Kıbrıs Türk toplumunun en büyük sivil toplum hareketi olma iddiasını taşıyan CTP-BG, güçlü sivil toplum ile demokratikleşme ilkesi arasında doğrudan bir bağ kurmaktadır. Bu bilinçle gerek toplumumuzdaki sivil toplumculuk anlayışının gelişip yaygınlaşması gerekse Partimizin değişik alanlarda faaliyet yürüten sivil toplum örgütleriyle sağlıklı ilişkiler kurup ülkeyi birlikte yönetme yani yönetişim olgusuna katkı yapması önemsenmektedir.
A.Sivil Toplumun Önemi
CTP-BG, sivil toplumu, “devletin denetiminde olmayan bütün alanlar” olarak nitelendirir. Partimiz, devlet-yurttaş ilişkisini belirleyen bu olguyu Gramsci’nin çizdiği çerçevede ele alarak bu konudaki yaklaşımını netleştirmeyi uygun bulur. Bir siyasal parti olarak CTP-BG, yurttaş katılımını ön planda tutarken, her şeyi bir merkezden insanların beynine sokan bir sisteme alternatif olarak siyasal düşüncenin karşılıklı etkileşime ve geribildirime dayalı gelişimini önemsemektedir. Toplumsal gelişimi yavaşlatan ideolojik müdahale araçlarının etkisini ters-yüz etmeye dönük bir “insanlarla zihinsel ve düşünsel bir bağ kurma” yaklaşımı ile Parti olarak ilkelerimizin ve siyasetimizin yayılması üzerinde durmaktayız. Bunun da ötesinde, toplumumuzun, devlet otoritesinin dışında bir şeyler yapma alışkanlığını edinmesi; her şeyi devletten beklemeyen; illa ki devletle düşmanlığa dayalı bir ilişki biçimi içinde olmaksızın ama mümkün olduğunca devletten bağımsız bir yapıya kavuşmasını, demokratikleşme sürecimizin önemli bir boyutu olarak algılamaktayız. Bir başka deyişle, pasif yurttaş yaklaşımıyla her şeyin devlet eliyle yapılması gerektiği algısının aşılabildiği, toplumsal sorumluluk ve duyarlılığa dayalı, aktif, katılımcı ve özne halini almış bir toplum öngörüsü ile sivil toplumculuğun teşvik edilmesi, partimizin sivil topluma bakışının temelini oluşturmaktadır.
CTP-BG, sivil toplum örgütlerinin güçlenerek yönetim süreçlerine daha etkin katılımının sağlanmasıyla toplumumuzdaki pek çok sorunun çözümünün kolaylaşacağını öngörmektedir. Devletin görev ve fonksiyonlarının yeniden tanımlanmasını gerektiren bu anlayışa göre özellikle sosyal nitelikli kamusal hizmetlere sivil toplum örgütlerinin artan düzeylerdeki katkısını sağlamak adına devletin bu alanda faaliyet yürüten örgütlerin faaliyetlerini destekleyici müdahalelerine ihtiyaç duyulduğuna inanmaktayız. Bu sayede özellikle toplumumuzu oluşturan her bir bireyin ortak çıkarlarına yönelik faaliyetlerin sivil toplum aracılığıyla da etkin bir şekilde yürütülebilmesi açısından sivil toplum örgütlerinin güçlenmesi bize göre büyük önem taşımaktadır.
Ayrıca, başta kamu yararına faaliyet yürüten dernek ve vakıflar olmak üzere zümresel temsiliyeti olan kamu sendikaları ile ticari ve mesleki örgütleri de kapsayacak şekilde tüm sivil toplum örgütlerinin politika oluşturma süreçlerine aktif katılımının sağlanması gerektiğine inanmaktayız. Bunun Kıbrıs Türk demokrasisine işlerlik kazandıracağına, halkımızın yönetim süreçlerine aktif katılımını mümkün kılacağına ve demokrasinin artan düzeylerde yaşamın her anında duyumsanarak halkımızla birlikte olgunlaşmasına olanak yaratacağına inanmaktayız. CTP-BG, bu ilişki biçimini çağdaş dünya ile örtüşen bir yaklaşımla yönetişim şeklinde nitelendirmekte ve Kıbrıs Türk toplumunun geleceğine bu yeni ilişki biçiminin yön vermesi gerektiği üzerinde durmaktadır. Bu çerçevede gerekli dönüşümlerin sağlanması, CTP-BG’nin toplumsal gelişim stratejisinin temel unsuru olarak ele alınmaktadır. Bu noktada sivil toplum algısının da gelişerek siyasi partilerin siyasal alanda, zümresel temsiliyeti olan sivil toplum örgütlerinin de sendikal alanda faaliyetlerini yoğunlaştırarak kamu yararına faaliyet yürüten sivil toplum örgütlerinin gelişimine katkı yapmaları CTP-BG’ye göre önemlidir. Bu yapıcı katkı sayesinde güçlü sivil toplum hedefine ulaşılabileceğine ve söz konusu sivil toplum bilincinin gelişmesi ve bu alanda faaliyet yürüten örgütlerin kapasitelerinin artmasıyla birlikte yönetişim bilincinin süreç içinde olgunlaşabileceğine inanmaktayız. CTP-BG’ye göre yönetişim, toplumun gereksinimleriyle aktörlerin kapasiteleri arasında uyum sağlanabildiği ölçüde gerçekleşecektir. Bu yüzden paralel bir süreçle sivil toplumun güçlenmesi ve siyasi partilerin sivil topluma bakışının gelişmesi bize göre birincil koşuldur.
