Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Sayın Serdar Denktaş, bugün (4 Mart 2017) Kıbrıs Postası’nda yayınlanan bir habere göre, dün akşam yayınlanan bir TV programında, erken seçim konusunda birtakım açıklamalarda bulunmuştur. Söz konusu açıklamalar, değerlendirilmeye muhtaçtır.
Yolun sonuna geldiği anlaşılan UBP-DP azınlık hükümeti, kurulurken, hükümet programında, “birincil projemiz Türkiye’nin desteğini sürekli kılmaktır” şeklinde bir ifadeye yer vermişti. Bu ifadenin açılımı ise Türkiye ile imzalanması geciken 2016-2018 protokolünün imzalanacak olması ve ekindeki Yapısal Dönüşüm Programının uygulanacak olmasıydı.
Geride kalan 2016 yılında hükümetin Türkiye ile imzalanan protokol bağlamında öngördüğü hedefin çok gerisinde bir performans sergilediği apaçık ortadadır.
Yapısal Dönüşüm Programında 2016 yılı için tarihlendirilmiş reformların hiçbirisi hayata geçirilmemiştir. İlgili dönemde, uzun yıllardır ülkemizde devam eden mali disiplin de terk edilmiş ve mevcut yapı iyileştirilmek bir yana daha da kötüleştirilmiştir.
Tüm bunlara bağlı olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıslı Türklere sunduğu hibe ve kredi desteğinde de ciddi aksamalara sebebiyet verilmiştir.
2016 için öngörülen toplam hibe ve kredi miktarı 1,4 milyar TL (1,404,380,407 TL) iken, bu kaynağın sadece 729 milyon TL’si (729,125,618 TL) kullanılabilmiştir. Hükümetin toplam hibe ve kredileri kullanabilme oranı %52 düzeyinde kalmış, Kıbrıs Türk halkına ait 675 milyon TL (675,254,789 TL), hükümetin performans düşüklüğü nedeniyle heba edilmiştir.
Bir yıllık dönemde, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıslı Türklere sunduğu 200 milyon TL (200,000,000 TL) tutarındaki Bütçe Açığına Katkı kredisinin 120 milyon TL’si (120,000,000 TL) kullanılabilmiş, hükümetin yanlış icraatları nedeniyle mali disiplin bozulduğu gerekçesiyle tarihte ilk kez Türkiye Cumhuriyeti Bütçe Açığına Destek kredisini %40 oranında kesmiştir. Aynı şekilde, 2016 yılında sunulan 200 milyon TL’lik (200,000,000 TL) Reform Destekleme Ödeneği kredisinin ise sadece 25 milyon TL’si (25,000,000 TL) kullanılabilmiş, 125 milyon TL’lik (125,000,000 TL) kaynağa ulaşılamamış ve hükümetin bu alandaki performansı sadece %12,5 düzeyinde olmuştur.
Tüm bunlar bir yana, Kooperatif Merkez Bankası’nda amiyane tabirle “deveyi hörgücüyle götüren”, finans sektöründeki yapısal reformları hayata geçirerek kamu iç borç faiz ödemesi için gerekli koşulları oluşturmak bir yana, Kooperatif Merkez Bankası’ndaki yanlış yönetim anlayışı ile mevcut koşulları daha da kötüleştiren ve finans sektörüne ciddi zararlar veren bir hükümetin göreve devam etmesi kesinlikle Kıbrıs Türk halkının yararına olmayacaktır.
Elektrik alanında yapısal reformların değil KIBTEK’te yönetim kurulu kararı olmaksızın bazı büyük işletmelere çıkar sağlayacak girişimlerin konuşulduğu talihsiz bir dönem yaşandığı da göz ardı edilemezdir.
Yatırımcılara dönük arazi tahsislerinin ihale usulü ile objektif koşullarda yapılmadığı, ülke kaynaklarının peşkeş çekilmeye çalışıldığı da kamuoyu tarafından yakından takip edilmektedir.
Gelinen aşamada koalisyon ortaklarının niteliğe bakılmaksızın seçim yatırımı maksadıyla yüzlerce geçici işçi istihdamına hazırlandıkları da bilgimizdedir. Ülkemizde yerel gelirlerin % 80 düzeyinde maaş ve maaş nitelikli harcamalar için kullanıldığı çarpık bir bütçe yapısının bulunduğu herkesin malumudur. Bu yapının oluşmasındaki en büyük etkenin ise UBP ve DP’nin iktidarda oldukları dönemlerde her seçim öncesinde yaptıkları partizanca istihdamlar olduğu da bilinmektedir.
Özetle, UBP-DP azınlık hükümeti, geçen yaklaşık bir yıllık sürede 2016-2018 Yapısal Dönüşüm Programını uygulamadığı gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin sunduğu hibe ve kredi olanaklarından da sadece %52 düzeyinde yararlanabilmiş, ülkeyi kişisel ve partisel menfaat hesaplarıyla yönetmeye çalışmış ve kamu menfaati ile uyuşmayan pek çok icraata imza atmış bulunmaktadır.
