Kıbrıslı Rum Maliye Bakanı, Kıbrıs Rum ekonomisinde yakalanan olumlu ve sürdürülebilir büyüme hızına karşı en büyük tehlikeyi şu şekilde açıkladı:
“Bizim kötü benimiz” *
Sayın Bakan, ekonomik kalkınma ile kamu maliyesinin sürdürülebilirliği arasındaki bağlantıyı uyguladıkları ekonomi politikalarının temel karakteri olarak tanımlıyor, geçmişin yanlışlarını tekrarlamaktan kaçınmanın önemini işaret ediyor.
“Kötü ben” yani benim tabir edebileceğim biçimiyle “içimizdeki şeytan” ne ola ki?
Sayın Bakan bu konuda net konuşuyor:
Sözde ekonomik büyüme maksadıyla gündeme getirilen pervasız kamu harcamaları, bütçe açığı, aşırı ve sürdürülemez borçlanma!
Bu durumda “içimizdeki melek” yani “iyi ben” nasıl tanımlanabilir?
Sayın Bakan’ın tanımlaması şu: “gerçek ekonomik faaliyetlerin yeniden hareketlenmesi”.
Kıbrıslı Rum Maliye Bakanı Harris Georgiades’in açıklamasında başka önemli detaylar da var.
Örneğin reformlara yaptığı vurgu dikkat çekiyor.
Daha da önemlisi, bu alandaki çabaları anlatırken, örneğin Trodos’taki devlet malları** için yatırımcılar aramaktan söz ediyor, devlet piyangolarının, borsanın ve Cyta’nın özelleştirilmesinden bahsediyor.
Harris Georgiades, sağcı, liberal bir partinin atadığı bir bakan…
Ancak bu durum yapısal anlamda ortaya koyduğu “kötü ben – iyi ben” karşılaştırmasının hem sağ hem de sol için aynen benimsenmesi gereken bir değerlendirme olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Sol için büyüme yani üretimin artırılması ve benzeri hususlar, temel politikadır.
Bu durumda sağcı bakanın ortaya koyduğu yaklaşımın sol tarafından kategorik olarak reddi tek bir sonuca hizmet edecektir o da sol ile statükonun özdeşleşmesidir.
Reformlara ilişkin solun bilhassa özelleştirmeye dair eleştirileri ve şüphesi, reform karşıtlığına dönüşmediği ve kamunun mevzu bahis alanlarda düzenleme ve denetleme gücünü artan düzeylerde önemsememize hizmet ettiği sürece toplumsal yarar üretecek bir husustur.
Meseleye buradan bakmak en doğrusu olacaktır.
***
Öyle anlaşılıyor ki Kıbrıslı Rumlar tabiri caizse treni rayına oturtmuştur.
Güney’de ekonomi büyüyor, mali disipline gereken önem veriliyor, reformlar ilerliyor…
Kıbrıs’ın güneyinde hal bu iken Kıbrıs’ın kuzeyinde “içimizdeki şeytanı ve meleği” ayırt etmenin ve buna göre değişime yön vermenin zamanı gelmedi mi?
Kıbrıs’ın kuzeyinde, 2016’da %5 olarak öngörülen ekonomik büyüme %2,4’ü aşamadı. Ekonomi durgun, enflasyon ve işsizlik hızla artmakta…
“Şeytan ayrıntıda gizlidir” derler.
Bizim “içimizdeki şeytanı” tespit etmek için gündemdeki KTHY tartışmalarından muhakkak ders çıkarmamız gerekiyor.
Yönetimi hükümetlerce atanan, her yıl görev zararı veren güzide bir şirketimiz maalesef göz göre göre battı veya batırıldı.
Eğer “kim batırdı?” tartışmalarında lafı, “kamu maliyesi şirkete yeterince kaynak aktaramadı, aktarılmasına izin verilmedi ve şirket o nedenle battı” noktasına getirirsek, Kıbrıs Rum Maliye Bakanı’nın tabiriyle “kötü ben” ile siyaseten henüz yüzleşememişiz demektir.
