Serdar Denktaş’ın Sayın Tatar’a cevabı ve iç borca ilişkin açıklamaları üzerine…

Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş’ın 24 Temmuz tarihinde Yenidüzen’de yayınlanan Ödül Aşık Ülker ile mülakatında ciddiyetle değerlendirilmesi gereken birtakım açıklamalar var.

Sayın Denktaş’ın Maliye Eski Bakanı ve UBP Milletvekili Sayın Ersin Tatar’a verdiği cevap, güncel siyasi bir gelişme şeklinde ele alınmalıdır. Pamuk ipliğine bağlı olan azınlık hükümetine onay vermiş her milletvekili gibi Sayın Ersin Tatar’ın da bu hükümetin icraatlarına ilişkin ‘memnuniyet düzeyi’ ve buna bağlı olarak sergileyeceği tavırlar, ülke siyaseti açısından belirleyici olabilecek etkiye sahiptir.

Önceki hafta içerisinde bir televizyon programına katılan Sayın Tatar şöyle demişti: “Bütçede sıkıntılar devam ediyor. Türkiye ile protokol imzalanmış olsa bile 2016 yılı bütçesinde açık var ve bu 13. maaşların ödemesinde ortaya çıkacak”. Sayın Tatar, devamla, 2017 yılından avans kullanılmak suretiyle 13. maaşların ödenebileceğini ortaya koymuştu.

Sayın Denktaş, Sayın Tatar’ın bu açıklamasının “talihsiz bir açıklama” olduğunu ifade etme gereği hissetti.

Neden?

UBP-DP azınlık hükümetinde görev alan Başbakan ve bakanların yürüttüğü bir strateji vardır. Bu stratejinin odağında ise seçim olgusu yer almaktadır.

Ne var ki uzun yıllardır gerek iç kamuoyunda gerekse Türkiye ile imzalanan programlar çerçevesinde ülkemizde köklü reformlara ihtiyaç duyulduğu yönünde genel bir kabul söz konusudur.

İşte azınlık hükümetinin Başbakan ve bakanlarının yürüttüğü strateji ile yapısal dönüşüm ihtiyacımızın örtüşmemesi, şu veya bu biçimde siyasi sonuçlar doğurabilecek çok önemli bir olgu şeklinde değerlendirilebilir.

Mevcut durumdaki böylesi siyasi çelişkiler, yeni gelişmelere gebedir.

Köklü reformlar konusunda elini sıcak sudan soğuk suya sokmayan hükümeti uyarma görevi veya bu hükümete alternatif bir siyasi şekillenme için siyasi mücadele yürütme görevi öncelikle biz Kıbrıslı Türk siyasetçilerin görevidir.

Köklü reformlara duyduğumuz ihtiyacın “kök nedeni” kronikleşmiş mali krizimiz olduğundan, işin doğası gereği mali krizi yaşamış, farklı yönleriyle dersini çalışmış ve çıkış önerileri sunabilecek tecrübeler biriktirmiş siyasetçilerin bu sürece katkısı bir o kadar daha önem taşımaktadır.

Ülkemizdeki kronik mali krizi bir buzdağına benzetebiliriz.

Buzdağının görünen kısmı, kamu maliyesinin mükellefiyetlerinin zamanında ödenip ödenmediği ile ilgilidir. Bu mükellefiyetlerin başında kamunun maaş ve maaş benzeri ödemeleri gelmektedir. Zaten yerel bütçemizin yüzde 80’ini bu ödemeler oluşturmaktadır.

Bir seçim hükümeti olarak kurulduğu anlaşılan UBP-DP azınlık hükümeti için buzdağının görünen kısmında herhangi bir aksaklık yaşanmaması yeterlidir.

Bunun için toplumsal hedeflerimiz hilafına olsa dahi borçlanma veya Türkiye’den ilave kaynak temini gibi yöntemlere başvurmak ise mubahtır.

Hâlbuki uzun yıllardır sadece bazı başbakan ve maliye bakanları tarafından dile getirilen ama bir türlü kamuoyu algısında esas etkene dönüştürülemeyen husus, buzdağının görünmeyen kısmıdır.

Buzdağının görünmeyen kısmında bütçenin katı yapısı, bütçe açıkları, kamu borçları ve tüm bunların sebep olduğu siyasetteki tıkanıklık vardır.

Seçimler gerçekleştirilmekte, hükümetler kurulmakta ancak uzun yıllardır devletin en temel hizmetlerindeki aksaklıklara ilişkin bir arpa boyu dahi yol kat edilememektedir. Bu da haliyle halkımızda siyasete dair bir hoşnutsuzluk ve güvensizliğe sebep olmaktadır. Hâlbuki siyaset varoluşumuzun temel motorudur ve siyasete güveni yeniden tesis etmeden varoluş mücadelemizi sürdürmemizin imkânı yoktur.

