Elektrikte yapısal dönüşüm…

interconnectionBir önceki yazımda (Yapısal reform denildiği zaman ilk akla gelmesi gereken husus) yapısal reformlara ilişkin düşüncelerimi ve siyasal alanda bu düşüncelerin ne oranda karşılık bulabildiğini buradan paylaşacağımı ifade etmiştim. En güncel konulardan biri olan elektrik konusu ile ilgili değerlendirmem şu şekildedir:

Makro ekonomik dengeler açısından ülkemizdeki en kritik iki ölçüt olan bütçe dengesi ve hayat pahalılığı değerlerine göre elektrik alanının uzun vadeli yeniden yapılandırma sürecinde 1) bütçe dengesini daha da bozmayacak ve 2) enflasyonu yükseltmeyecek bir yol haritası izlenmesi gerekiyor. Buna göre 1) kamu bütçesinden sektöre kaynak aktaran değil kaynak yaratacak ve 2) hizmet fiyatlarının yükselmeyeceği tam aksine düşeceği bir yapı öngörülmesi gerekmektedir.

Mevcut yapının dayandırıldığı ana paradigma kamu tekelidir ve devlet kefaletiyle borçlanma hatta devletin elektrik üretimini sübvanseye etmesi gibi çok tehlikeli yöntemler dahi zaman zaman önerilebilmektedir. Dahası, enflasyonun yükselmesine sebep olabilecek zam alternatifi de sektör her dara düştüğünde “tek çıkış yolu” gibi ele alınabilmektedir.

Ülkemizde kalkınmayı desteklemek amacıyla kurulmuş ancak değişen dünya koşullarında hantal yapısıyla kalkınmayı engelleyen bir yapıya bürünmüş olan mevcut kurguyu ısrarla toplumun çıkarlarının önünde gören bu anlayış derhal terk edilmelidir.

Bunun için son iki yılda yaşanan siyasi süreci doğru değerlendirmekte yarar vardır.

28 Temmuz 2013 Erken Genel Seçimleri’ne gidilirken CTP olarak elektrik enerjisi alanında iki önemli tespitimiz vardı:

  1. 2009-2013 döneminin iktidarı, KIBTEK’i batırmak için kuruma yapılabilecek en büyük kötülükleri yapmış, yıllarca fiyat ayarlaması dahi yapmayarak kurumun haraç mezat satılması (özelleştirilmesi) için zemin hazırlamıştı.
  2. Bir muhalefet partisi olarak ilgili toplum kesimleri ile birlikte hareket edip iktidara gelmemiz halinde KIBTEK’in özerkleştirileceğini vaat etmiştik.

Bu iki önemli tespiti göz önünde bulundurarak seçim öncesinde hazırladığımız Akıl Defteri’nde alana ilişkin şu vaatlerde bulunmuştuk:

  1. Enerji ihtiyacımızın karşılanmasındaki sıkıntıları aşmak için politika geliştirmek ve stratejik planlamalar yapmak;
  2. Enerji maliyetlerini düşürmek;
  3. Enerji verimliliği ve enerji tasarrufuna yönelik yasal düzenlemelere gitmek;
  4. KIB-TEK’i özerkleştirerek elektrik enerjisi sektörü otoritesine dönüştürmek;
  5. Enerji kaynaklarını çeşitlendirmek, alternatif enerji kullanımını 2020’ye kadar %20’ye çıkarmak; ve
  6. Enerji santrallerinde sıvı gaz kullanımına geçmek.

Seçimden sonra kurduğumuz CTP-DP hükümetinin programında da bu hedefler doğrultusunda ifadelere yer verdik.

28 Temmuz 2013 Erken Genel Seçimleri’nin ardından bu veriler ışığında öncelikli olarak iki temel hedef doğrultusunda çalışmamız gerektiği açıktı:

  1. KIBTEK’in özerkleştirilmesi; ve
  2. Maliyetlerin düşürülmesi.

Seçimden hemen sonra KIBTEK’in mali durumuna ilişkin birtakım gerçeklerle yüzleşmek durumunda kaldık.

Kasım 2013 itibarıyla, yıllarca geciktirilen tarife fiyat ayarlamaları mevzuu ilgili bürokratlarca gündeme getirildi.