Çünkü bunun arkasından yine Sayın Bakan’ın da ifade ettiği gibi bütçe açıkları ve aşırı borçlar mevzu ile karşı karşıya kalırız.
Bir şirket eğer görev zararı veriyorsa ve o şirket “bayrak taşıyıcılık” gibi kamu açısından da çok önemli bir işleve sahipse yani yaşatılması elzemse, o şirketi yaşatmanın yöntemi kamu maliyesinden kaynak aktarmak değil vizyoner bir yaklaşımla ortaklıklara yönelmektedir.
Doğru zamanda doğru vizyonla gerekli siyasi kararlar üretilemediği için KTHY batmıştır.
Bu gerçek, kolektif bir başarısızlığı işaret etmektedir.
Kıbrıs Türk halkının tarihsel gelişim sürecindeki aksaklıklar ve objektif zorluklar üzerinden değil de partiler arası birbirini suçlama yaklaşımı ile konuyu ele aldığımız halde, KTHY konusundan bir toplumsal fayda üretmemiz mümkün olamayacaktır.
Esasa ilişkin gerçekle yüzleşmediğimiz sürece en genelde “kötü ben” ile yüzleşmemiz ve tıpkı güneyde olduğu gibi kuzeyde de sürdürülebilir bir ekonomik büyüme tutturmamız mümkün olamayacağı gibi gerek kamu maliyesi alanındaki siyasi tartışmalarda gerekse reformlara ilişkin siyasi tartışmalarda dar alana sıkışmışlığımızdan ve verimsiz tartışmalardan kurtulmamız da mümkün olamayacaktır.
“İçimizdeki meleğe” kulaklarımızı tıkamamalıyız.
“İyi ben” için Kıbrıslı Rum Maliye Bakanı’nın ortaya koyduğu ilkesel yaklaşımlar aynen bizim için de geçerli olmalıdır.
Geriye ise bu ilkeler ışığında kendi özgün yapılanmamızda her alanda mevcudu daha iyiye taşımak adına doğru politikaları üretmek, mevzuatı bu doğru politikalar ışığında düzenlemek ve idari anlamda çok çalışmak kalıyor.
Kamu yönetiminin etkinliğini ve verimliliğini artırmak için kamu yönetimini yeniden yapılandırmamız gerekmektedir. Kamu mali yönetiminde disiplini sağlamak, hesap verilebilirliği ve şeffaflığı artırmak zorundayız. Kamusal hizmetlerde kaliteyi artırmalıyız. Sağlık, sosyal güvenlik, eğitim, Yargı, E-Devlet… Tümü de günün koşullarına göre yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Finans sektörümüzü güçlendirmek için gerekli yasal düzenlemeleri hızlıca hayata geçirmeliyiz. Yükseköğretimde, turizmde, limanlarda, toplu taşımacılıkta, telekomünikasyon alanında, tarımda, enerjide, sanayide, işgücü planlamasında, yatırım politikalarımızda ve teşvik politikalarımızda DOĞRU ile YANLIŞI ayırt edebilmemiz için “kötü ben” ile yüzleşmeli ve “içimizdeki meleğe” kulak vermeliyiz.
KTHY tartışmalarından çıkardığım sonuç budur…
Bu noktada, Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı’nın fonların maliyeye devri hususunda Meclis’ten geçirilen bir yasa değişikliğini Meclis’e iade etmiş olmasının tam manasıyla bir hayal kırıklığı yarattığını ifade etmekte yarar vardır. Değişimi içselleştirememiş siyasetçilerle daha güzel bir geleceğe ulaşamayacağımızı artık kavramış olmalıyız. Kıbrıs Türk halkının “vizyoner lider” arayışı ve buna bağlı olarak her seçimde değişim yönünde irade sergileme yaklaşımı bir süre daha tedavülde kalacağa benzemektedir.
* Kıbrıslı Rum Maliye Bakanı’nın açıklamasının tamamı için tıklayınız.
** Burada arazilerden mi söz ediyor yoksa kamuya ait tesislerden mi söz ediyor anlaşılamıyor.