Yaz saati uygulamasına devam kararı…

Yaz saati uygulamasının kış döneminde de devam ettirilmesi ‘kararı’ sosyal medyada patladı! Bu ve benzeri sabun köpüğü ‘patlamalar’ ne gibi toplumsal faydalara gebedir? Hele siyaset açısından, sabun köpüğü ‘patlamalar’ üzerinde sörf yaparak ne gibi toplumsal kazanımlar elde edilebileceğinin iyi düşünülmesi gerekmektedir.

Türkiye’de bu konu bir süredir tartışılıyormuş. Doğrusu, ben Türkiye basınında bu konuda herhangi bir habere veya köşe yazısına hiç rastlamamıştım. Belli ki Türkiye’deki karardan hareketle burada da bir ‘karar’ üretmiş Bakanlar Kurulu. Toplum, bu karar üretme yöntemini hazzetmiyor. En doğru kararı bile üretseniz, eğer ‘toplumsal süreç’ sağlıklı işletilmemişse o karara anında tepki gösterilmesi anlaşılır bir şeydir.

Kıbrıslı Türkler, siyasi varlığını ‘korumaya’ güdülenmiş bir yapıya sahiptir. Bunun da son derece haklı gerekçeleri vardır. Belli konularda iç dinamiklerimizin üretemediği sentezlerin dış dinamiklerle siyasi düzeyde yaşanan etkileşimler sonucunda gelip kapımızı çaldığı durumlarda yaşanan kaosla nasıl başa çıkılacağı konusunda bir toplumsal akıl üretmek mecburiyetindeyiz. Bugün Ankara, yarın belki federal yapıda Kıbrıslı Rumlarla ve Brüksel ile yaşayacağımız çelişkileri, ilişkileri ve bu ilişkilerdeki rolümüzü ‘dumura uğratmadan’ nasıl toplumsallaştırabileceğimizin bir cevabı muhakkak olmalı. Bu konuda bugüne kadar başarısız olduk. Reddetmek veya biat etmek dışında bir siyasi tavrı olgunlaştıramadık, siyaseti seven bir toplum olduğumuz halde siyasetle toplumu bu manada kucaklaştıramadık.

Saat meselesinde toplumsal ve siyasal açıdan biati mahkûm ettik. Bence doğrusunu yaptık, UBP-DP zihniyetine, bu zihniyetin aldığı ezber kararlara tepkimizi ortaya koyduk. Dahası, Kıbrıs gibi küçük bir ülkede, güney ile kuzey arasında oluşacak bir saatlik farkın acayipliğini yadırgadık ve bunun iki toplum arasında yeni ‘mesafe’ anlamı taşıyacak olmasından ciddi bir rahatsızlık duyduk. CTP, biati reddettiği için değil 5-6 ay, 15 günlüğüne bile böyle bir durum yaşanmasını kabullenmemiş ve geçtiğimiz aylarda Türkiye yaz saati uygulamasını seçim gerekçesiyle geciktirdiği halde KKTC’de dünya ile birlikte uygulamayı hayata geçirmişti.

Şimdi çok daha uzun süreli ve hem gündelik yaşamımızı hem de ekonomimizi ciddi şekilde etkileyebilecek bir karar söz konusu. Gündelik yaşamımızda, alıştığımızdan farklı olarak kış döneminde güneş daha geç doğacak, gün daha geç ağaracak, horozlar daha geç ötecek. Böylelikle o soğukta, en azından güneşin soğuğu biraz olsun kırdığı koşullarda değil belki de karanlıkta yollara düşeceğiz işimize yetişebilmek için… Buna mukabil, akşamüzeri, henüz hava kararmadan evlerimize ulaşmış olacağız. Böylelikle iş saatlerinde güneş ışığından daha fazla mı yararlanıyor olacağız? Bilhassa özel sektörde bu bir avantaj sağlayacaktır.

Ekonomik akla gelince… Kullanılan zaman dilimleri en fazla dış ticareti etkiler. Ülkeler zaman dilimi kullanımında iki konuyu dikkate alarak siyasi kararlar üretiyorlar: 1) Ülke içinde daha az enerji tüketimi ve 2) Dış ticarette zaman dilimi nedeniyle yaşanan dezavantajları en aza indirmek…

Bizim ithalatımızın yaklaşık olarak yüzde 65’i Türkiye’den, yüzde 15’i AB ülkelerinden, yüzde 7’si Uzak Doğu ülkelerinden ve yüzde 5’i Orta Doğu ülkelerinden, geriye kalan kısmı da diğer ülkelerden. İhracatımız ise yaklaşık olarak yüzde 60 Türkiye’ye, yüzde 30’u Orta Doğu ülkelerine, yüzde 3,5’i AB ülkelerine, yüzde 0,3’ü Uzak Doğu ülkelerine, geriye kalanı da diğer ülkelere. Buradan bakınca, Türkiye ve Orta Doğu ülkeleri ile saat kullanımı açısından daha yakın olmamızın ekonomik yaşama olası katkılarından söz etmek mümkün.

En başa dönecek olursak, kararın ezbere alınmış bir karar olması, karar açıklanırken Başbakan’ın “oldu da bitti maşallah” şeklinde nitelendirilebilecek üslubu, kararın gerekçelerinin hiçbir biçimde toplumla paylaşılmamış olması, karar öncesinde konunun toplumda yeterince pişmemiş olması, müzakerelerde gelinen aşama dikkate alındığında iki toplumu yakınlaştırma görevi ortada iken böylesi bir konu üzerinden beyinlerdeki uçurumların daha da derinleşmesinden hiçbir biçimde bir rahatsızlık duyulmamış olması ve benzeri pek çok siyasi husus siyasi aklın egemenliğindeki bu topraklarda söz konusu kararın mahkûm edilmesi sonucunu doğurdu.

Makam araçları, yüzde 3 fon uygulaması, emirnameler derken bu karar da hükümetin toplumla arasındaki uçurumu iyice belirginleştirdi. Bu durum muhalefeti memnun edebilir ancak sürekli hükümet değişikliklerinin yaşandığı ülkemizde hükümette yer almaktan ziyade hükümette yer alıp toplumun da katılımıyla güzel işler yapabilmenin derdinde olanlar bakımından ‘kaosla nasıl başa çıkılacağı konusunda bir toplumsal akıl üretme mecburiyeti’ ile ilgili yeni bir tecrübe olarak da değerlendirilmelidir.

Yorum bırakın