Demokratik teamüller bakımından meşruluğu sorgulanan imzasının ardından Sürdürülebilir Ekonomiye Geçiş Programı’na ilişkin “halkımızın refahı için, vs” popülizmine yönelince İrsen Küçük’e ciddi tepki gösterildi. Şimdilerde her kesimden insanımız, gündemde yer tutan Kıbrıslı Türkler açısından siyasi vizyonu belirsiz bu ekonomik programın hayatlarını ne şekilde etkileyeceğini anlamaya çalışıyor.
Tam gün eğitime geçiş konusu da doğal olarak öğretmen camiasının dikkatini cezbetmiştir. “Eğitimde Program Geliştirme ve Uygulama” yüksek lisans dersine devam eden öğretmen arkadaşlar sordu: “Hocam, dersimizde konuştuğumuz esaslara bağlı bir süreç mi yaşanacak yoksa gerekli hazırlıklar yapılmaksızın mı uygulamaya geçilecek?”.
Öncelikle, “kamunun yönetsel etkinlik ve verimliliğinin artırılması” gömleği, tam gün eğitim gibi önemli pedagojik boyutları olan bir konuya dar gelmiştir. Tam gün eğitime geçişle kamu nasıl düzelecektir? Öngörülen öğretmenleri tam gün çalıştırmak mıdır yoksa yeni nesilleri geleceğe daha iyi hazırlamak mı? Önyargıların oluşmasına sebep olan bu belirsizliğin acilen ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Eğitim programlarımızın sürekli gözden geçirilmesi bir ihtiyaçtır. Bunun için tecrübeli uzmanların görüşlerine başvurularak çok yoğun çalışmalar yürütülmesi, bu çalışmaların eğitim camiasında ele alınması ve kamuoyu desteği sağlanarak değişikliklerin hayata geçirilmesi gerekir.
Bilhassa kendi kendini yönetme idealinin yönetişim süreçlerine katacağı dinamizme büyük ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde, okullarımızı toplumsal değişimin ve ilerlemenin birer aracı olarak ele almamız, okulu, içinde çocuklarımızın her şeyi öğrendiği bir toplum gibi düşünmemiz ve onların ilgi ve ihtiyaçlarına dayalı programlarla geleceğe yol almamız beklenir. Bunun için insan merkezli, demokratik program geliştirme süreçlerine ihtiyacımız vardır. Dünyada da zaten sistem odaklıdan çok ilerlemeci yani insan odaklı modeller geçerlilik kazanmıştır.
Eğitimde ve diğer alanlarda ihtiyaç duyduğumuz çağdaş yaklaşımları uygulamalarına yansıtamamış hatta çağdaş olmayan yaklaşımları dahi yüzüne gözüne bulaştırmış mevcut iktidar eliyle tam gün eğitime geçişin hayat bulması durumunda sonuç fiyasko olacaktır. 2009’dan beridir eğitimle ilgili her konuyu yüzeysel çabalarla geçiştiren kötü yönetim nedeniyle alanda oluşan büyük boşluk, içinde bulunduğumuz siyasal ortamda ciddi tedirginliğe yol açmaktadır. Çünkü UBP döneminde her alanda yaratılan boşluk, Türkiye ile imzalanan protokollerin hazırlanış biçiminin bir modele dönüşmesi ve bu modelin olağanlaştırılması riskini artırmıştır. Eğitimde de mi birileri gelip bizim programlarımızı hazırlayacaktır? Bu kabul edilebilecek bir durum değildir.
Tüm alanlarda siyasal irademize dayalı, ciddi, yenilikçi bir yönetim sergilememiz, bilhassa eğitimde, geçmişin çatışmacı siyasi kültürlerinden kaynaklanan olumsuzluklardan dersler çıkarmamız, ev ödevlerimize yoğunlaşarak demokratik program geliştirme süreçlerini hızla hayata geçirmemiz gerekmektedir. Tüm eğitim programlarımızı bu çerçevede ele almayı başarırsak, tam gün eğitimin olası getirilerinden bahsetmemiz mümkün olabilecektir.
Geçmişte eğitimle ilgili konuları gereğinden fazla siyasallaştırmak isteyenlere fırsatlar yaratmanın eğitimdeki ilerlemeyi yavaşlattığını gördük. Çatışmacılıktan uzak, bizi biz yapan bütün değerlere saygılı ve 20. yüzyıl kalıntısı kısır tartışmaların gölgesinde dini / Atatürk’ü siyasallaştırma yanlışına düşmeksizin bilimsel temelde yol almamız gerekmektedir.
Toplumun genelinin sahip çıkacağı, gereksiz tartışmalara alet edilmeyecek bir çabaya dönüştürebilir miyiz tam gün eğitime geçişi? Ders esnasında yaptığımız sohbette öğretmenlerimizin böylesi bir sürece heyecanla “evet” dediklerini, bu anlayışı içermeyecek girişimlere ise önyargıyla baktıklarını gözlemledim. Bu yaklaşımı protokole ve Türkiye-KKTC ilişkilerine de doğrudan yansıttıklarını hissettim.
Gelecek nesillerimizin sahip olacağı bilgi, beceri ve değerlere ilişkin kararların demokratik zeminde üretilebilmesinin önkoşulu, ilerlemeci modellerle değişimi yönetebilecek bir siyasal iradeyi yürütmede etkin kılmaktır. Bir sonraki seçimi düşünmeksizin halkın vereceği süreli yetkiyi en doğru şekilde kullanmak gerekecektir.
10 Aralık 2012, YeniDüzen