1-Devletin, ödenmeyen iç borç faizleri sürekli artması ne anlama geliyor, bu mali ve ekonomik yapı için nasıl bir risk oluşturuyor.
Borçlanma bir kamu finansman yöntemidir ve iyi yönetilmesi halinde ekonomik büyümeye ciddi katkıları olabilecek bir enstrümandır. Özellikle gelişmekte olan ülkeler için kalkınma ve maliye politikası amaçlarının gerçekleştirilmesine aktif katkısı olabilecek bir araçtır. Ancak 2008 Küresel Finans Krizi’nin ardından tüm dünyada abartılı borçlanmaların yarattığı sıkıntılar siyasetin odak noktası olmuş ve borçların döndürülememesi ciddi bir yapısal sorun olarak değerlendirilmiştir. Maastricht kriterlerine göre toplam borç yükünün milli gelirlerin yüzde 60’ını aşmaması ilkesi bir çıpaya dönüşmüş ve bölgemizdeki tüm ülkeler kamu maliyelerini bu çıpaya göre düzenleme çabasına yoğunlaşmıştır. Dünyadaki ekonomik durgunluğun bir sebebi de bu sıkı maliye politikası yaklaşımıdır. Tüm dünya geleceği kurtarmak adına günümüzde bu politika ışığında borçların döndürülebileceği koşulları oluşturmaya odaklanmıştır ve Kıbrıs Türk halkı da varlığını sürdürebilmek adına benzer bir hassasiyet taşımak durumundadır.
Bizim dış borçlarımızın tamamı Türkiye’den alınan kredilerdir. Bugün itibarıyla Türkiye-KKTC ilişkilerine bağlı olarak dış borcumuz bir sorun olarak algılanmamaktadır ancak iç borçlarımızın yüksekliği ve faizlerini dahi ödemiyor oluşumuz ciddi sıkıntılara sebebiyet vermektedir.
İlkesel olarak borçlanmayla cari harcama yapmak demek gelecek nesillerin tabağındaki yemeğe el uzatmak anlamına gelmektedir. Borçlanmayla üretilen mal ve hizmetlerden şimdiki nesiller yararlanıyorken bu hizmetlerin finansman yükünün borcu ödemek durumunda olacak nesillerin omuzlarına yüklenmesi adil değildir. Bundan ötürü borçlanma sadece ama sadece gelecek nesiller açısından da fayda doğuracak amaçlar doğrultusunda gündeme gelmesi gereken bir konu olmalıdır. Bizde bugüne kadar bunun aksine maaş ödemek için borçlanma yoluna gidilmiş ve borçlarımız yıllar içerisinde ciddi şekilde artmıştır. Tüm dünyada kapitalistlerin yarattığı çok büyük bir sorun olan abartılı kamu borçlarını döndürme görevi bizim ülkemizde sol duyarlılıkla gelecek nesillere karşı sorumluluk bilinciyle siyaset yürüten CTP’ye düşmektedir. Kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılabilmesi esastır. Bunun için statüko ile mücadele şarttır ve bu konu sol değerlerle popülizm arasındaki ince çizgiyi tanımlayan çok hassas bir konudur. CTP, halkımızın cebine el atmadan, hayat pahalılığı uygulamasından vazgeçmeden ve dolaylı vergileri artırmadan bu ciddi sorunun ortadan kaldırılmasına dönük kararlı bir tutum içerisindedir.
Kamu borcumuzu yönetebilir konumda olamazsak Maastricht kriterleri ile uyumlaşmamız söz konusu olamayacaktır. Maastricht kriterlerini tutturamıyorsak da mali sürdürülebilirlikten söz etmemiz mümkün olmayacaktır. Mali sürdürülebilirlik sağlanamadığı takdirde ise ekonomik büyümeye dönük kamu kaynaklarının doğru kullanımı söz konusu olamayacaktır. Diğer yandan ekonomimiz büyümezse borçlarımızı döndürmemiz ve mali sürdürülebilirliği yakalamamız mümkün olamayacaktır. Bu birbiri ile doğrudan bağlantılı olumsuz unsurlar ekonomimizin dışa bağımlılığını artırmaktadır. Tek çıkış yolu ise Türkiye’nin sağladığı kaynakları doğru kullanmaktır. Bu kaynağı biz her yıl artan oranda ekonomimizi büyütmek için kullanmayı başarırsak bu darboğazdan Türkiye’nin de desteğiyle çıkabiliriz. Bu durum Türkiye ile ilişkilerimizi hassaslaştırmakla birlikte bu politikayı Türkiye’nin makul buluyor oluşunu bir avantaja çevirip orta vadede en azından cari harcamalarımız için avuç açar pozisyonunda olmaktan kurtulmak adına siyasi kararlılıkla hareket etmekteyiz.
2-Maliye Bakanı Zeren Mungan, 25 Aralık’ta Hallkın Sesi’ne verdiği demeçte, 2015 yılında borç faizlerinin ödenmeye başlanmasını öngördüklerini söylemişti. Devletin borcunu ve faizlerini ödemeye başlamasının önemi nedir, ekonomiye katkısı ne olacaktır?
Maliye Bakanımız Sayın Zeren Mungan ile yaptığınız röportajda kanımca üzerinde durulan iki konu çok önemlidir.
Birincisi, 2015 yılında bütçede ödeneği olmayan harcamaların gerçekleştirilmeyeceği vurgusudur. Örneğin 2014’te ek mesailer için ayrılan ödenek 55 milyon TL olduğu halde 75 milyon TL’ye yaklaşan bir harcama söz konusu olmuştur. Sayın Bakan’ın açıklaması ışığında bu gibi harcamaların artık gerçekleştirilmemesi için Hükümet’in fazladan harcama gerektiren her alanla ilgili yeni düzenlemeleri gündeme getireceği anlaşılmaktadır. Bu durum reform beklentisi içinde olanlar açısından umut vericidir.
