23 Eylül 2014 tarihli Halkın Sesi gazetesinde Züleyha Karaman’ın su konusundaki sorularına verdiğim yanıtlar şöyledir:
1. Başbakan Özkan Yorgancıoğlu ile dönemin Türkiye Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın 24 Aralık 2013’de imzaladığı “2013-2015 dönemi sürdürülebilir ekonomiye geçiş programı mutabakat zaptı”nda Türkiye’den gelecek suyun yönetimin nasıl olacağı alternetifleri belirtliyor; (yap işlet devret, yap işlet ve işletme hakkının devri) ancak hükümetin bu konuda bir hazırlık yapmadığı görülüyor. Su baraja akma noktasına gelmişken, hükümetin bu konuyu hala belirsiz bırakmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geçmiş UBP hükümetlerinin tıpkı elektrik konusunda olduğu gibi bu konuda da hiçbir icraat yapmadığı, sadece laf ürettiği, gerekli yasal düzenlemeleri geciktirdiği su götürmez bir gerçekliktir. Tüm bu konularda gerekli çalışmaların henüz tamamlanamamış olmasından ötürü bir yılını yeni dolduran CTP-DP Hükümeti’ni yargılamak için henüz çok erken olduğunu düşünüyorum.
CTP-DP Hükümeti, programında yer alan su dağıtım hatlarının tüm ülke genelinde AB standartları düzeyinde yaygınlaştırılması, dağıtımla ilgili yeni organizasyon yapılarının oluşturulması, Su Yönetimi Yasası’nın yürürlüğe konması, su ile ilgili dairelerin yeniden yapılandırılarak daha etkin ve verimli çalışacakları bir yapının oluşturulması ve benzeri hedefler doğrultusunda çalışmalarını sürdürmektedir. Özellikle yatırım gerektiren alanlarda, Türkiye ile imzalanan Sürdürülebilir Ekonomiye Geçiş Programı’nda da yer aldığı şekliyle, uygun finansman modelleri üzerinde elbette ki çalışılmaktadır. Burada önemli olan, kâğıt üzerinde yazılanların ötesinde, ülkemiz koşullarına uygun, kaş yapayım derken göz çıkarmamıza sebebiyet vermeyecek yapıların oluşturulmasıdır. Mevcut su yönetimimiz ağır aksak dahi olsa hali hazırda işleyen bir sistemdir ve marifet örneğin belediyelerin kısa sürede batmasına sebep olmayacak bir formül bulunabilmesidir. Türkiye ile imzalanan programda çeşitli modellere referans verilmektedir ancak bu modellerin kullanılacağı koşullarda belediyelerimizin yeni duruma adaptasyonuna ilişkin nasıl bir süreç izleneceği muğlâktır. Programda yerel yönetimlerin idari ve mali yönden yeniden yapılandırılmasından söz edilmektedir ancak tüm bu reformların tek elden ustaca yönetilmesi gerekir ki sistemin bir tarafı düzeltilirken diğer bir tarafı çökmesin. Dolayısı ile bu aynı zamanda sosyal da bir süreçtir. Hükümet ilgili tüm tarafların hassasiyetlerini anlamak ve ona göre birtakım düzenlemeleri gündeme getirmek durumundadır. Ülkemizde konu demokratik zeminde tartışılmaktadır ve kısa zamanda en uygun finansman modellerini de içerecek, hassasiyetlerin göz ardı edilmeyeceği, halkımıza suyun en uygun maliyetle sunulabileceği güçlü bir model oluşturulacaktır. Kıbrıslı Türklerin bu konuda toplumsal birikimlerine ve tabi ki bir yıl önce gerçekleştirilen seçimle görevlendirilmiş Hükümet’e bu anlamda güveni vardır. Bu sosyal süreçleri ilerletmek ve toplumumuzun benimseyeceği iyi bir modeli oluşturmak için Hükümet’e zaman tanınması gerekir ki ilerleyen dönemlerde toplumumuz başka beklenmedik sıkıntılarla karşı karşıya kalmasın.
