Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri,
Yaptığımız uluslararası bir anlaşma kapsamında 2018 yılsonu itibariyle kamu kesimi borçlanma gereğinin 790 milyon TL’ye düşürülmesi gibi bir taahhütte bulunmuş olmamız, çok ciddi bir mali krizin tam ortasında olduğumuzun işaretidir.
Yine Türkiye ile imzalanan protokol kapsamında 2018 yılsonu itibariyle faiz hariç yerel bütçe açığımızı 100 milyon TL’ye düşürmeyi taahhüt etmiş olmamız da kamu maliyemizin krizde olduğunun bir göstergesidir.
Kamu iç borç stokumuzun 2015 yılsonu itibariyle 5 milyar TL’nin üzerine çıkarak 2016 mali yılı bütçemize oranla yüzde 114 seviyelerine çıkmış olması da mali krizi işaret etmektedir.
Tüm bu veriler kamu maliyemizi sürdürülebilir bir yapıya kavuşturmak için çok ciddi, kararlı ve disiplinli bir maliye yönetimi ile yola devam etmemizi zorunlu kılmaktadır.
Kamu maliyemizin kırılgan yapısını göz ardı ederek ülkeyi yönetemeyiz!
Adeta bir bombanın üzerinde otururken, her yer güllük gülistanlıkmış gibi hareket edemeyiz.
Başbakan Hüseyin Özgürgün’ün partisel hatta parti içi kişisel çıkar hesaplarıyla yaptığı danışman atamalarını normal karşılayamayız.
Sayıştay Başkanı ve üyelerinin maaşlarına yapılan artışı olağanlaştıramayız.
Yine partisel çıkar hesaplarıyla yapılan onca bürokrat atamasını asla kabul edemeyiz.
Tüm bu olup bitenlerden bir siyasi sonuç çıkarmakla mükellefiz.
Halkımız bilsin ki Başbakan Hüseyin Özgürgün, bombanın üzerinde dans etmektedir.
Bomba infilak ettiği zaman sadece Hüseyin Özgürgün değil tüm Kıbrıs Türk halkı ve bilhassa da dar gelirli yurttaşlarımız bundan ciddi şekilde etkilenecektir.
Bu ülkeyi yöneten Başbakan’ın her bir kuruşluk fuzuli harcamanın varoluş mücadelemizde bize çok büyük zarar verdiğini bilme zorunluluğu vardır.
Disiplin ve kararlılıktan feragat ederek memnun edilecek birkaç kişiye karşılık onlarca, yüzlerce yurttaşımızın bu mali kriz nedeniyle göç yollarına düşeceğinin bilinciyle hareket etmelidir bu ülkenin Başbakanı.
Uzun yıllar iktidara gelmesi anti-demokratik müdahalelerle engellenen CTP’nin ilk koalisyon ortaklığı döneminde, 1994’te, “deniz bitti” tespitini yapmış olduğunu, Başbakan Hakkı Atun ile birlikte ekonomiye düzlüğe çıkaracak tedbirleri masaya yatırdığımızı hatırlıyorum.
Aradan geçen 22 yıla rağmen hâlâ daha aynı sorunlarla cebelleşmekte olduğumuz bir gerçektedir.
22 yılda, “Az gittik uz gittik, bir arpa boyu yol gittik”…
Kamudaki savurganlığı ortadan kaldıracak kalıcı tedbirleri dahi alamamışken, mütemadiyen Kıbrıslı Rumların veya Türkiye’nin bize dönük politikalarını değerlendirir pozisyonda olmamız tam bir softa şaşırtmacasıdır.
Aynaya bakmamız, ev ödevlerimizi ihmal etmememiz gerekmektedir.
Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri,
Kamu maliyesinin içinde bulunduğu krizin farkında olmak, kamu harcamalarına ilişkin har vurup harman savurma lüksümüzün olmadığının bilinciyle hareket etmek önemlidir ancak ülke ekonomisini ve sosyal politikaları ikinci plana itmek pahasına bunu yapmak da en az kamudaki har vurup harman savurma anlayışı kadar hatalı bir yaklaşım olacaktır.
Kamu maliyesinin krizini çözmek bir amaç değil araçtır.