İkinci nokta ise borç faizi ödemesiyle ilgilidir. En son Ferdi Sabit Soyer’in Başbakanlığı döneminde borç ödemesi gerçekleştiren kamumuzun uzun zamandan sonra ilk kez yine CTP döneminde böylesi kararlı bir tutum sergilediği üzerinde durmak gerekir. Yaklaşık 4,5 milyar TL olan iç borçlarımızın faizlerinin ödenmemesi halinde 2016’ya hiç borçlanmasak dahi faiz yükü nedeniyle en az 5 milyar TL’lik bir iç borçla girmemiz söz konusu olacaktır ve bu durum mali dengelerimizi daha da bozacak bir olumsuzluğu işaret etmektedir.
Faiz ödemesi yapabilmemiz için doğru maliye politikalarından ödün vermememiz ve reformlara odaklanmamız şarttır. Reformlar bir yandan ucuzluğu ve üretim girdilerinin ucuzlamasını beraberinde getirecek diğer yandan da büyümeye bağlı olarak kamu gelirlerinin artmasına katkı sağlayacaktır. Borç faizi ödemeleriyle birlikte düşünüldüğünde ise bu sürecin alacaklılar açısından da bir rahatlama getireceğini, alacaklı konumundaki bankalarımızın uyguladığı faiz oranlarında bir düşüşü gündeme getirebileceği ve buna bağlı olarak da yine ekonomik büyümeye katkı sağlayabilecek uygulamaların gündeme gelebileceğini öngörmek mümkündür.
Alacaklılarına göre incelendiğinde TL cinsinden kamu borç stokunun bir kısmını İhtiyat Sandığı’na olan borçlar oluşturmaktadır. Bu fon belirli bir kesimin sosyal güvencelerinin sağlanması adına emeklilik ikramiyesi verilmesi amacıyla oluşturulmuştur. Yapılacak borç faizi ödemeleri sayesinde İhtiyat Sandığı’nın yaklaşık 22 bin kayıtlı çalışana daha etkin şekilde hizmet sunabilmesi sosyal devlet olgusunun güçlenmesini de beraberinde getirecektir.
3-Sosyal Sigortalar’ın mali durumunu değerlendir misiniz? Sosyal güvenlikteki açık ek borçlanmayı gerektirir mi, borçlanma ne anlama geliyor. Sigortalar neden bu durumda?
Bütçe görüşmeleri sırasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Aziz Gürpınar’ın komitemize sunduğu rapora göre Ekim 2013-Eylül 2014 arasında Sosyal Sigortalar’ın toplam geliri 752 milyon TL civarındadır. Giderleri ise 779 milyon TL dolaylarındadır. Aradaki fark yaklaşık 27 milyon TL’dir. 2014’te Sosyal Sigortalar’a 57 milyon TL hazine yardımı gerçekleştirilmiştir. 2015 bütçesinde ise 72 milyon TL’lik bir hazine yardımı söz konusudur. İçinde bulunduğumuz günlerde 13. maaş ödemeleri için gündeme gelen borçlanma bu olumsuz tabloyu kuşkusuz daha da derinleştirmiştir.
Öngörümüz orta vadede hazine yardımına ve borçlanmaya gerek duyulmaksızın Sosyal Sigortalar’ın gelir-gider dengesinin sağlanmasıdır.
Bunun için öncelikle kayıt dışılığı önlemeye dönük 2015’te denetimlerin artırılması gündeme getirilecektir. Aktif sayısına bağlı olarak gelirlerinin artırılabileceği üzerinde durmak gerekir. 79 bin olan aktif sayısının içinde bulunduğumuz Aralık ayında 80 bin 445’e çıkmış olması yürütülen çalışmalardan olumlu netice alınabileceğinin bir göstergesidir. Hedef 2015’te daha etkin denetimler gerçekleştirmektir.
İkincisi, yapılan yatırımların gerçek ücretler üzerinden gerçekleştirilmesi noktasıdır. Ülkemizde yatırımların önemli bir bölümü hali hazırda asgari ücret üzerinden yapılmaktadır. Yine denetimleri etkinleştirme yoluyla bu konuda gelişme kaydedilmesi ve tahsilatların artırılması söz konusu olabilecektir.
Üçüncü bir nokta ise 2012’de yapılan düzenlemeyle ilgilidir. Bu düzenleme 5 yıllık bir geçiş sürecini öngörmüştü. 2008’deki düzenlemeye göre yeni istihdamlar için sosyal güvenlik kapsamında emeklilik yaşı 60 olmuştu ve bu düzenleme 2008 öncesi istihdamları kapsamamaktaydı. 2012’deki düzenlemeyle birlikte 2008 öncesi istihdamlar için de emeklilik yaşı 60’a çekildi. 2012 itibariyle 45 yaş ve üstü 50 yaşında emekli olmaya devam ederken kademeli bir geçişle 35 yaş ve üstünün merdiven sistemiyle 60 yaşa kadar varan emeklilik yaşı söz konusu olmaktadır. Bu 5 yıllık süreç 2017’de tamamlanacaktır. Bu tarihte emekliye ayrılan çalışan sayısı azalmış olacak ve buna bağlı olarak aktif sayısında artış yaşanacaktır. Tüm bu ilerlemelere bağlı olarak 2017 ile birlikte Sosyal Sigortalar’ın gelir-gider dengesinin sağlanabileceğini öngörmekteyiz.
29 Aralık 2014, Halkın Sesi