Türkiye’de geciken yapısal reformlar

turkiye_bayrak02Bir sistemin daha verimli çalışabilmesi ve şoklara karşı daha dayanıklı hale gelmesi için o sistemin yeniden yapılandırılmasına yapısal reform diyoruz.

Türkiye bu konuda ilginç bir örnek…

Yapısal reformları yavaşladığı için ekonomik büyümesi durağanlığa girmiş ama örneğin son dönemde sıklıkla gündeme gelen Yunanistan’dan ve bizden çok farklı bir durumu var.

Türkiye 2000’li yıllarda kamu maliyesini güçlendirip bütçe dengesini sağlamayı başarmış.

2015’in ilk yarısında geçtiğimiz yıla göre kamu maliyesi harcamaları yüzde 10,7 artmış. Yapılan harcamaların yüzde 12’si faiz ödemesi. Faiz dışı harcamalar bir önceki yıla göre yüzde 10,4 artmış ancak 2014’ün ilk yarısında bir önceki yıla (2013) oranla artış yüzde 13,9 düzeyinde olduğundan “faiz dışı harcamalarda frene basıldı” yorumu yapılıyor.

Türkiye’nin yılın ilk yarısındaki toplam gelirleri 237,5 milyar TL. Bir önceki yıla göre yılın ilk yarısında gelirlerdeki artış yüzde 12,8 düzeyinde. Vergi gelirleri yüzde 15,8 artarak 194,5 milyar TL’ye ulaşmış. Geriye kalan 43 milyar TL “diğer gelirler” kaleminde.

Bizim “diğer gelirler” kalemimizde TC hibe ve kredileri varken, Türkiye’de bu kalem büyük oranda özelleştirme gelirlerinden oluşuyor.

Uzun lafın kısası, zihniyet dönüşümüne bağlı olarak Türkiye’de kamu maliyesi güçlenmiş ve ülke AB’nin Maastricht kriterlerini rahatlıkla karşılayabilen bir yapıya kavuşmuş.

2000’li yıllarda gerçekleştirilen bankacılıktaki yapısal reformlarla birlikte düşünüldüğünde Türkiye bu dönemde ipten dönmüş.

Biz ise bütçe dengesi bakımından hâlâ ipteyiz ve henüz önümüzü görebileceğimiz bir ortama kavuşabilmiş değiliz. Yazının konusu Türkiye’deki yapısal reformlar olduğundan bizimle ilgili tek bir cümleyle şu tespiti yapmakta yarar var:

Kıbrıs’ın kuzeyinde sistemin daha verimli çalışabilmesi ve şoklara karşı daha dayanıklı hale gelmesi için hayata geçirilmesi gereken yapısal reformlardan kasıt kamu maliyesinin sürdürülebilirliğine pozitif katkı yapacak reformlardır.

Türkiye ise bizde olmayan bir sorundan mustariptir:

Cari denge!

Türkiye’nin ihracatının yüzde 80’i ithalata dayalı…

Türkiye ekonomisini kurtaracak yapısal reformları özetle “üretimi yerlileştirme” şeklinde ifade edebiliriz.

Bu da hiç kolay değil çünkü gerekli zihniyet dönüşümünü gerçekleştirip kamu ağırlıklı rejimden özel sektör odaklı ekonomiye geçiş sağlanmış olsa da Türkiye’nin üretimi inovasyona yani ağırlıklı olarak ileri teknolojiye kaydırılamadığı için üretilen değerlerin karşılığı istenen düzeyde olamıyor.

Türkiye’nin ileri teknoloji üretebilmek için eğitimde de ciddi bir dönüşüme ihtiyacı var.

Önümüzdeki dönemde devletin eğitime ve üretimi yerlileştirmeye katkı yapması gerekiyor.

Türkiye’de ekonomik büyüme yapısal reformlardaki gecikmelerden ötürü dört yıldır istenen düzeyde değil.

Bunun sonucunda işsizlik oranı yükselmeye başlamış ve gelişmiş ülkelerle refah farkındaki azalma neredeyse durmuş.

Bu gidişatı tersine çevirmek için ekonomiye güven duyulması gerekiyor.

Bu da ancak ve ancak siyasi istikrar ortamında olabilir.

Mevcut koşullarda Türkiye’de ekonominin önünü açacak adımların atılmasına imkân yok.

1 Kasım’ın ardından Türkiye’nin istikrarlı bir hükümete kavuşması gerekiyor.

Bu hükümetin illa ki tek partili olması bana göre şart değil.

1 Kasım sonrasında kurulacak hükümetin hazırlayacağı yapısal reform programı sadece ekonomiyi içermemeli.

Hukuk düzeni ve demokrasi de ekonomideki olumsuz gidişatla paralel bir seyir izlemekte!

Bu iki konuda son 13 yılın tek partili iktidarına ciddi bir tepki birikmiş durumda.

Türkiye’de yatırımlar son yıllarda durma aşamasına gelmişse hukuk ve demokrasiye güven noktasındaki olumsuzluklar da ciddi birer etken olarak değerlendirilmeli.

Acı ama gerçek. Türkiye demokrasisinde son dönemde ciddi defolar oluştu. Türkiye üzücü biçimde iç çatışma ortamına sürüklendi. Bu konumdaki bir ülkenin yatırımcılara cazip görünmesi ise mümkün değil.

Eğer bir koalisyon hükümeti oluşturulur ve takvime bağlı olarak başta hukuk, demokrasi, eğitim ve ekonomide ihtiyaç duyulan yapısal dönüşümler adım adım hayata geçirilebilirse kısa sürede ekonomi yeniden hareketlenebilir.

Türkiye’de tek parti iktidarı dönemi yıllardır istikrarla özdeşleştirildi.

Mevcut durumda tek parti iktidarıyla yola devam ederse Türkiye’nin yeniden istikrara kavuşması mümkün olabilir mi? Yoksa sistemin önünü açma iddiasıyla ortaya atılan başkanlık rejimine geçiş konusu kişilere indirgenip kutuplaşma daha da tırmandırılır mı?

Gerek Kıbrıs sorununda gelinen aşamadaki rolü gerekse ölüm döşeğindeki kamu bütçemizin 1 milyar TL’lik kısmını karşılayan ülke olması hasebiyle “Kıbrıslı Türklerin toplumsal çıkarları” bakımından önemli bir ülke olan Türkiye’yi büyük bir sınav bekliyor.

1 Kasım’dan sonra oluşturulacak hükümetin yapısal reform programı tüm diğer tamamlayıcı unsurlarla birlikte ekonomide yapısal dönüşümü sağlayabilmeli. Hammadde ve ara malı ithalatını azaltacak sektörlerde üretimin teşvik edilmesi ve dış kaynak bağımlılığın azaltılması şart. Ve Türkiye’nin çağı yakalayabilmek için üretimini ileri teknolojiye kaydırma stratejisi uygulaması gerekiyor.

Hukuk düzeni, demokrasi, eğitim, vb. alanlardaki gelişim süreci ile ekonomi arasındaki bağı kuramamış toplumlar maalesef kukla gibi oynatılmaya mahkûm oluyorlar. Türkiye, son 13 yılın tecrübesiyle yeni bir eşiğe gelmiş bulunuyor. Peki, biz hangi aşamadayız?

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s