Elde ettiğimiz bulgulara göre KIBTEK yıllar boyunca zararına üretim yapmıştı ve henüz yolun başındayken yürünmesi gereken yolu yürüyebilmek adına bu anomaliyi ortadan kaldırmak bir zorunluluktu.

Maliyetlerin düşürülmesi temel hedefi ile çelişen bulgularla birlikte alana ilişkin daha derinlemesine bir çalışma yürütme zorunluluğu iyice ayyuka çıktı.

5 yılın sonunda (2013-2018) maliyetleri düşürme ve özerkleştirme hedeflerini tutturabilmek için ne yapılmalıydı? Bu çerçevede partide pek çok toplantı gerçekleştirildi. Kurum yöneticileri ve uzmanlar partiye davet edilerek görüş ve önerileri dikkatlice not edildi.

Yapılan çalışmalar sonucunda üzerine gidilmesi gereken üç ana nokta tespit edildi:

  1. Siyasi ve kurumsal yapıdaki iyileştirme ihtiyacı;
  2. Üretim bacağında arz çeşitliliğinin sağlanması ve fuel-oil’e bağımlılığın azaltılması; ve
  3. Tahsilâtların etkinleştirilmesi.

Görüş ve öneriler ışığında bu üç ana noktada yapılması gerekenleri bütünlüklü bir yol haritasına dönüştürdük ve 18 Kasım 2013’te enerjiden de sorumlu bakanın düzenlediği bir basın toplantısıyla “özür dileriz son kez zam yapıyoruz” diyerek bu bütünlüklü yol haritasını uygulamayı taahhüt ettik. 3 başlıkta toplam 12 adımdan oluşan yol haritasını Bakanlar Kurulu Kararı ile kayıt altına aldık ve halka duyurduk:

1. ELEKTRİK ENERJİSİ ALANININ YENİDEN YAPILANDIRILMASI

1A. Enerjiden sorumlu bakanlığın altında, enerji alanındaki vizyon oluşturma ihtiyacını karşılayacak, enerji politikalarını belirleyecek ve siyasetin hesap verebilirliğini mümkün kılacak bir yapılanmaya gidilecek ve gerekli kurullar oluşturulacaktır.

1B. KIB-TEK, özerkleştirilerek kendi içinde üretim, iletim ve dağıtımın her biri verimli, sürdürülebilir ve arz güvenliğini geliştirecek şekilde yeniden yapılandırılacaktır.

2. ELEKTRİK ARZININ ÇEŞİTLENDİRİLEREK ARZ GÜVENLİĞİNİN ARTIRILMASI

2A. Konutlarda ve teknik imkânlar ölçüsünde sanayide, turizm ve diğerlerinde çift yönlü sayaç uygulamasına geçilerek yenilenebilir enerji kullanımının özendirilmesi sağlanacaktır.

2B. Konutlarda ve teknik imkânlar ölçüsünde sanayide, turizm ve diğerlerinde yenilenebilir enerji kullanımını teşvik edecek bir program hayata geçirilecektir.

2C. Ülkemizdeki enerji arz güvenliğinin ve devamlılığının sağlanması adına sistemimizin enterkonnekte sisteme bağlanabilmesi için gerekli çalışmalar hızlandırılacaktır.

2D. Elektrik arzının %20’sini karşılayacak şekilde yenilenebilir enerji yatırımları hayata geçirilecektir.

2E. Elektrik santrallerinin daha verimli üretim yapması sağlanacaktır.

3. KIBTEK’İN MEVCUT ALACAKLARININ TAHSİLATININ SAĞLANMASI, GELECEKTEKİ TAHSİLATLARININ ETKİNLEŞTİRİLMESİ VE BORÇLARININ KAPATILMASI

3A. Kamu kurum ve kuruluşları ve belediyelerin borçları 0-120 ay vadeyle yeniden yapılandırılacaktır.

3B. Gerçek-tüzel kişilere ait borçlar 0-36 ay vadeyle yeniden yapılandırılacaktır.

3C. Etkin bir biçimde tahsilât yapılabilmesi için tüm abonelerin akıllı sayaç kullanacağı bir yapı oluşturulacaktır.