Kamu maliyesi makroekonomik göstergelerin sadece bir kısmını teşkil etmektedir.
Esas amaç ekonomiyi büyütmektir.
Mali sürdürülebilirlik uzun vadede kendi gelirlerimizle ekonomik büyümeye katkı yapabilecek bir yapıya kavuşmamızı sağlayacaktır.
Kısa ve orta vadede ise ekonomik gelişimimiz büyük oranda özel kaynakların ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bize sağladığı hibelerin etkin ve verimi kullanımına bağlıdır.
Bir başka deyişle, bizi kurtaracak olan yatırımlardır.
Yatırımlar sayesinde ekonomik çarklar dönebilir ve bu sayede kamu maliyesinin içinde bulunduğu krizden çıkış senaryolarının hayata geçirilebileceği koşullar oluşabilir.
Bu bakımdan yatırımlar toplumsal geleceğimizi doğrudan ilgilendirir.
Demek ki bu ülkeyi yönetenler bir yandan kamu harcamalarına ilişkin politikaları siyasi çıkar beklentilerinden uzak ve son derece disiplinli bir yaklaşımla uygulamak durumundayken diğer yandan da ülkemizde yatırım-odaklı bir perspektifle tüm alanları düzenlemekle mükelleftir.
Şurası bir gerçek ki bugüne kadar yatırım-odaklı bir bakış açısıyla siyasete yön vermeyi başaramadık.
Kıbrıs sorununa ilişkin tartışmaların popüler olduğu dönemlerde siyasette ana paradigmalar Kıbrıs sorunu üzerinden şekillendi.
Kıbrıs sorunu toplum gündeminde ikinci sıraya düştüğünde ise ekonomik büyüme ve kalkınma değil Türkiyecilik ve Türkiye karşıtlığı ana paradigmalara dönüştü.
Özelleştirmeleri ve diğer tüm yatırımları bu iki paradigma üzerinden değerlendirdik ve amiyane tabirle, çuvalladık. Yani ülkedeki yatırımları artırmak bakımından başarısız olduk.
Çünkü yanlış paradigmaların hakimiyetinde sağ ve sol marjinal unsurlar, radikaller, “Türkiye ne derse doğru der” diyenlerle Türkiye karşıtları siyaseti adeta esir aldı.
Merkez siyaset sağda da solda da dilek ve temennilerin ötesinde topluma ekonomik anlamda bir şey veremez oldu.
Bu durumu ters-yüz etmek de bize düşer.
Geleceği kurarken sadece duygusallığa değil ayakları yere basan gerçekçi politikalara da her zamankinden çok ihtiyacımız vardır.
Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri,
Biz Orta Vadeli Program’da 2016-2018 dönemi için belirlediğimiz yatırım hedeflerinin takipçisi olacağız.
Politikalarımıza yön verirken OVP’deki hedefleri göz önünde bulunduracağız.
UBP-DP azınlık hükümetini, OVP’deki hedefler ışığında denetleyeceğiz.
Yatırım öngörülerimizi yaparken 2016-2018 dönemi ile kendimizi sınırlandırmayacağız.
3 yıl sonrasının yatırım ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurarak politikalarımıza yön vereceğiz.
Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri,
OVP’ye göre 2015 GSYİH’nin yüzde 13,5’i düzeylerinde olan toplam sabit sermaye yatırımlarının 2016’da yüzde 18,5’e, 2017’de yüzde 19,5’e ve 2018’de ise yüzde 20’ye çıkması gerekmektedir.
Bu hedeflere ulaşabilmemiz için 2015’te GSYİH’nin yüzde 2,4’ü düzeylerinde olan kamu kesimi sabit sermaye yatırımlarının 2016’da yüzde 3,5’e, 2017’de yüzde 4,5’e ve 2018’de ise yüzde 5’e çıkması gerekmektedir.
Miktarlarla ifade edecek olursak, 2015’te 231,3 milyon TL olan kamu kesimi sabit sermaye yatırımlarının 2016’da 380,4 milyon TL’ye, 2017’de 539 milyon TL’ye ve 2018’de ise 661,3 milyon TL’ye çıkması gerekmektedir.
