbrıslı Rumlar AB mekanizmalarının içerisinde olduğundan 2004’te “kandırılmış” olmanın yükünü üzerlerinden atamıyorlar. Kıbrıslı Türklerin haklı ama Kıbrıslı Rumların güçlü göründüğü bu karmaşık durumu daha da çıkmaza sürükleyen, Kıbrıslı Rumların işbirliğine açık olmayan tutumudur.

Türkiye, AB ile ilişkilerindeki durağanlığa rağmen Kıbrıs’taki müzakerelere kayıtsız değildir. Derviş Eroğlu geçmişiyle uyumlu hareket etmek çabasıyla çapraz oy konusunda bir tıkanıklık yaratmış ve Türk tarafının suçlanmasına sebep olabilecek bu tıkanıklığı aşan, CTP’nin güçlü muhalefeti ve Türkiye’nin inisiyatifi olmuştur. Çözümsüzlük ortamında kangrenleşen pek çok sorunun kendi çıkarlarına ve bölge halklarının ortak çıkarlarına zarar verdiği tespitiyle Türkiye garantör ülke olarak sorumluca hareket etmiştir. Türkiye, Kıbrıs sorununun çözümünde kilit role sahip taraflardan bir tanesidir ve bizi temsil edenlerden bile fazla çözüm için üzerine düşen görevleri yerine getirdiği görülmektedir. Çözüm konusunda daha istekli bir duruş sergileyebilmek ve en azından bu alanda olsun öncülüğü Türkiye’ye kaptırmamak için içeride mücadeleyi yükseltmeliyiz.

Somut durum bu iken Türkiye’nin AB İlerleme Raporu’nun görüşüleceği gün kimi seçkin Kıbrıslı Türkleri de davet ederek Avrupa Parlamentosu çatısı altında organize ettikleri toplantıyla “çözümleri” değil “sorunları” ön plana çıkarmaya çalışan Kıbrıslı Rumların niyeti acaba ne olabilir? Düşünmemiz ve özgürce tartışabilmemiz gerekmektedir. AB kurumları içerisinde Türkiye’yi suçlu sandalyesine oturtmayı deneyerek acaba müzakereleri oyalama taktiklerini gizlemeye mi çalışıyorlar? AB’den haklı talepleri olan Kıbrıslı Türklerin “çözüldüğü” algısını yaratabilecek küçük oyunları da işin cabasıdır…

Türk askerinin çözümle birlikte Ada’dan çekilmesi hassasiyetle ele alınmalıyken, bu faaliyetin açılış konuşmasını yapan Sol Grup Başkanı Zimmer, “Türk askeri müzakerelerin önünde bir engeldir” diye yumurtlamıştır. Bu gibi garipliklerin sebebi art niyet midir yoksa bilgisizlik midir?

Cevap, Genişlemeden Sorumlu Komiser Stefan Füle’den gelmiştir. Parlementodaki konuşmasında, bu lobi faaliyetinin hemen ardından çözümsüzlüğü savunurcasına Türkiye’yi ötekileştirici ifadeleri sahiplenip parlamentoya taşıyan milletvekillerine yönelik olarak, “Siz ne yaptığınızın farkında mısınız? Kritik bir aşamadaki müzakerelerden hiçbiriniz bahsetmiyor bile. STATÜKOYA HİZMET EDİYORSUNUZ” demiştir. Andrew Duff da oradaki manipülatif havadan rahatsız olmalı ki, Kıbrıslı Rumların Türkiye’nin AB sürecine pozitif katkısının önemini vurgulayarak, “sorumluluklarıyla ilgili bilinçlendirilmeleri gerektiği üzerinde ısrarla duruyorum” demiştir.

Başkalarına “kıvırmadan” çözüme katkı sağlamalarını telkin edebilmemiz sanırım öncelikle bizim fire vermeksizin kendi siyasal zeminimize sahip çıkmamızdan geçiyor. Toplumsal hedeflerimiz doğrultusunda AB, Türkiye ve Kıbrıslı Rumlar ile çağın gerektirdiği şekilde sağlıklı ve yoğun ilişkiler kurup “çözülmeden” taleplerimizi savunabilmeliyiz. “Ben Kıbrıslı Türküm” diyen herkes toplumsal birliğimiz ve bütünlüğümüz hususunda duyarlılık sergilemeli ki varoluş mücadelemiz bir anlam ifade edebilsin…

16 Nisan 2012, Yenidüzen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s