3D. Tarifelerin otomatik olarak güncelleneceği bir düzenleme hayata geçirilecektir.

3E. Günün farklı saatlerinde farklı tarifelerin uygulanacağı bir düzenleme hayata geçirilecektir.

İlgili Bakanlar Kurulu kararının ardından, bilgi odaklı yeni siyaset bağlamında takvimlendirme çalışması ve kararlı uygulamalar yerine “el yordamıyla günübirlik iş yapma zihniyeti” ağır bastı ve statüko Bakanlar Kurulu kararını yuttu. Mevcut yapının sözcüleri, zaman zaman Bakanlar Kurulu kararının mevcut yapıyı güçlendirebilecek bölümlerini propaganda amaçlı kullanırken ruhunu görmezden gelerek esasta bu kararla birlikte yeni bir yapı ihtiyacının karşılanmasını engellemeye dönük aktif bir halkla ilişkiler çalışması yürüttü.

Yaşanan kaotik süreçte YAGA’nın bir projesi olan LED sokak aydınlatma projesi dahi amacından saptırıldı.

Sokak aydınlatma bedellerini tahsil etme yetkisini ödeme güçlüğü çeken belediyelerden geçici olarak KIBTEK’e devreden kanun gücünde kararnamelerin yürürlükten kaldırılması ve belediyelerin ödeme gücünün artırılması amacıyla kullanılabilecek söz konusu proje, kurum tarafından sahiplenilerek uygulamaya sokuldu ve hâlâ daha bir yandan maktu ücret adı altında yurttaşların geçmişte belediyelere ödediği bedeller tekrardan kurum tarafından tahsil edilirken diğer yandan LED projesiyle ciddi şekilde düşen maliyetlere rağmen sokak aydınlatma bedellerinde hiçbir indirime gidilmeksizin tahsilât yapılmaya devam edilmektedir. Bu alandaki iyileştirmelerin ne zaman ve ne şekilde hayat bulacağı ise siyasi bir bilinmezlik olarak varlığını sürdürmektedir.

Yaşanan süreçte akıllı sayaç ihalesi kavgaları, istihdam meseleleri derken hükümet tümden devre dışı kalmış ve 2015 Mali Yılı Bütçe Yasa Tasarısı Meclis’te görüşülürken ilgili bakanlarca durum teknik olarak “fiili özerk yapı” şeklinde tanımlanmıştır.

Kurum, hükümet ve Sayıştay ile erk savaşına tutuşmuş veyahut da yukarıda değinilen akıllı sayaç ihaleleri ve istihdamlara ilişkin hükümetin gerek paradigmasal gerekse yönetsel yetersizlikleri nedeniyle algı o şekilde oluşmuştur.

Bu durum, kurumun “tahsilâtların etkinleştirilmesi” noktasındaki başarısını ciddi şekilde gölgelemiş ve kamuoyu nazarında hem kurum hem hükümet bu durumdan zarar görmüştür.

En kötüsü ise bütünlüklü yol haritasına göre maliyetlerin düşürülebilmesi için odak proje olan kablo projesi ile ilgili hiçbir ilerleme sağlanamamıştır.

Bakanlar Kurulu kararının ardından Elektrik Mühendisleri Odası’nın düzenlemiş olduğu ve ilgili toplum kesimlerinin katıldığı Çalıştay’ın raporuna göre de fizibilite çalışması ile birlikte kablo projesinin hayata geçirilmesinin önemi teyit edilmiştir.

Toplumun ilgili kesimleri projeyi sahiplenip hükümeti bu alanda bilgiyle desteklediği halde siyasi mülahazalarla Türkiye ile yapılması gereken enerji alanındaki anlaşmalar siyaseten sahiplenilmemiş ve proje bu koşullarda ilerletilememiştir. Gelinen aşamada, üç ana konudan biri olan tahsilâtların etkinleştirilmesi hariç kararlılık ve zamanında doğru adımları atma bakımından siyaseten bir başarısızlık söz konusudur.

Bir parantez açıp Şubat 2015’te yapılan fiyat ayarlamasından da söz etmek gerekir.