Demek ki Sayın Özgürgün’ün atadığı yüksek maaşlı danışmanlar, dar kesimlere tahsisat artırımları ve tüm diğer har vurup harman savurma politikası sonunda gündeme gelen harcamalar sadece Türkiye ile imzalanan protokoldeki hedeflerden bizi uzaklaştırmıyor aynı zamanda ve esasen ekonomik büyümemiz için koşul olan kamu kesimi sabit sermaye yatırımları için öngördüğümüz hedeflerden de bizi uzaklaştırıyor.
Buna bağlı olarak ekonominin beklenen düzeyde büyümemesi sonucunda sadece bu hükümet başarısız olmayacak aynı zamanda toplumumuz ciddi sosyal ve ekonomik sorunlar altında ezilecektir.
OVP’deki toplam sabit sermaye yatırımı hedeflerine ulaşabilmemiz için büyük oranda özel kesim sabit sermaye yatırımlarına ihtiyaç duyduğumuz bir gerçektedir.
2015’te GSYİH’nin yüzde 11,1’i düzeylerinde olan özel kesim sabit sermaye yatırımlarının 2016, 2017 ve 2018’de en az yüzde 15 düzeyine çıkması gerekmektedir.
Yine miktarlarla ifade edecek olursak, 2015’te 1,3 milyar TL olan özel kesim sabit sermaye yatırımlarının 2016’da 2 milyar TL’ye, 2017’de 2,34 milyar TL’ye ve 2018’de ise 2,65 milyar TL’ye çıkması gerekmektedir.
Kamu kesimi ve özel kesim sabit sermaye yatırımları sayesinde 2015’te yüzde 4,5 büyüdüğü tahmin edilen ekonomimizin 2016 ve 2017’de yüzde 5, 2018’de ise yüzde 5,5 oranında büyümesi sağlanmış olacaktır.
Bu büyüme oranlarını yakalayamamamız halinde çok ciddi ekonomik ve siyasi krizlerle karşılaşacağımız bilinmelidir.
Neler olabileceğini anlayabilmek için AB’nin ekonomik büyüme oranlarına bakmak yeterlidir.
Euro Bölgesi’nde büyüme hızının 2015 yılında yüzde 1,5, 2016 yılında yüzde 1,6, 2017 yılında yüzde 1,7 ve 2018 yılında ise yüzde 1,6 düzeyinde olacağı tahmin edilmektedir.
Brexit de dâhil, serbest dolaşımın sınırlandırılması talepleri, yabancı düşmanlığı, İslamofobi ve bin bir sosyal ve siyasi sorunun temelinde işte bu düşük büyüme oranları yatmaktadır.
Ekonomi beklenen düzeylerde büyümeyince yoksulluk ve yoksunluk sorunlar büyümekte, ırkçılık artmakta ve tüm bunlar içinden çıkılamaz siyasi krizlere sebebiyet verebilmektedir.
Bu bilinçle ekonomik büyümeyi ülkemizdeki ana paradigmaya dönüştürme çabasını en geniş toplum kesimleri ile birlikte yükseltmek, Kıbrıs sorununun çözümü de dâhil olmak üzere pek çok siyasi konuyu bu perspektifle değerlendirmek gibi bir zorunlulukla karşı karşıyayız.
Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri,
OVP’ye hazırlarken toplam sabit sermaye yatırımlarına ilişkin hedefleri tutturabilmek için hangi sektörlere yoğunlaşmamız gerektiğini enine boyuna değerlendirdik.
Tarım sektöründe 2015’te 91,4 milyon TL sabit sermaye yatırımı gerçekleşmiştir. 2016’da 122,3 milyon TL, 2017’de 139 milyon TL ve 2018’de ise 155,8 milyon TL sabit sermaye yatırımı gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Sanayi sektöründe ise 2015’te 191,3 milyon TL olan sabit sermaye yatırımlarının, 2016’da 342,9 milyon TL, 2017’de 394,9 milyon TL ve 2018’de ise 445,5 milyon TL olması öngörülmüştür.