Hal bu iken, Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Sayın Serdar Denktaş’ın, “Devlet sorumluluğu, şu anda içerisinde olduğumuz programı uygulayıp icraatları yapma ve meyveleri toplama dönemidir, seçim dönemi değildir” şeklindeki açıklaması ülke gerçekleriyle bağdaşmamaktadır.
“Maaş ödeyemeyen hükümet devraldık” söylemi ise ucuz, gerçeklerle bağdaşmayan ancak içinde bulunduğumuz geçiş döneminde etkili ve muhakkak ders çıkarılması gereken bir söylem olarak değerlendirilmelidir. Sayın Denktaş, UBP-DP hükümetinin iş bilmezliğine rağmen ülkenin mali açıdan ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalmamasının esas sebebinin 2013’te %80 düzeyinde olan yerel gelirlerin cari harcamaları karşılama oranının CTP’li maliye bakanlarının özverili çalışmaları sonucunda %95 düzeylerine çıkarılmış olduğunu asla aklından çıkarmamalıdır. Mali etkileri bakımından bazı konularda kendi hükümetine yaptığı uyarıların dikkate alınmamasından ötürü açık ifadelerle serzenişte bulunan bir Maliye Bakanı olarak bu gibi konularda gerçeklerle bağdaşmayan ucuz propaganda yapmaktan imtina etmelidir.
Ülkenin içinde bulunduğu koşullarda, 2017 yılının da bir kayıp yıla dönüşmemesi için en doğrusu en erken zamanda yani CTP’nin açıkladığı gibi 2 Temmuz 2017 tarihinde bir erken genel seçime gidilmesidir. UBP’nin seçim arifesinde kişisel ve partisel çıkar hesaplarıyla mevcut yapıyı daha da kötüleştirmemesi içinse, yapılması gereken, bir Seçim Hükümeti ile erken seçime gidilmesini sağlamaktır. Sayın Serdar Denktaş’ın bu konuda geliştireceği inisiyatif, gerçekten devlet sorumluluğu ile hareket edip etmediğinin tek somut göstergesi olarak değerlendirilecektir.
Erken seçimin ardından kurulacak hükümetin ise geçmiş tecrübelerden gerekli dersleri çıkarabilen ve istikrarlı bir ortamda Kıbrıs Türk halkının geleceğini inşa edebilecek niyette ve kapasitede olması gerekecektir.
Yaşanan tecrübeler göstermektedir ki her ne kadar UBP-DP hükümeti Türkiye Cumhuriyeti’nin 2016 yılı için sunduğu hibe ve kredi olanaklarından sadece % 52 düzeyinde yararlanabilmişse de, söz konusu dış kaynaklara erişim imkânlarımız Kıbrıs Türk siyasetinde rehavete yol açmakta, siyaset rasyonellikten uzaklaşmakta, kişisel ve partisel menfaat odaklı hükümet yaklaşımları reform siyasetinin önüne geçebilmekte ve Kıbrıs Türk halkı üretim odaklı yeni bir sisteme geçişte ciddi zorluklarla karşılaşmaktadır. Bu durum literatürde, “mali yardım bağımlılığı hastalığı” olarak tanımlanmaktadır. Yapısal dönüşüm süreçlerimizin ağır aksak ilerlemesinin temel sebebi de bu hastalıktır.
Üretimden kopuk, dış mali kaynak imkânlarının yapısal dönüşüme değil statükoya can suyu olacak biçimde değerlendirilebildiği koşullarda, “maaş ödeyebilme” üzerinden kurulan siyaset dili sadece ama sadece statükonun devamına hizmet etmektedir. İşte bu ülke koşullarında, kamu yararından ziyade kişisel menfaat ilişkileri üzerinden şekillenen mevcut düzen, üretim ilişkilerindeki çarpıklıkları, sosyal, kültürel ve ahlaki yozlaşmayı tetiklediği gibi değişen Türkiye ile ilişkilerimizi de karşılıklı güvensizlik başta olmak üzere çeşitli yönlerden etkileyen bir faktöre dönüşmektedir.
Çarenin de derdin de Türkiye ile ilişkilerimiz üzerinden açıklanabildiği bu karmaşık yapıda, erken seçim sonrasında kurulacak hükümetin, Kıbrıs Türk halkını bu kısır döngüden kurtarması, mali yardım bağımlılığı hastalığımızı tedavi etmesi, kamusal yarar odaklı bir anlayışla pek çok alanda çok hızlı biçimde köklü reformlara imza atması ve elde edilen dış kaynakların da en etkin ve verimli biçimde değerlendirilmesini sağlaması gerekecektir.
Bu düşüncelerle, Sayın Serdar Denktaş’ı, erken seçim ve seçim hükümeti konularında daha gerçekçi bir yaklaşım sergilemeye davet ederim.