Şubat 2015’te, akaryakıt fiyatlarındaki düşüşe bağlı olarak yapılan düzenleme, tıpkı Kasım 2013’te olduğu gibi zam ya da indirim değil fiyat ayarlaması olarak değerlendirilmişti.

Yapısal hiçbir önlemin alınmadığı koşullarda gündeme gelen “indirim”, 1) abonelerin (halkın) 2) kamunun (devletin) ve 3) kurumun (KIBTEK) dış etkenlere bağlı bu olanaktan eşit şekilde yararlanabilmesi adına hayata geçirildi ve tüm tarafların avantajına olacak şekilde bir düzenlemeye gidildi.

Şubat 2015’te, 1) kurumun zararına üretim yaptığı tarifelerde, 2) kamunun üretim maliyetlerinin üzerinde ödeme yaptığı tarifelerde ve 3) halkın üretim maliyetlerinin üzerinde ücret ödediği tarifelerde yapılan anlamlı değişikliklerle her üç kesimin de mağdur olmayacağı bir fiyat düzenlemesine gidildi.

Bu düzenleme yaşam bulurken, “bu indirim o söz verdiğimiz indirim değildir” şeklindeki tespitle, yapısal dönüşümün siyaseten öksüz kalmadığı ve kalmayacağı mesajı kamuoyu ile paylaşıldı.

Gelinen aşamada, yeni bir seçim yaşanmadığına göre seçim öncesindeki vaatlerimiz ve 18 Kasım 2013’te ilgili bakanın kamuoyuna verdiği “son kez zam yapıyoruz” sözü aynen geçerliliğini korumaktadır ve siyaseten bağlayıcıdır.

Kasım 2013-Ağustos 2015 tarihleri arasında dolar bazında yakıt fiyatlarındaki düşüş ve dolar kurundaki yükseliş dikkate alındığında, yakıt maliyetlerinin ilgili dönemde Türk Lirası bazında yüzde 15’in üzerinde düştüğü gözlemlenmektedir.

Bugün (24 Ağustos 2015) itibarıyla ise yakıt maliyetlerinde Türk Lirası bazında yaşanan değişim nedeniyle Şubat 2015’te belirlenen tarifelere göre kurumun KW/S üretim maliyeti üzerinden yapılan hesaplamalar ışığında kaybı çok cüzidir ve sadece kurum içi düzenlemelerle dahi bu kaybın giderilebileceği açıktır. Bu da “zam zorunluluktur” gibi iddiaları geçersiz kılmaktadır.

CTP’nin gerçekleştirdiği Olağanüstü Kurultay’ın ardından, seçim öncesinde ekonomi alanında ortaya koyduğumuz en temel vaatlerimizin (dolaylı vergileri artırmama, vb) ve iki yıl boyunca övünçle söz ettiğimiz halkın cebine el uzatmama ilkemize sadık kaldığımız yönündeki iddiamızın dikkatle değerlendirilmesi gereken yeni bir siyasi ortama girmiş bulunuyoruz.

Elektrik alanı özelinde seçim sonrasında doğru politikaların uygulanabileceği koşulları oluşturmak adına Kasım 2013 ve Şubat 2015’te yapılan fiyat ayarlamalarının siyaseten savunulabilecek bir zemini varken, bugün gündeme gelen olası zam uygulamasının ideolojik açıdan “liberal sapma” olarak nitelendirilmesi olasıdır.

Gündeme getirilen zam uygulaması, değişime mukabele ederek mevcut yapıyı güçlendirme ana mantığını resmetmektedir.

Son iki yılda yakıt maliyeti düştüğüne göre “kendi kendini ödeyecek” denilen borçlanmaları finanse etmek için zam yöntemine başvurulacağı anlaşılmaktadır.

Bu durum son iki yılda yanlış bir yatırım stratejisinin uygulandığının, Kasım 2013-Şubat 2015 tarihleri arasında yakıt maliyetlerindeki ciddi düşüşe bağlı olarak elde edilen fahiş kârın da kurum yönetimince iyi değerlendirilemediğinin göstergesidir.

