Haziran’da destek için Troyka’ya başvuran Güney’in hâlâ kendi ekonomik programını hazırlamamış olması iktidarın sorgulanmasına sebep oluyor. Kiprianu, Troyka’nın öneri değil görüşler sunduğunu, bunların tartışılacağını ve Güney’in kendi argümanlarını masaya yatıracağını söylüyor. Anastasiadis, ortak bir hareket planı için çağrıda bulunuyor ve böylelikle siyasi fatura ödeme kaygılarının aşılabileceği üzerinde duruyor. Güney, ekonomik krizden çıkış için kendi içinde bir demokratik tartışma süreci yaşıyor.
Sadece Güney’de değil neredeyse bütün Avrupa ülkelerinde ekonomik krizle nasıl başa çıkılacağı konuşuluyor. Euro tartışmaları ile bağlantılı olarak siyasi birliğin güçlendirilmesi ihtiyacı ele alınıyor. Yunanistan ve İspanya gibi ülkelerde %25’lere varan işsizlik oranı kemer sıkma politikalarının sorgulanmasına yol açıyor. Farklı ülkelerde bu politikaların geniş halk yığınları açısından yarattığı dezavantajlar kamuoyunda önemli bir konu olarak ele alınıyor.
Özet olarak, uluslararası kuruluşların sunduğu kredilerle birlikte dayattıkları kemer sıkma politikaları halkların başını ağrıtmakta ve siyasetçileri kara kara düşündürmektedir. Bu noktada kriz yaşayan ülkelerdeki demokrasinin kalitesi önemli bir faktöre dönüşmekte, sorunlara çözümler üretebilen demokrasiler, dışa bağımlılığı azaltıp sağlıklı geçişlere kapı aralayabilmektedir.
Bir süre önce demokratik gelenekten şaşmadan iktidar ve muhalefetin ortak bir ekonomik programı kotardığı Güney’de, şimdi de gereğinin yapılabilmesi için çeşitli fikirler öne sürülüyor. Sistem iktidarın performansına bağlı olarak bazen yavaşlasa da en genelde işliyor. Eğer kendi ekonomik krizlerini aşmak için iktidarıyla ve muhalefetiyle ortaya bir tavır koymaktan kaçınırlarsa, meydanın Troyka’ya kalacağını görebiliyorlar.
Bizim demokrasimizin kalitesine gelince. Vesayetin olağanlaştırıldığı, iktidarın topu vasiye atarak neredeyse gününü gün ettiği bir dönemden geçmekteyiz Kıbrıslı Türkler olarak.
Derviş Eroğlu’nun toplumdan gizleyerek 2009-2012 protokolünü imzalaması demokrasimize büyük bir darbe vurmuş, yaşanan onca olumsuzluğa ve muhalefetin yeni programa katkı yapma hususunda verdiği açık çeke rağmen ne acıdır ki yine göstermelik bir katılımcılık oyunu ile bu kez İrsen Küçük tarafından demokrasi adeta geçiştirilmiştir. Görünen o ki yeni program da demokratik tartışma ortamı yaratılmadan, büyük oranda Türkiye bürokratlarının katkıları ile şekillenmekte ve muhtemelen UBP kurultayının hemen ardından bir oldu bittiyle imzalanacak şekilde ele alınmaktadır.
O halde sormak lazımdır: Bu ülkede siyasi partilere ne gerek vardır?
2009’dan beridir muhalefetin ülkedeki gidişata katkı yapabileceği tek bir toplantı gerçekleştirilmemiştir. Ne Meclis’te ne Başbakanlık’ta ne de başka bir kurum çatısı altında. Güneyde ortak program konuşulurken bizde bu konu bile edilmemiştir. Neden acaba? Bu gerçeği gözardı ederek öneri sunmuyor iddiasıyla ısrarla muhalefete yüklenmek doğru mudur?
Herhangi bir muhalefet partisinin kamuoyu nezdinde sıkı ekonomik tedbirleri tek başına övmesini, Troyka şakşakcılığı yapmasını ve seçmene mevcut iktidarın sahiplenmediği siyasi faturası olan acı reçetelerin propagandasını yapmasını beklemek saflık olacaktır. Demokratik işleyişi aşan beklentilerle muhalefete yüklenmek ise gizliden gizliye iktidarı (veya vasiyi) kollamaya çalışanların marifeti olabilir ancak.
Muhalefet partilerinin inandırıcılığını herkes sorgulayabilir. Tüm partiler kamunun sorunlarına ne kadar duyarlı oldukları, sürdürülebilir ekonomiye geçiş konusundaki iradeleri, ideolojileri, kadroları, Kıbrıs sorununa yaklaşımları, Türkiye ile ilişkilere bakışları ve benzeri konularda sorgulanabilir. Sorgulanmalı da! Ancak bu sorgulama partiler demokrasisinin fiilen tıkanmış olduğu gerçeğini hasır altı edecek şekilde yaşam bulursa ve iktidarın bu konudaki büyük sorumsuzluğunun gözlerden kaçırılmasına hizmet ediyorsa burada bir bit yeniği vardır demektir.
“Kıbrıslı Türküm” diyen hiç kimse manipülatörlerin maşası konumuna düşürmemelidir kendini. Avantaj elde etmek için kendi iktidarını Ankara’ya gammazlayan anlayışı reddediyorsak, o vakit hep birlikte demokrasimize sahip çıkmalıyız!
10 Eylül 2012, YeniDüzen