Sanayi sektörü kapsamında değerlendirilen elektrik ve su alanlarında 2015’teki toplam sabit sermaye yatırımları 72,1 milyon TL iken 2016’da 211,5 milyon TL, 2017’de 247,4 milyon TL ve 2018’de ise 281,2 milyon TL olacağı hesaplamıştır. Buna göre elektrik ve su alanındaki yatırımların toplam yatırımlar içindeki payı 2015’teki yüzde 5,5 oranından 2016 itibariyle yüzde 10,5’e, 2017 ve 2018’de ise yüzde 10,6’ya çıkarılması hedeflenmektedir.
Bu yüksek hedeflerin gerçekleşebilmesi için hükümetin çok hızlı bir biçimde su işletmesi ihalesine hazırlanması, ihaleyi tamamlaması ve yatırımların önünü açması bir koşuldur. Bu sayede önümüzdeki 6-7 yıl içinde su alanında 1 milyar TL’ye yakın bir sabit sermaye yatırımı gerçekleşmiş olacaktır.
Elektrik alanında ise yatırımlarımız dünya ile kıyaslandığında çok olumsuz bir noktadadır ve önümüzdeki üç yılda bir ilerleme kaydetmemiz maalesef mümkün görünmemektedir.
Dünyada yenilenebilir enerjiye yönelik yatırımlar ağırlık kazanmıştır.
2015’te güneş enerjisi yatırımları son 5 yılın ortalamasından yüzde 72 fazla olmuştur.
2010-2014 döneminde toplam 5,4 milyar dolar olan güneş enerjisi yatırımları 2015’te 9,4 milyar dolara çıkmıştır.
Toplam yatırımlar içinde enerjinin payı ise yüzde 34 olmuştur.
Yenilenebilir enerji yatırımları 2015’te dünyadaki toplam özel sektör yatırımlarının neredeyse 2/3’ini oluşturmuştur.
Bizde ise ada ülkesi olmanın dezavantajları nedeniyle bu alandaki yatırımlar çok düşük düzeylerdedir.
Bizimki gibi küçük izole sistemlere sahip ülkeler bu sorunu aşmak için büyük sistemlere bağlanmaktadır.
Bizim yenilenebilir enerji yatırımlarını artırabilmemiz ise Türkiye ile deniz altından kablo yoluyla bağlantı kurmaktan geçmektedir.
Kablo projesinin tamamlanması için neredeyse 5 yıllık bir süreye ihtiyacımız olduğu da bir gerçektir.
Bundan ötürü hükümetin bu konuda çok hızlı bir biçimde gerekli girişimleri başlatması gerekmektedir.
Ancak bu sayede 4-5 yıl sonrası için dünyada ağırlık kazanan yenilenebilir enerji yatırımlarının bizim ülkemizde de gerçekleştirilebilmesi mümkün olabilecektir.
Tam da bu nedenle enerji alanındaki ataleti yani hareketsizliği biran evvel aşmamız gerekmektedir.
Elektrik gibi bir başka önemli yatırım alanı da haberleşmedir.
Maalesef ülkemizde bu alandaki yatırımlar çok ağır düzeyde gelişebilmektedir.
Burada da yine sıkıntı Telefon Dairesi ile ilgili sürecin yavaş ilerlemesidir.
Sektörün önünü açmak ve sabit sermaye yatırımları için özel sektörün önündeki engelleri ortadan kaldırmak bizi toplumsal hedeflerimize yakınlaştıracak çok önemli bir hamle olacaktır.
Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri,
Siyasette değişimin, yenilenmenin, çağı yakalamanın sözde değil özde gerçekleşmesi zamanı gelmiştir.
Değişim, ekonomik büyümeyi temel paradigmaya dönüştürebilmiş bir siyaset kurumu yaratmakla gerçekleşecektir.
Bu hükümeti ve göreve talip biz dahil tüm partileri ama bilhassa da değişimi diline pelesenk etmiş siyasetçileri halkımızın bu çerçevede değerlendirmesi ve kimin özde değişimci kimin sözde değişimci olduğuna hep birlikte karar vermemiz büyük önem taşımaktadır.
Gelin hep birlikte siyasette kaliteyi artıralım ve toplumsal geleceğimizi güvence altına alacak gerçekçi politikalarımızı yarıştıralım.
Ülkenin kaderini demokrasiyle, sosyal gelişmeyle, kalkınmayla çizelim.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.