CTP-BG, bir yandan da tüm alanlarda faaliyet yürüten sivil toplum örgütlerinin Kıbrıs’ta toplumlararası yakınlaşmaya ve federal kültürün gelişmesine etkin bir şekilde katkı yapabileceği üzerinde durmaktadır. Siyasal alanda yürütülen çözüm çabalarının, sivil toplum düzeyinde barışma sürecine yapılacak katkılarla desteklenmesi, Kıbrıs’ın bir barış adasına dönüştürülmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bunun yanı sıra, “çözüm ve AB vizyonu” doğrultusunda Avrupa Birliği ile artan düzeylerde kurulacak ilişkilerde, sivil toplum örgütlerinin katkısı büyük olacaktır. Toplumsal alanda gerek çözüm sürecinde gerekse AB ile uyum sürecinde gelişebilecek olası önyargıların aşılabilmesi de yine sivil toplum örgütlerinin çabaları ile mümkün olabilecektir.
B.Sivil Toplumla İlişkilerimiz
Partimiz; eşitlik, özgürlük, dayanışma, barış, adalet, demokrasi ve insan hakları ilkelerimiz ışığında tüm sivil toplum örgütleriyle sağlıklı ve karşılıklı etkileşime dayalı bir ilişki biçimini önemsemektedir.
CTP-BG, siyasi partiler dışında kalan sivil toplum örgütlerini farklı kategorilerde ele almayı uygun görmektedir. Özellikle kamu yararına çalışan dernek ve vakıfların Kıbrıs Türk toplumunun yönetişim olgusuna dayalı bir yönetim biçimine yönelmesine önemli katkıları olabileceğinden hareketle bu kategorideki örgütlerin güçlenmeleri partimiz tarafından önemsenmektedir. Bu kategorideki sivil toplum örgütlerinin gerek yapısal gerekse yasal sorunlarının çözümüne ve gönüllük esasına dayalı katılımın teşviki ile ilgili ihtiyaçlarının karşılanmasına dönük siyasal alanda gerekli katkıları yapmayı partimiz görev bilmektedir. Yapacağımız katkıların amacına hizmet edebilmesine dönük kendi kapasitemizin artırılması noktasında sivil toplum örgütlerinden gelebilecek görüş, eleştiri ve önerileri önemseyen bir ilişki biçimini benimsemekteyiz. Bu karşılıklı faydaya dayalı ilişki biçiminin eşitlik ve saygı temelinde oluşturulması CTP-BG’nin sivil toplum algısının bir gereğidir. Biliyoruz ki birbirinin varlığını kabul eden, etkileşime açık aktörler arasında yönetişimin olabilirliği söz konusudur. Bu nedenle bu kategorideki sivil toplum örgütleriyle partimiz arasında demokratik değerler ortak paydasında doğru ilişkilerin geliştirilmesi bizim açımızdan büyük önem arz etmektedir. Bu kategorideki sivil toplum örgütlerinin karmaşık olmayan yönetim ve bilgi üretme mekanizmaları sayesinde politika oluşturma noktasında siyasal alana önemli katkıları olabileceğinden partimiz sivil toplum bilincinin güçlenmesi ile siyasi açıdan da toplumumuzun önemli kazanımlar elde edebileceğini öngörmektedir.
CTP-BG, sadece kamu yararına çalışan sivil toplum örgütleriyle değil aynı zamanda zümresel temsiliyeti olan kamu sendikaları, ticari ve mesleki örgütlerle de aynı ilişki biçimini öngörmekte, farklı kategorilerde ele alınabilecek sivil toplum örgütleri arasında bu anlamda bir ayırım gözetmemektedir.
