Gelecek şoku ve aydınlara düşen görev…

Türkiye’nin evrensel normlar ışığında ilişkilerimizde normalizasyona yönelmesi bir milattır. Bu (sınanmayı bekleyen) tutum, değişimimizin önündeki engelleri dikkat çekici düzeylerde azaltırken; değişimin esas kaynağı tüm dünyada olduğu gibi teknoloji, öznesi de ülkemizde yaşayan dünya vatandaşları olmaktadır…

Gerçekten demokratikleşme ve ekonomik kalkınma istiyorsak, bunların getireceği ilave yüklerle başa çıkma iradesini geliştirmeliyiz. Değişim artan bir ivmeyle sürerken, insanımız farklı kavramlara ve yeni yaşam biçimlerine uyum göstermekte her gün biraz daha zorlanmakta, gelecek şoku denilen hadiseyi yaşamaktadır. Yeni koşulların getireceği ilave yükleri “görebilen” çevrelerin mevcut yapımızın sürdürülemezliğini inkâr edercesine toplumumuza neredeyse mevcudu korumayı telkin etmesi ise ürkütücüdür…

Biz siyaseten dünyaya bağlanmaya çalışaduralım, bilgi toplumunu tetikleyen teknoloji, toplumsal yapımızı her şeyden daha fazla etkiler konumdadır hali hazırda.

Dünyada teknolojik yeniliklerin ilk yansıdığı alan üretim süreçleridir. Buradaki farklılaşmalar yeni iş bölümü ve uzmanlaşmaların doğmasına neden olmakta, yeni meslekler ortaya çıkmaktadır. Sosyal alanda yeni mesleklere bağlı yeni sosyal tabakalar örgütlenerek toplumlar içinde kendi ağırlıklarını hissettirmektedir. Bu sosyal grupların politik mücadelesi gündeme gelmektedir. Kültürel alanda da birtakım yansımalar olmaktadır…

Biz dünyada olup bitenlerden arî değiliz. Ülkemizde yaşayan dünya vatandaşları yani üreten kesim, ekonomik yapıdaki adaletsizliği gözlemlemekte, hızla ve çeşitli şekillerde siyasallaşmaktadır. Siyaset dünyamız sosyal alandaki bu gibi gelişmelere uyum sağlamanın arayışlarını sürdürürken kültürümüz de hızla yeniden şekillenmektedir. Bu hızlı süreçle baş etmekte zorlananlar veya geleceğe uyum gösteremeyeceğini düşünenler hiç de memnun değildirler gidişattan…

Değişim sürecimizde gelecek şokunun yanı sıra örneğin kişisel dokunulmazlık ihlalleri gibi başka önemli sorunlar da karşımıza çıkmaktadır. Bu gibi sorunlar otoriter yönetimlerin sebep olduğu sorunları ikame etmektedir. Ekonomimiz zaten değişmektedir. Uluslararası alandaki dezavantajlarımıza rağmen kendi sınırlarımız içindeki ekonomiden çok bütünleşmiş küresel ekonomi geçerlilik kazanmaktadır. Fiziki sermaye yerini insan sermayesine bırakmakta, standart çalışma kalıpları değil doğrudan çıkarlarını korumaya yönelmiş üyelerden oluşan yapılar şekillenmektedir. Sosyal değişimin itici gücü geçmişte olduğu gibi işçi hareketleri ve grevler değil sivil hareketler ve sorunlar olmaktadır. Parlamenter demokrasiden katılımcı demokrasiye geçiş ve gayri safi refah olgusundan gayri safi tatmine yönelim gibi pek çok sosyo-ekonomik farklılaşma kapımızı çalmaktadır. Değerlerimiz değişmektedir. Psikolojik ihtiyaçlarımızdan öte hedefe yönelik başarı ihtiyacımız ön plana çıkmaktadır. Politik sistemimiz Kapitalim-Marksizm çatışmasından çok bilginin kontrolü ve sahipliği temelinde belirlenmektedir. Her şeyden önemlisi, kendi kendini yönetme bilincimiz güçlenmektedir!

Değişmeyen bir şey sağ ve sol siyasetin ideal toplumsal fonksiyonlarıdır. Sol siyaset yaşamakta olduğumuz kaçınılmaz gidişatı ötekileştirme yanlışına düşmeksizin insanımızın bu süreçlere daha kolay adaptasyonunu, fırsat eşitliğini ve yeni koşullarda adil gelir dağılımını temel aldığı oranda kitleselleşecektir. Bu gidişatı reddedip gelecek şokunun toplumsallaşmasına dönük siyaset üretmenin bedeli ise çok ağır olacaktır…

Olup biteni tanımlamak ve insanımızı bilinçlendirmek, yaşanmakta olan gelecek şokunu körüklemeyi değil tedavi etmeyi öngörmek, değişimi sahiplenerek yaşamın her alanında içini daha fazla doldurmak düşer aydınlarımıza.

Bu tarihi misyona dudak büküp atımızı dev sandığımız yel değirmenlerinin üzerine sürmeyi de tercih edebiliriz. Mevcut yapımızın (şimdilik) sunabildiği olanaklardan yararlananların buna yönelmesi rasyonel karşılanabilir ancak bir karar vermelidir aydınlarımız. Statükonun organik aydınları mı olacaklar yoksa riskleri de göze alarak toplumumuzun bu kaçınılmaz sürece adaptasyonuna hizmet ederek toplumsal varoluşa kısacık yaşamlarında gereken katkıyı mı yapacaklar? Tarih onları saç renkleri, konuşma tarzları ya da elde ettikleri makamlarla değil bugün yapacakları tercihleriyle yazacaktır…

30 Ocak 2012, Yenidüzen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s