Sosyal tarihimizde su kavgaları meşhurdur. Su ihtiyacını mahalle çeşmelerinden karşılayan halk tüketimin arttığı yaz aylarında birbirine düşermiş. Musluklara kilit takanları mı istersiniz, “senin paran var git sucudan al” diyerek diğer insanları hor görenleri mi?
Evkaf’ın suyunu babasının malı gibi kullananların yol açtığı anlaşmazlıklar uzun süren davalara vesile olurmuş.
Genç nesillerin dahi içinden çıkılamaz meseleler karşısında “Bu iş Evkaf’ın su meselesine benzedi” demesi bundandır.
Türkiye’den gelecek su ile bu kez suyu nasıl yöneteceğimiz ve kullanacağımız bir sorun olarak karşımızda duruyor.
Ömrünü çeşmelerden evine su taşıyarak geçiren, bu nimet için zaman zaman komuşularıyla çelişen büyüklerimiz bugünleri görse acaba ne derdi?
Her işi Evkaf’ın su meselesine dönen 1974 sonrası oluşturduğumuz yerleşik yapıyı bir türlü değiştiremediğimizden, yıllar sonra bu kez bol miktardaki su başımızı ağrıtacak, suyu doğru yönetememenin yaratacağı sorunların halli Evkaf’ın su meselesine benzer şekilde incir ipi gibi uzayıp gidecektir.
Özgüvenimizi artıramamanın ve Türkiye ile sağlıklı ilişkiler geliştirememenin oluşturacağı toplumsal ve siyasal koşullar bu sorunların başında gelecektir.
Anlaşılan o ki entegre su kaynakları yönetimi başlı başına bir ihtisas alanıdır ve sosyal, hukuki, ekonomik, idari boyutları vardır.
Bilgi çağında tüm alanlarda olduğu gibi bu alanda da en kritik boyut bilgi sistemleri olmayacak mıdır?
Veri bankalarının oluşturulması, veri analizleri, ölçme-izleme faaliyetleri ve veri güvenliğinin sağlanması gibi konularda ciddi bir kapasiteye ihtiyaç duyulacağı görülmektedir.
Bizim böylesi bir kapasitemiz, bu gibi konularda etkin çalışabilecek kurumlarımız hatta yetişmiş elemanlarımız var mıdır?
Haklı olarak hep bir ağızdan hükümeti eleştiriyor, “hazırlık yapmıyorlar” diyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanı ise geçtiğimiz günlerde projeye dokundurmaya çalışırken, “Dağıtımı ile ilgili bir takım şeyler işittim. Özel şirkete verilecek diye bir duyum aldım” diyecek oldu.
Su Dairesi’nin hızla yeniden yapılandırılarak AR-GE çalışmaları yapabilecek bir entegre su kaynakları yönetimi üssüne dönüştürülmesi, yerleşim birimlerimizde iyice ayyuka çıkan su sorunlarının bir daha gündeme gelmeyecek şekilde çözülmesi, palyatif olmayacak biçimde su baskınlarına karşı kalıcı önlemler alınması, kamu bütçesine en az yük getirecek finansman modellerinin oluşturulması gibi İDEALLERİ olmayan; böylesi büyük bir projeyi dahi, “Bu süreçte nasıl daha fazla söz sahibi oluruz da buradan elde edilecek gelirle yerleşik yapıyı sürdürürüz?” mentalitesinin esiri yapmaya çalışan zihniyet yolun sonuna gelmiştir.
Bu zihniyet usumuzdaki ideal durumdan yani Kıbrıslı Türklerin su yönetimi dahil olmak üzere her alanda kendi kendine yetebilmesinden bizi uzaklaştırmaktadır!
Yaşanacak süreçte çağdışı ulusalcı hassasiyetleri kaşıyarak uluslararası projelerde gündeme gelen uygulamaları demagoji vesilesine dönüştürmek eski siyasetin kendi kendini tasfiyesine yol açacaktır.
Gelecek olan suyun yönetiminde ve kullanımında etkinliğin ve verimliliğin önemi noktasında halkı bilinçlendirmeye dönük ilk çalışmayı CTP’nin gerçekleştirmiş olması önemlidir.
Bu konularda kapasitemizi nasıl geliştirebileceğimiz ve proje kapsamında oluşacak yapıları devralabileceğimiz koşulları nasıl oluşturabileceğimiz üzerinde durmamız gerekir.
Su Dairesi’nin fonksiyonlarını geliştirmeye dönük belli bir süre zarfında bize hangi somut katkılar yapılacaktır? Bu alandaki insan kaynaklarımızın eğitimi, mühendislerimizin sürece müdahil olup uzmanlaşması, entegre su kaynakları yönetiminde AR-GE çalışmalarını yürütecek elemanlarımızın yetişmesi nasıl sağlanacaktır?
UBP hükümeti kurulacak ilişkilerde bu unsurları ele alabilecek midir yoksa bunları da mı Türkiye projelendirecektir?
Kamumuzun ve özel sektörümüzün kapasitesini artırarak kendi topraklarımızda edilgen bir pozisyona hapsolmaktan kurtulmamızı kim sağlayacaktır?
Unutmayalım! Yerleşik yapıyı sürdürmeye dönük küçük hesaplar, tıpkı Evkaf’ın su meselesi gibi sahiplerini çıkmaz sokaklara sürükleyecektir.
22 Ekim 2012, YeniDüzen