Serdar Denktaş, “KKTC’yi sonsuza kadar yaşatmaya yemin ettim” diyor. İnsanın kendince bir idealinin, bir inancının olması, yaşamını buna adaması ne kadar güzel değil mi? Biz de Kıbrıs’ta iki toplumun bir arada yaşayabilmesine, Kıbrıs’ın bir barış adasına dönüştürülmesine ve karşılıklı kabul edilebilir bir çözümün yani federasyonun kabülüne adadık yaşamlarımızı. Bizim de Özker Özgür’e, Naci Talat’a ve yaşamını yitirmiş nice barış yanlısı değerimize sözümüz vardır. O halde ne olacaktır? Birbirine taban tabana zıt bu iki ideale inananlar farklı olanı yok etmek için mi siyaset yapacaklar 21. yüzyılda?
Herkes ve her parti inandığı ideali gelecek nesillere taşımak için canla başla çalışacaktır. İdealler çatışırken aynı zamanda ortak bir toplumsal vizyon etrafında kenetlenip birlikte bir yol yürüyebiliyor muyuz? Farklılıkları zenginliğe dönüştürüp sağcısıyla, solcusuyla, farklı bakış açıları ve farklı idealler temelinde bu gemiyi birlikte yüzdürebilmek! 1974 sonrasında hâlâ bunu başarabilmiş, dışarıdan bakıldığında “Kıbrıslı Türkler ne istiyor?” sorusuna kolaylıkla cevap bulunabilecek bir ortam yaratabilmiş değiliz.
Bana göre Serdar Denktaş değil, Özker Özgür’e, Naci Talat’a ve yaşamını yitirmiş nice barış sevdalısı değerimize söz verenler sözlerini tutmaya daha yakındır. Lakin yeni nesiller ne “1974’ün çocukları” olmayı ne de “tek yol çözüm” zihniyetinin esiri olmayı benimsemektedir!
Toplumumuzun çoğunluğu karşılıklı kabul edilebilir bir çözümden yanadır ve bunu 2004 ile sınırlı olmayan bir hedefe dönüştürmüştür. Kıbrıslı Türkler ayrılıkçılığı değil Kıbrıs’ı bir barış adasına dönüştürmeyi tercih etmektedir ancak bu tercih bugünkü koşullarda ihtiyaç duyulan reformların yerleşik yapı tarafından engellenmesine müsamahayı içermemektedir.
İşte bundan ötürü ortak toplumsal vizyonu konuşabilmeliyiz. Cumhurbaşkanı, ofisine adım attığı ilk gün bu vizyonun ete kemiğe bürünmesi için düğmeye basmalıydı ancak bunu başaramadı.
Bu vizyon daha iyi bir demokrasiyi ve daha iyi bir ekonomiyi öngörmelidir. Hedef, muasır medeniyetler seviyesine çıkmak olmalıdır. KKTC’nin tanınmamışlığını veya federal çözüme ulaşamamış olmamızı gerekçe göstererek bu vizyona katkı yapma noktasında yan çizenler toplumumuz tarafından takdir edilmemektedir. Hele Kıbrıs’ın kuzeyinde vergi ödemeyen, oy kullanmayan veyahut bizim demokratik irademizle belirlenmeyen dış etkenlerin burada yetkili pozisyonundaymış gibi bir görüntünün oluşması ise asla ama asla halkımız tarafından onaylanmamaktadır. Kıbrıs’ın kuzeyini, Kıbrıslı Türkler yönetecektir. Bu hassasiyet ortak toplumsal vizyonun daha iyi bir demokrasi bacağı ile doğrudan örtüşmektedir.
Serdar Denktaş da biz de yeminlerimiz için çabalayaduralım, dünyada, çözümsüz ve üçüncü tarafların çabalarının dahi netice doğuramadığı sorunlar, “Cyprusification” yani “Kıbrıslaşma” şeklinde tanımlanmaya başlanmıştır. Dünya bile durumumuzu böyle algılıyorken biz ideallerimizden vazgeçmeden ancak bu durumun da bilincinde olup siyasetimizi küreselleşme koşullarına göre şekillendirmeliyiz.
Öyle bir kamu düzenimiz olsun ki kesin kurallarla ve net çizgilerle belirlensin vatandaş – kamu – siyasetçi ilişkileri. Kurumlarımız planlı ve programlı çalışmalarının yanında vatandaşlarımızın yaratıcılığına, özgüvenine, girişimci ruhuna, paylaşımcılığına ve “biz” olmanın vereceği gururu doya doya yaşamasına imkân tanısın! Bir yönüyle modern, diğer yönüyle post modern olsun bu sistem.
Perşembe günü ölümünün 7. yılında anacağımız Özker Hoca’nın bir hayali barış, diğer bir hayali ise sosyal adalete dayalı bir sistemdi. Zaman zaman bu konudaki tavizsiz duruşunun neden olduğu durumları düşünüp dururum. Şimdi yerleşik yapıyı elden geçirme ve değişimle birlikte yeni okyanuslara yelken açma zamanıdır Kıbrıslı Türkler için. Rauf Denktaş, Özker Özgür, Naci Talat ve niceleri yukarılardan bir yerlerden bizleri izleyip, “Aferin be çocuklar! Biz başaramadık ama siz başaracaksınız” diyebilecek midir?
19 Kasım 2012, Yenidüzen