Kişisel bloğumda hükümetin savurganlıklarını örneklemek için, “(…) yeni müşavirler yaratılarak maaş ve maaş benzeri ödemeler artırılıyor. 6 ay sonra yaş haddinden emekliye ayrılacak bir kişinin müdür atanacağı bilgisine sahibiz. Bu sayede söz konusu kamu çalışanının emeklilik ikramiyesi 61 bin TL artacak ve aylık emekli maaşı da 1,140 TL yükselecek” diye yazarken, doğrusu ilgili şahsın kimliğinden habersizdim.
Yazıya gazetelerde yer verildiği günün gecesinde saat tam 21.00’da “o şahıs benim” dercesine, “ŞİMDİ MUTLU OLDUN ZAVALLI” içerikli bir telefon mesajı aldım.
Dün de ortak bir dostumuz aracılığıyla haber gönderdi:
“GÖRDÜĞÜM YERDE BAŞINA ŞİŞEYLE VURACAĞIM”…
Çok ciddiymiş. Kızgınmış!
Kızgınlığının sebebini öğrenmek için Meclis’te ilgili bakana meselenin iç yüzünü sordum.
Aldığım yanıt şu oldu:
“4-5 ay sonra emekli olacağını bizden gizledi. Ne ben ne Başbakan ne de Cumhurbaşkanı bu durumu tespit edebildik. Öğrendiğimiz anda hemen görevden aldım”.
Anlaşılan Serdar Denktaş’ın, “Akıncı CTP ile birlikte komplo kurduğu için atamaları onaylamıyor” eleştirisi, Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu hükümetin bakanlar kurulu listesini onaylarken ifade ettiği “müşavir yaratmama” çağrısını ikinci planda tutmasına vesile olmuş. UBP-DP üçlü kararnameleri hazırlayıp gönderiyor, Cumhurbaşkanı da gecikmeksizin imzalıyor gibi bir görüntü oluşmuş. Sayın Cumhurbaşkanı imzayı attı, müdür iki gün göreve devam etti. Sayın Akıncı aynı daire için birkaç hafta içinde ikinci kez üçlü kararname atamasına imza atmış olacak. Bu da 5. boyut olsa gerek.
Bugün “keşke o yazıyı iki gün önce yazsaydım” dedirten bir detaya daha ulaştım:
Maalesef atama gerçekleşmiş ve ertesi gün “müdür” görevden alınarak eski görevine geri dönmüş. Müdürlük görevi sadece iki gün sürmüş. Şimdi emekliliği boyunca ayda 1,140 TL daha fazla maaş çekecek. Eşel-Mobil ile bu miktar her 6 ayda bir artacak. Emekli ikramiyesini de 61 bin TL daha fazla almış olacak.
CTP’nin bu ve buna benzer anomaliler yaşanmasın diye Meclis’e sunduğu yasa önerisinin UBP-DP Azınlık Hükümeti tarafından reddedildiği de unutulmamalı.
Başbakan ve Başbakan Yardımcısı’nın da Meclis kürsüsünden itiraf ettiği gibi Anayasa’ya aykırı unsurlarına rağmen onaylanan bir anlaşma ile T.C.’ye kendi ülke koşullarında belirlediği gençlik politikaları doğrultusunda hazırladığı projeleri Kıbrıs’ta da uygulama / yürütme yetkisi verildi. Böylelikle, gençlik politikalarımızın belirlenmesini ve uygulanmasını resmi düzeyde Ankara’ya devretmiş oluyoruz. Zaten siyasi yansımaları sıkıntılara yol açan Türkiye ile mali yardım ilişkisini, alenen, politika belirleme ve uygulama safhasına taşımış olduk.
2013 erken genel seçimlerinin ardından yaşanan süreçte şunu gördük:
Direnelim, reddedelim, iyi güzel de ‘memlekette işleri durdurunca’ ‘hayat durmuyor’ işte. Bizim irademiz dışında hayatın akışı yine bir şekilde belirleniyor.
Bu olaydan çıkarılması gereken çok ders var. Kıbrıs Türk solu ile iktidar mevhumu arasında oluşan ciddi mesafe iyi etüt edilmelidir.
Sonuç ortada:
“İki günlük müdür” vakasından da anlaşılacağı üzere gerek dış kaynakları gerekse öz kaynaklarımızı etkin ve verimli kullanarak gelecek nesillere daha yaşanabilir bir ülke yaratma idealimiz, har vurup harman savurma zihniyeti nedeniyle tehlikede. Can güvenliğimiz dahi tehlikede. Bir gerçeği toplumun bilgisine getiren milletvekiline, “GÖRDÜĞÜM YERDE BAŞINA ŞİŞEYLE VURACAĞIM” şeklinde mesajlar iletilen bir döneme girdik. Gençlik politikalarını belirleme ve uygulama yetkisini de Ankara’ya devrettik.
Hayat hiçbir biçimde durmayacak, bizim irademiz dışında hayatın akışı yine bir şekilde belirlenecek. Ta ki…