Partimiz, belirlenen bu ilişki biçiminin sağlıklı bir şekilde hayata geçirilmesinde köprü vazifesi görebilecek aydın toplum kesiminin katkılarına büyük değer atfetmektedir. Bilindiği gibi Gramsci, aydınları, organik aydın ve geleneksel aydın diye ikiye ayırır. Gramsci’nin organik aydın diye nitelendirdiği grup, düşünce üreten ve ürettiği düşünceyi çevresine ve topluma taşıyan seçkin insanlardır ki onlar temsil ettikleri toplum kesimleri adına farklı düşünceleri kamuoyuna mal etmede ve temsil ettikleri toplum kesimleri ile toplumun buluşmasında stratejik işlev görür. İşte bu nedenle Gramsci, sivil toplumdaki etkinlikleriyle de stratejik bir rol ve öneme sahip olan organik aydınların kazanılmasının siyasal ve toplumsal kazanımlar açısından yaşamsal bir öneme sahip olduğunu vurgular. Gramsci’ye göre geleneksel aydınlar ise organik aydınların tersine kendilerini bağımsız zannederler fakat esasta bunlar son çözümlemede kurulu sisteme hizmet ederler. Gramsci’ye göre organik aydınlar, bir toplumda çatışan kesimlerin siyasal-ideolojik-kültürel işlevlerini düzenleme gibi bir role sahiptirler.
Sosyal dışlanmışlık sorunu ile boğuşan; Partimizin eşitlik, özgürlük ve adalet ilkeleri ile ters düşen konumlara sahip toplum kesimlerinin sivil toplum alanındaki örgütlü mücadelesi Partimiz tarafından önemsenmektedir. Ezilenler ve sosyal dışlanmışlığa maruz kalanlar, sivil toplum alanında etkin olabilmek için mevcut yapının karşısında durmak ve diyalektik bir politik duruş sergilemek zorunda kalmaktadır. Partimizin bu kesimleri de temsilen ve onlar adına faaliyet yürüten sivil toplum örgütleriyle işbirliğini öngörerek örgütlü mücadele ve dayanışma bilinciyle faaliyetlerini sürdürme yaklaşımının esas nedeni de budur. Bu nedenledir ki günümüzde bizimle aynı değerleri ve ilkeleri paylaşan, eşitlik, özgürlük ve adalet duygusunu yaşam biçimine dönüştürmüş organik aydınlara sivil toplum içerisinde örgütlenmede büyük ve önemli görevler düşmektedir.
Partimizin 40 yıl içerisinde biriktirdiği tecrübeler bu anlamlı ittifakın kazanımları ile doludur. Son 10 yıl içinde 2002-2005 dönemlerinde gerek genel seçimler, gerek referandum, gerekse de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sivil toplumla birlikte kazanılmasında CTP-BG’nin liderliğinin önemi yadsınamaz ancak bununla birlikte, özellikle CTP-BG ve diğer çözüm yanlısı partilerin yanında yer alan organik aydınların sivil toplum içerisindeki yerlerinin ve düşünce üretip taşımalarının bu mücadeleye yaptığı katkıyı da unutmamak gerekir. İşte bu durum, tam da Gramsci’nin anlattıklarıyla paralellik arz etmektedir ve oldukça önemli olup hayatın içindeki berrak yaşanmışlıklarımızdır. Sivil toplum içerisinde güçlü olunamadığı durumlarda ortaya çıkan ekonomik, sosyal vb. krizlerin iktidar değişikliğine yol açamamasının nedenlerini Gramsci aşağıdaki durumlarla açıklamaktadır ki, bu açıklamalar ülkemizin ve partimizin son yıllardaki deneyimleri ile de örtüşmektedir:
Birincisi; sistemin ekonomik krizi otomatik olarak siyasal krize yol açmaz. İkincisi; ekonomik kriz sosyal ve siyasal krizle tamamlanmazsa ve alternatif toplumsal özne olmazsa, toplumsal alt-üst oluş gerçekleşmez. Üçüncüsü; kurulu sistemden hoşnutsuz olan yığınlar, ideolojik ve politik olarak organize olmamışlarsa, ekonomik kriz sosyal ve siyasal krize yol açsa da, kurulu düzen kendisini yeniden ayağa kaldırmanın yollarını şu veya bu biçimde bulur. Dördüncüsü; statükonun kendisi, zaman zaman ekonomik krizler yaşasa da, buradan sosyal hoşnutsuzluklar doğsa da, üst yapı kurumları aracılığıyla tepkileri nötralize edebilmektedir. Partimizin ilkeleri ile bağdaşmayan statüko olarak nitelendirdiğimiz yapı maalesef çeşitli araçlarla yığınları kendisine yedekleyebilmektedir. Bu nedenle örgütlenme bilinci üzerinde durmak ve ilkelerimiz doğrultusunda tüm sivil toplum örgütleri ile işbirliği halinde “birlik, mücadele, dayanışma” şiarını hayata geçirmek Partimizin varlık sebebi olarak nitelendirilebilir.