2-Asrın Projesi’nde maliyetler de ortaya çıkmaya başladı, gelecek suyun maliyetinin vatandaşa ton başına yaklaşık 3 TL olarak yansıması hesaplanıyor. Elektrik giderleri de düşünüldüğünde bu rakamının daha da yükselmesini bekliyor musunuz, bu durumda neler yapılması gerekir?
Bildiğim kadarıyla işletme ve yatırım giderleri hariç suyun maliyeti yaklaşık 1,5 TL civarındadır. Enerji maliyetlerinin azalması halinde bunun 1 TL’ye kadar düşebileceği öngörülebilir. Hali hazırda örneğin benim yaşadığım Lefkoşa’da yurttaşların ödediği ücret 2,15 TL / ton’dur. Belediyenin Su Dairesi’ne ödediği ücret ise 25 kuruş / ton’dur. Buradan belediye bir gelir elde ediyor. Bazı belediyeler çok bazıları daha az olmak kaydıyla belediyelerimizin su tüketimimizden bir gelir elde ettiği bir sistem söz konusudur. Ancak toplamda kamumuz, tahsilâtların yeterli düzeyde olmaması nedeniyle bu hizmeti zararına sunmaktadır. Yeni yapı, “su giderleri su gelirlerinden karşılanır” ilkesine göre oluşturulacaktır.
Hanelerde depo kullanımına ihtiyaç duyulmaksızın çeşmelerden sabit bir basınçla suyun akabilmesi için daha fazla su pompasının devrede olacağı yeni bir yapılanma ile bu 1,5 TL’lik maliyet öngörülmektedir.
Suyun abonelere yansıyacak kesin fiyatını hesaplayabilmek için ise hangi model olursa olsun muhakkak altyapı yatırımları için gerek duyulacak meblağın ve işletme maliyetlerinin ortaya çıkarılması gerekiyor. Henüz model geliştirilmemişken bu miktarı hesaplamanın mümkün olduğunu sanmıyorum. Bu hassas konuda duyumların değil kesin bilgilerin konuşulması için Hükümet en kısa zamanda gerekli çalışmaları tamamlayacaktır.
3-Devletin böyle bir yatırımı işletmesi, bugüne kadarki tecrübler ışığında yapılabilir bulunmuyor ve bu nedenle, suyun işletmesi, tahsilatı ve tesislerin bakımının özelleştirilmesi öngörülüyor, bu konudaki görüşünüz nedir?
Hükümet tarafından oluşturulacak model eğer kamu ağırlıklı bir model olursa, ilk aşamada hızla tamamlanması gereken altyapı yatırımlarının tutarı doğal olarak faturalara yansıyacaktır. Söz konusu tutarın bu yolla karşılanması kısa vadede çok ciddi bir pahalılığa yol açabilir.
Eğer Hükümet özel sektörün dinamizmini ve finansman gücünü devreye sokacak bir finansman modeli geliştirirse, örneğin altyapı yatırımları için 500 milyon TL’ye ihtiyaç duyulacaksa bu meblağ özel sektör tarafından karşılanır ve faturalara daha uzun vadeli bir biçimde yansıtılır. Haliyle yurttaşlara yansıyacak ton başına fiyatlandırma da daha farklı olur. Bu model gereğince işbirliği yapılacak özel sektör aktörleri ya da kamu-özel ortaklığıyla oluşturulacak yapı sorumluluklarını üstlenirken devir esnasında kamuya toplu bir ödeme de yapacaksa, bu meblağ belediyelerin mevcut borçlarının kapatılması için ya da kamunun ihtiyaçları doğrultusunda değerlendirilebilir.
Altyapı yatırımlarının yanı sıra bakım, onarım ve benzeri konularda en son teknolojinin kullanılması da ayrı bir husustur. Bunu kamu, hizmet alımı şeklinde de yapabilir veya konu uzmanı özel sektör aktörlerinin daha fazla devrede olacağı bir yapılanma da öngörülebilir.