İşin özü, bu yapı sürdürülebilir değildir ve yöneticilerden / bireylerden bağımsız olarak siyasi erk tarafından hızla yapısal dönüşüme tabi tutulmalıdır. Yöneticiler / bireyler, üstlendikleri görevi başarıyla yürütüp yürütmediklerinden ziyade yapısal dönüşüm ihtiyacına ilişkin ortaya koydukları siyasi tavırlar üzerinden değerlendirilir olmuştur. Bunun başlıca sebebi ise siyasi liderlik noksanlığıdır.

Kasım 2013 koşullarında kurumun zararına üretim yapmaması, yaşatılabilmesi açısından önemliydi ve bütünlüklü yol haritası ile birlikte değerlendirildiğinde ideolojik açıdan halk yararına bir gidişattan söz etmek mümkündü. Bugünkü yeni siyasi ortamda da siyasi hedef muğlâklığına yol açılmamalı, “fiili özerk yapı” siyaseten meşrulaştırılmamalı ve halk yararına bütünlüklü bir bakış açısı ile izlenmesi gereken süreç sahiplenilmeli ve halka anlatılabilmelidir.

Bu hayati ihtiyacı teyit eden önemli bir diğer husus ise kamuoyunda devam etmekte olan personel maliyetlerine ilişkin tartışmadır.

Bir kurumun sürdürülebilirliğinde en önemli etkenlerden bir tanesi de o kurumun maliyetleridir.

Kurumdaki maaşlar ne düzeyde olursa olsun, orta ve uzun vadede personel maliyetlerinin kurumun mali yapısı ile uyumlaştırılması adına yapısal dönüşüm kaçınılmazdır.

Bütünlüklü çözümün parçası olmaksızın çalışanların maaşlarının düşürülmesinden siyasi medet ummak ilkesel olarak yanlış olmakla birlikte özerkleştirme hedefini tutturabilmek adına işin bu boyutunda da sağlıklı bir değerlendirme yapılması kaçınılmazdır.

Özerklik mali özerkliği de beraberinde getireceğinden, hükümetin özerkleştirme aşamasından önce kurumun sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulmasını sağlamak gibi bir sorumluluğu vardır.

Mevcut çalışan maaşlarından bağımsız olarak eğer kurumda belirli bir vadede çalışan ve emeklilere ödenen maaşlar ve diğer özlük hakları kamudaki diğer maaş ve özlük hakları ile paralel bir yapıda seyretmiyorsa, ne toplum genelinde ne de kamu çalışanları düzeyinde sosyal adalet tesis edilebilmiş demektir.

Ülkemizde kimin ne kadar maaş aldığından çok sosyal adaletin nasıl tesis edileceğini ve kurumlarımızın sürdürülebilir bir yapıya kavuşması adına hangi yapısal adımların atılması gerektiğini tartışmak yerine alıngan bir savunma içgüdüsü ile tartışmalar çok farklı noktalara çekilmekte ve günün sonunda sorunların devamına hizmet edilmektedir.

Bunun en genelde toplumumuza ve KIBTEK çalışanlarına hiçbir fayda sağlayamayacak bir gidişat olduğunu tespit edip bilgiye dayalı açıklamalarla konuya açıklık getirilmesi gerekirken yaşanan tartışmalara rağmen KIBTEK yönetiminin ya da KIBTEK’ten sorumlu bakanlığın konuya duyarsız kaldığı gözlemlenmektedir.

Geçtiğimiz haftalarda ambulans hizmetleriyle ilgili Sağlık Bakanlığı’nın yapmış olduğu açıklama doğru örnektir.

Kamuoyu sağlıklı bilgilerle donatılmalı ve konular sosyal medyadaki kısır tartışmaların ötesinde siyaseten savunulabilir bir noktaya taşınmalıdır ki bilhassa hükümet mensubu partilerin sözcüleri bu sağlıklı bilgileri yayabilsin ve halkı doğru bilgilendirebilsin.

Mevcut koşullarda, yaşanmakta olan karmaşayı ortadan kaldırmak amacıyla Bakanlar Kurulu kararı ile kalıcılaştırılan bütünlüklü yol haritasının yeni hükümet programında yer verilen hedefler de dikkate alınarak gözden geçirilmesi ve takvimlendirilip uygulanması için siyasi niyet ifadesinde bulunulması yerinde olacaktır.

