Kadri Gürsel’in Milliyet’te yayınlanan röportajı ile ilgili Egemen Bağış Twitter’da şunları yazdı:
“GKRY lideri telefonun ucunda bekliyormuş. Anlaşılan yine hatları karıştırmış. Şark kurnazlığına fırsat vermeyiz, muhattabı KKTC”…
12 gün sonra AB Dönem Başkanlığı’nı devralacak olan Hristofiyas, 6 ay boyunca ekonomik krizi aşmanın yegâne formülü olan Avrupa Tek Pazarı’nın daha iyi bir noktaya gelmesi için çalışmalara öncülük edecek.
Aynı Hristofiyas’ın Kıbrıslı Türklerle akılcı ekonomik ve siyasi ilişkiler kurmanın önemi üzerinde durmak yerine Türkiye ağırlıklı duygusal birtakım açılımlarla çözüm yanlısı olduğunu kanıtlamaya çalışması üzücü değil midir?
Hristofiyas vizyoner bir lider gibi hareket edip vehimlerden ve karşıtlık paradigmalarından kendini arındırsa, Kıbrıs’ı Türkiye ile AB arasında önemli bir köprüye dönüştürebilir, hem Avrupa hem de dünya ekonomisine müthiş katkılar yapabilirdi. Bugün güneydeki itibarsız ekonomi, O’nu da itibarsızlaştırmakta. Geçiştirilen, sorunlarla anılan bir Dönem Başkanlığı yerine AB projesine katkıları ile anılacak bir Başkanlık yakışmaz mıydı Kıbrıs’a?
Bu vizyonsuzluktan en büyük zararı gören Kıbrıslı Türkler oluyor aslında. 2004’te imzalar atılsaydı, bizim de demokratik ve ekonomik gelişimimiz müthiş bir ivme kazanacaktı. Yaşanan hayal kırıklığının ardından Avrupa Komisyonu kuzeyde çözüme hizmet etmesi koşuluyla evrimsel bir süreç öngörmüşken burada da Kıbrıslı Rumlar’ın reddiyetçi devlet politikası nedeniyle maalesef çok yavaş bir ilerleme sağlanabildi.
2008’de Hristofiyas’ın başkanlığı devralmasıyla bu sürecin önü açılabilir, iki toplum arasında karşılıklı bağımlılık ilişkisi temelinde yeni bir ortaklığın temelleri atılabilirdi. Bu da olamadı. Hristofiyas, devraldığı “işgali sonlandırma” üzerinden şekillenen katı ulusal politikaları aynen sürdürdü. Israrla sorunlar ön plana çıkarıldı, Kıbrıs’ta adım adım federal çözümün örülmesi politikasından imtina edildi. Son dönemde ise Mart’ta Türkiye’nin İlerleme Raporu’nun görüşüleceği gün düzenledikleri lobi faaliyetiyle çözümsüzlüğe oynadıklarını ispatladılar, Füle’yi bile kızdırdılar…
Kıbrıslı Rumların eski paradigmaların gölgesinde “çözümden” beklentisi Türkiye’nin adadan çekilmesi ve “Kıbrıslı Türklerin Türkiye’ye değil onlara biat etmesi”dir. Ulusal hedeflerine ulaşmak için oluşturdukları stratejide Kıbrıslı Türklerin nefes almasına dahi itirazları vardır. Kuzeyde yaşanan her siyasi ve sosyal meseleyi dahi bu mantıkla ele almaları tesadüf değildir.
Kuzeydeki mali krizin ve bizi mahveden rant düzeninin yıkılması için AB Rumların engellemelerine rağmen elinden gelen yardımı yapmaya çalışırken onlar örneğin her greve “destek” belirterek başka bir hayalin peşinde koşuyor hâlâ. Her durumdan istifade edip burada insani ve ekonomik kalkınmayı engellemek için Kıbrıs Türk siyasetine müdahale etme cüretini gösterip garip bir zihniyetle yol almaya çalışıyorlar. Halbuki Brüksel’de bir seferberlik başlatsalar ve örneğin LTB’nin kurtulması için bir destek paketine öncülük etselerdi, bunun da çözüme hizmet etmesi koşuluyla yapılacak bir yardım olduğu duyurulsaydı, Kıbrıslı Türkler Hristofiyas’ı ayakta alkışlarlardı.
Bu akıl tutulmasına bir de Talat’ın Ankara tarafından yönetildiği, AKP’nin Talat’ı terk ettiği, AKP’nin ve Erdoğan’ın çağdışı olduğu tespitleri eklenince, insan gülsün mü ağlasın mı şaşırıyor doğrusu. Kendi ev ödevlerine odaklansalar, çağdaş bir yönetim sergileyip çözüme aktif katkı sağlasalar daha doğru olmaz mı? Böylesi bir irade sergileyemedi Hristofiyas 4 yıl boyunca…
Egemen Bağış doğru söyledi. Hristofiyas, KKTC’yi değil belki ama Kıbrıslı Türkleri muhatap almalı, AB’nin çözüme hizmet etmesi koşuluyla insani ve ekonomik kalkınmamıza daha fazla katkı yapmasına ön ayak olmalı, buradaki demokrasiye bilhassa da çözüm yanlısı liderimize saygıda kusur etmemelidir. Aksi takdirde insani ve ekonomik kalkınma vizyonumuzla çözüm vizyonumuzu örtüştürmemiz gittikçe zorlaşacak ve burada kazanan hep ayrılıkçı zihniyet olacaktır…
18 Haziran 2012, Yenidüzen