Günün sonunda bu modelin katılımcı bir anlayışla ve olası tüm modellerin risklerini de sağlıklı bir biçimde toplumumuzun değerlendirebileceği bir ortamda oluşturulması hayati bir konudur. CTP’nin özelleştirmelerle ilgili hassasiyeti herkesin malumudur. Dolayısı ile her halükarda ortaya çıkarılacak modelin artıları ve eksileriyle gerek CTP gerekse DP yetkili kurullarında etraflıca değerlendirilmesi ve onaylanması sonrasında Hükümet bu konuda adım atacaktır. Konu sosyal süreçlerin ilerletilmesi kadar siyasi süzgeçten de geçecek olan bir konudur. Bu nedenle Hükümet’i sıkboğaz etmektense teknik hazırlıklarını tamamlaması, toplumla alternatif modellerini paylaşması ve siyasi süreçleri tamamlaması yönünde teşvik etmek bana daha doğru bir yöntemmiş gibi geliyor.
4-Sizce hükümet, su konusunda ödevini ne kadar yaptı?
Hükümet bir yıllık tecrübenin verdiği özgüvenle konuya yoğunlaşmıştır. En kısa zamanda halkımızı tatmin edecek detaylı açıklamaların yapılacağını düşünüyorum.
5-Eklemek istediğiniz diğer detaylar…
KKTC Su Temin Projesi’nin en önemli bacağı olan denizaltından borularla suyun Kıbrıs’a taşınması için çalışmaların son aşamaya gelmiş olması önemli bir hadisedir. İnsanlık tarihinde ilk kez böyle bir deneme gerçekleştiriliyor. Kıbrıslı Türkler, insan aklının ve teknolojik ilerlemelerin geldiği son aşamayı simgeleyen böylesi büyük bir projenin tarafı olmaktan büyük mutluluk duyuyor. Bu anlamda gerek bu yeni kaynakla artacak olan su kaynaklarımızın ülkeye dağıtımı gerekse diğer su ile ilgili atık sular ve yağmur suları gibi kaynakların geri dönüşümü için entegre su yönetimimizi mevcut durumundan Avrupa Su Çerçeve Direktifi ile uyumlu, çağdaş bir yapıya kavuşturmamız gerektiği konusunda herhangi bir şüphe de söz konusu değildir. Türkiye’den gelecek olan su, bu alanda zaten var olan reform ihtiyacını tetiklemiştir bu da çok doğaldır.
Ülkemize taşınacak suyun etkin şekilde değerlendirilmesi konusunda Türkiye’nin haklı bir hassasiyeti vardır. Bu aynı zamanda bizim de hassasiyetimizdir. Hiçbir toplum değeri her geçen günle birlikte artan su kaynaklarının çarçur olmasını asla istemez. Türkiye açısından hiçbir maddi karşılığı olmayacak 1,3 milyar dolar tutarında bir yatırım söz konusudur. Nihayetinde su kamu malıdır ve ülkemize taşınacak olan su da Türkiye halkının Kıbrıslı Türklere armağanıdır. Türkiye doğal olarak bu suyun ziyan edilmemesi için gerekli tedbirlerin alınmasını önermektedir. Bu durumun toplumumuza “Türkiye çalışıyor, Kıbrıslı Türkler de bakıyor” gibi aktarılması günün sonunda Türkiye ile ilişkilere de zarar verebilir. Halkımız emin olsun ki Hükümet konuya ilişkin ilgili tüm tarafların hassasiyetlerine değer vermektedir, önerileri ciddiyetle değerlendirmektedir, pahalılığa sebebiyet vermeyecek biçimde mevcut hizmetleri AB standartlarına ulaştırmak için hali hazırda elini taşın altına koymuştur ve çalışmaktadır. Kıbrıs’taki tüm yasal ve idari düzenlemelere ilişkin yaratılmaya çalışılan algının aksine et de bıçak da bizim elimizdedir. Ne yaparsak, kendimize yapacağız. Bu nedenle benim temennim konunun kısır siyasi çekişmelere malzeme edilmemesidir. Kıbrıslı Türkleri dünya nazarında utandıracak sonuçların ortaya çıkmaması ve bu büyük projenin hedef ülkede yani Kıbrıs’ta suyun etkin kullanabildiğine dair güzel sonuçlarla taçlandırılması bu ülkeyi seven herkesi sevindirmelidir.
23 Eylül 2014, Halkın Sesi