İçerik olarak yeni hükümet programında da maliyetlerin düşürülmesi ve arz çeşitliliğinin sağlanması (kablo projesi) da dâhil olmak üzere yapılması gerekenlere takvimsiz bir biçimde yer verildiği not edilmelidir.

KIBTEK Yönetim Kurulu Başkanı, Yenidüzen gazetesine yaptığı son açıklamada kablo projesi ile ilgili bir fizibilite çalışmasından söz etmektedir.

Bu açıklamaya göre KIBTEK’in kablo projesini kendi kaynaklarıyla veyahut da borçlanarak yürütmesinin uygun olmayacağı apaçık ortaya çıkmaktadır.

Doğaldır ki mevcut borç ve maliyet yapısıyla KIBTEK 200 milyon Euro’nun üzerindeki bir yatırımı gerçekleştirme olanaklarına sahip değildir.

Söz konusu proje, Kıbrıslı Türklerin siyasi yönetiminde ve özel sektörle işbirliği olanakları değerlendirilerek yaşam bulabilecek bir projedir.

Yapısal dönüşüm ihtiyacını inkâr ederek maliyetleri düşürecek bu büyük projeyi mevcut köhnemiş yapı içerisinde değerlendirmek ve “uygun değildir” fetvası vermek mevcut yönetim anlayışının en erken zamanda değiştirilmesi gerektiğinin açık bir göstergesidir.

Bu alanda bir başarı hikâyesi yazılabilir. Yeter ki yeni siyasi ortamda halka verilen sözler unutulmasın ve yine CTP öncülüğünde kurulan bir önceki hükümetin aldığı kararlar yokmuş gibi bir siyasi yaklaşım sergilenmesin.

Değişen dünyada gündeme gelen yeniliklere direnip halkın cebine el atarak sorunları ötelemek ve hatta “çözmek” dahi mümkündür.

Aynı durum, çok daha acil olan diğer kamu borçları için de geçerlidir. Vergileri artırırsınız, maaşlarda kesintiye gidersiniz ve bu gibi yöntemlerle kaynak yaratıp kamu maliyesinin borç krizini aşarak pek çok alanda yatırım dahi yapabilirsiniz!

Bu gibi “kolay” yöntemler, sağcı partilerin tüm dünyada uyguladığı ve küresel düzeyde ciddi muhalefetle karşı karşıya kalan yöntemlerdir. Sosyalistlerin ise böyle bir alternatifi yoktur. Dolaylı vergilere / harçlara enflasyonun üzerinde zam yapmama sözü vererek iktidara gelmiş solcu bir parti de eşref saatin geleceğini göz önünde bulundurarak yapısal dönüşümlere bağlı iyileştirmeler dışında hiçbir yönteme tevessül etmemelidir.

Sol ideolojiyi benimsemiş siyasetçiler halk yararını gözeterek zor yöntemleri seçer ama günün sonunda kararlılık ve ilkeli duruş sayesinde halkla birlikte değişimi en sağlıklı biçimde sağlayacak olan da onlardır.

En başa dönecek olursak;

Eğer yapısal dönüşümden söz ederken kastımız bütçe dengesi sorunumuzu hafifletmek ve enflasyonu düşürmekse ülkemizdeki iktidarlar için elektrik konusu bulunmaz Hint kumaşı gibidir. Doğru yapılanmayla hem büyük bir kara deliği kapatırsınız hem de enflasyonu düşürebilirsiniz. Yapısal dönüşüm ihtiyacını siyaseten yeterince özümseyemeyip bundan ödünler vererek günübirlik çözümlemelerden medet umacak iktidarlar içinse elektrik adeta bir ölüm fermanına dönüşecektir…

Not: TL’nin devalüe olması nedeniyle yaşanan ciddi ekonomik kriz Kıbrıs Türk siyasetinde ciddi dalgalanmalara yol açıyor. Döviz krizi, zaten düşük olan siyasete güveni daha da aşağılara çekiyor. Bir sonraki yazıda, yapısal reformların bu gibi krizlerle mücadeledeki önemini ele alacağım.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s