Kıbrıs sorunu odaklı siyasetin toplumumuzu iki keskin kampa bölmesinin önüne geçmek ve hizmet odaklı yeni bir siyaseti ete kemiğe büründürmek gerekiyor. Peki bu nasıl olacaktır? Toplumsal aklımızın çözümsüzlüğü bir veri olarak kabul etmesiyle mi yoksa farklı kesimlerin çözüm olgusu etrafında kenetlenmesiyle mi?
Nüfus olarak küçük olduğu halde siyasal eşitliği dünyada kabul gören tarafın karşılıklı kabul edilebilir bir çözüm vizyonundan asla şaşmamasıdır doğru olan… Anti-çözümcülüğün siyasetimizde olağanlaştırılması nedeniyle Mehmet Ali Talat dönemi hariç uzun yıllar boyunca ya yerimizde saydık ya da hep kritik hatalar yapıp geriye gittik…
Gerçekçi olup çapraz oy konusunu bu açıdan değerlendirmemiz gerekir…
Ülkenin kaderinde karşıtlıkların değil bir arada yaşayabilme mevhumunun etken olmasını sağlamanın en etkili yöntemi ortak egemenliğe karşı olanların Başkan seçilmesini engelleyecek düzenlemelere gitmek değil midir? Sayın Talat, “Eğer Birleşik Kıbrıs’ta yaşıyor olsaydık, çapraz oy sayesinde Papadopulos seçimi kazanamazdı” diyerek varılacak çözümün sürdürülebilirliğinin önemine vurgu yapıyor. İki toplumun birbirlerinin hassasiyetlerine karşılıklı saygısını, hem siyasal hem de ekonomik açıdan karşılıklı bağımlılığı ve işbirliğini önemsemezseniz federal çözüm için müzakereyi kerhen yapıyorsunuzdur! Nitekim çapraz oy konusunda yaşananlar, siyasi varlığını yıllardır anti-çözümcü propagandaya yani adadaki statükoya borçlu olanların halkı çözümden soğutma girişiminden başka birşey değildir. İki toplumun ülkenin kaderini birlikte belirleyebilmesinin önemini inkâr eden bir zihniyet, ne kadar yapıcı görünmeye çalışsa da an gelir ciddi açıklar verir. Bugün müzakere masasında yaşanan da budur…
Sayın Talat’ın gelecek nesilleri düşünerek Nisan 2010 seçiminden hemen önce çapraz oyu da içeren dengeli bir paket sunmasını Derviş Eroğlu bir “fırsat” olarak görmüştü. Seçim kampanyasını 4 Ocak paketini medyaya sızdırarak başlattı ve seçim süresince de çapraz oyu ön plana çıkarıp fütursuzca kullandı…
Gelinen aşamaya bakar mısınız? Zirveler gelip geçmekte, Kıbrıslı Rumlar bırakınız açılım yapmayı, BM’nin girişimleri karşısında dahi kaskatı bir tutum sergilemekte. Bu tavrı meşrulaştırabilecek tek bir etken olabilirdi o da Türk tarafının tutukluğu… Çözüme yürekten inanmayan Sayın Eroğlu, çapraz oy konusunda yaptığı lüzumsuz manevralarla bunu da başardı. Güya geri adım atmıyormuş gibi davranıp müzakere masasında “seçim sürecindeki yaklaşımları ile tutarlı” yaklaşımlara yöneldi ve bir çuval inciri berbat etti…
Sayın Talat döneminde Kıbrıslı Türklere toz kondurmayan BM, öyle görünüyor ki bu kez müzakerelerdeki başarısızlığı her iki tarafa mal edecek bir rapor üzerinde çalışmakta. Sayın Eroğlu, Türk tarafının elini güçlendiren bir açılımı gereksiz detaylara boğup sulandırmış, altın yumurtlayan tavuğu dar milliyetçi ideolojisine kurban etmiştir…
Karşılıklı kabul edilebilir bir çözümün mimarı olmayı öngören ve uluslararası pozitif ilişkileri toplumsal gelişimimizin ayrılmaz bir parçası olarak gören anlayış gitmiş yerine “Kıbrıslı Rumlar çözüm istemiyor” argümanının arkasına gizlenerek anti-çözümcülüğü yeniden olağanlaştırmayı deneyen bir anlayış gelmiştir. Bu eski anlayışın zararlarını demokratik ve ekonomik yönleriyle toplumumuz artan düzeylerde hissetmektedir…
Yeni siyasetin en temel değeri uluslararası pozitif ilişkiler olmalıdır. Siyasi eşitliğimiz temelinde dünya ile uyumlu bir perspektif üzerinden yol almamız tek çaredir. Çapraz oyu da içeren paket bu nedenle çok önemliydi…
En kritik aşamada anti-çözümcülüğü olağanlaştırmak gayesiyle “çok şükür bir devletimiz var” demenin de “çözüm olmadan hiçbir sorunumuzu çözemeyiz” demenin de pratikteki ciddi sakıncalarını toplumumuz görmektedir. Birisi dış dinamiklerimizi diğeri ise iç dinamiklerimizi berhava ederek değişimin ve gelişimin önünü tıkamaktadır. Bu iki eski paradigmayı aşamadığımız sürece yeni siyaset bir güzel hülya olmanın ötesine maalesef geçemeyecektir…
5 Mart 2012, Yenidüzen
İç siyaset donanımı tamam olursa, dış siyaset odaklı rekabetin beslediği suni kamplaşmadan da kurtulunur diye düşünerek, yazıdaki görüşleri isabetli buluyorum.