Reuters’in haberine göre Troyka Güney’in durumunu beklenenden kötü bulmuş. Sadece bankacılık sektöründe değil mali yapıda da ciddi sıkıntılar gözlemlenmiş. Büyüme ihtimalinin olmadığı ve gelirlerle giderler arasında müthiş bir fark bulunduğu tespit edilmiş.
Teknik çalışmaları ilerletmek amacıyla Güney’i son bir ayda iki kez ziyaret eden Troyka yetkilileri, ekonominin 2012 ve 2013’te resesyon yaşayacağının altını çiziyorlar. Troyka’daki IMF temsilcisi, “Durum iyiyken sorunları çözmek daha kolay olabilirdi ancak bügünkü durumda daha zor (acılı) olacak” şeklinde bir tespitte bulunurken, bir başka Troyka yetkilisi ise bugünkü yaşam tarzının devam ettirilemeyeceği, hükümetin maaş ödeyemeyecek duruma geleceği üzerinde duruyor.
Euro Bölgesi’nde oransal olarak kamuda en yüksek maaş ödemelerine sahip Güney Kıbrıs’ta öyle görülüyor ki önümüzdeki dönemde kemerler daha da sıkılacak.
Tüm bunlar olup biterken geçtiğimiz hafta Putin ile bir telefon görüşmesi gerçekleştiren Hristofiyas, Troyka’nın önereceği önlemleri hafifletmek için Rusya’dan önümüzdeki yıl için 5 milyar Euro kredi almayı öngörüyor. Muhaliflerine Troyka’nın ekmeğine yağ sürecek şekilde çıkışlar yapmamaları konusunda uyarılarda bulunuyor. Troyka ile “Kıbrıs halkının” karşıt cephelerde yer aldığı politikasını açıklıkla yürütüyor. Bunun böyle olması belki de normal karşılanmalı çünkü O bir siyasetçi ve O’nu son seçimde destekleyen çevreler “neoliberal saldırılar” söylemleri ile gidişata yön vermeyi deniyor. Geçtiğimiz günlerde AKEL’e yakın bir sendika, “Yani şimdi bize krizi getiren politikalarla mı krizi çözeceğiz?“ diye sorarak Troyka’ya bayrak açmış bulunuyor.
Hristofiyas’ı eleştirenler ise Rusya kartının hiçbir anlam ifade etmediğinin çünkü bunun da kamu borçlarını artıracağının ve bu borçların da şu veya bu şekilde ödenmesi zorunluluğu olduğunun altını çiziyor. Troyka yetkilileri de Rusya’dan alınacak kredinin Destek Mekanizması’dan gelecek finansman miktarını düşürebileceğini ancak bundan bağımsız olarak artan kamu borçlarının ödenebilmesi için bir programın devreye sokulmasının şart olduğunu söylüyor.
Bölünmüş Kıbrıs için Dönem Başkanlığı’nı kötü bir reklama dönüştüren bu tecrübelerin ardından çözüm vaadiyle seçimi kazandığı halde Talat dönemini harcayıp bölgede sağlıklı ekonomik ilişkilerle daralan ekonomiyi canlandırma projesini geliştiremeyen iktidar yerini kim bilir Troyka’nın programını uygularken bu projeyi de üretebilecek vizyona sahip bir iktidara bırakacak.
Euro Bölgesi’ndeki ekonominin % 0.2’sini teşkil eden Güney’de yaşananlardan dünya sol hareketi etkilenecektir. Eğer halkın desteğiyle kamuda verimliliği sağlar ve sağlıklı bir ekonomik büyüme için gerekli düzenlemeleri yaparsanız, küresel sistemde etkinliğiniz artabilir. Siz eğer yaşananlardan düşmanlık üretip ideolojik farklılıklar üzerinden siyaset yürütürseniz, rotasyona bağlı AB Dönem Başkanlığı payesine erişebilseniz de kaçınılmaz olarak siyaseten etkisizleşirsiniz.
Kıbrıs Türk solu da Güney’de olup bitenleri iyi izlemelidir. Eski tartışmaların, eski zihniyetlerin bize bir fayda getireceği yoktur bu saatten sonra. Hele de soğuk savaş döneminin doğrularını bugün eleştiriyormuş gibi görünürken özde Güney’de yürütülen etkisiz politikaları kuzeyde sorgulayamaz ve yerel değil küresel düşünmeyi denemek yerine beğenmediğimiz seçim sonuçlarını bir çırpıda dış etkilere yorarsak, 1990’lı yıllarda sözüm ona AKEL’e karşı kazanılmış “zaferle” aslında başarısız bir değişim denemesinden öteye gidememişiz demektir. Avrupa’da solcu kitle partileri küresel sistemde saygın bir konumu halkına hizmet için önemli bir enstrüman olarak ele almakta, halkı 20. yüzyıl dogmalarıyla yönlendirmekten kaçınmakta, insanların mutluluğu için cevizcinin çuvalından harcamayı değil kendi ayakları üzerinde durabilen onurlu bir halk olmayı önermekte, hayatı ucuzlatarak refahı niteliksel yönden artırmayı gözetmektedir.
Cesaretle 1990’lardaki değişimin içini doldurma ve daha adil bir düzen için kararlı duruş sergileme zamanıdır şimdi.
3 Eylül 2012, YeniDüzen