Buzdağının görünmeyen kısmına odaklanmak yani kronik mali krizimizin esas unsurlarına dayandırılmış bir siyasi programla adım adım sistemi düzenlemek, siyasi öncelikleri buna göre sıraya sokmak ve gerçekçi bir bakış açısıyla Kıbrıs Türk halkının layık olduğu hizmetleri sunabilecek bir devlet yapısı oluşturmak mümkündür.

Ancak bu, sorunların üstünü örterek başarılamaz.

Siyasi istikrar ortamında atılması gereken ciddi adımlar söz konusudur.

Siyasi istikrar ortamını oluşturabilmenin yegâne aracı ise dürüstlüktür.

Halktan yetki talep ederken korkusuzca sorunları konuşmamız, ‘gerçeklerimizi’ deşifre etmemiz ve statükonun dar kalıplarını yıkmamız gerekmektedir. Aksi halde, göreve gelmeden önce sarf edilen sözlerle çelişecek adımlar atmak bir o kadar daha işimizi zorlaştırmakta ve siyasi istikrar ortamı oluşturulamamaktadır.

Ben bu durumu CTP’nin en zor koşullarda dahi barış ve çözüm politikasından bir milim dahi sapmaması ile yakalanan toplumsal başarı ile özdeşleştiriyorum. İğne ile kuyu kazmaya benzese de değişim konusunda da yapılması gereken bana göre budur.

Sayın Tatar’ın yaptığı açıklamayı ve Sayın Denktaş’ın cevabını, bu bakış açısıyla değerlendirmek gerekir.

Sayın Denktaş bir yönüyle haklıdır…

Elbette 13. maaşlar bir şekilde ödenecektir.

2017’nin yerel gelirleriyle de ödenebilir, borçlanarak da ödenebilir.

Belki 2016 tamamlanmadan Türkiye’den ilave kaynak temin edilemez ancak 2017 itibariyle, 2017 için öngörülecek bütçe açığına katkı kullanılarak da ödenebilir.

Tüm bunlar, buzdağının görünen kısmı ile alakalıdır ve bu bakımdan şu veya bu şekilde olası sıkıntıları aşmak mümkündür.

Sayın Tatar’ın üzerinde durduğu husus ise buzdağının görünmeyen kısmı ile alakalıdır ve çok daha önemlidir.

2016 yılı itibariyle gerek bütçe yasasında öngörülen 375 milyon TL’lik açık; gerek son 4 yılın biriken nakit açığı; gerek Tarım alanında oluşacak en az 75 milyon TL’lik açık; gerek kuraklık nedeniyle oluşacak ilave 20 milyon TL’ye yakın açık; gerek ek mesailerden oluşacak en az 30 milyon TL’lik açık ve bunlar gibi sayabileceğimiz başka birtakım bütçemizde açığa sebep olabilecek unsurlar bizim gerçekliğimizdir.

Tüm bu konularda başımızı kuma gömerek çözüm üretemeyeceğimizi bilmemiz gerekir.

Eğer tüm bunlar 2016 yılı gelirleri ile karşılanacak olursa, benim hesabıma göre öngörülen gelirlerimiz haricinde yaklaşık 480 milyon TL’ye daha ihtiyaç duyduğumuz ortadadır.

O halde, Sayın Denktaş’ın eski bir maliye bakanının uyarısı karşısında alınganlık sergileyerek onunla alay edercesine bir cevap vermek yerine tüm bu sıkıntıları toplumla çok açık bir dille paylaşması ve “gelin çözüm önerilerini birlikte ele alalım” demesi gerekmez mi?

Kamu borçlarını artırmaksızın bu yaraya merhem olabilecek yegâne kaynak, Türkiye ile imzalanan Yapısal Dönüşüm Programı çerçevesinde sunulan 200 milyon TL’lik reform destek ödeneğidir.

Eğer mevcut hükümet bu programdaki takvime bağlı kalır ve 2016 için öngörülen reformları zamanında gerçekleştirirse, nakit açığı sorunumuz büyük oranda ortadan kalkmış olacaktır.

Dolayısı ile Sayın Denktaş’ın bırakınız Başbakan Yardımcılığı sıfatını, bir Maliye Bakanı olarak bütçedeki açıkları kamuoyu ile paylaşan herkese teşekkür etmesi ve siyasi şovdan uzak bir yaklaşımla bu açıkları kapatabilmek için reformların takipçisi ve başlıca savunucusu olması beklenir.

Ancak hükümetin siyasi stratejisi ile ülke gerçekleri arasındaki çelişki Sayın Denktaş’ın elini kolunu bağlamaktadır.

Türkiye ile imzalanan protokoller sayesinde her yıl 12 ay boyunca oluşabilecek nakit açığımız 200 milyon TL tutarındaki bütçe açığına katkı ile kapatılabilmektedir.

Son 3 yıllık sürede kamu harcamalarında tasarruf, mali disiplin ve yerel gelirleri yüzde 25 düzeyinde artırma başarısına rağmen Maliye Bakanlığı’nın gerek 2015’in 13. maaş mükellefiyetini yerine getirirken yaşadığı gecikme gerekse Mart 2016’da kamu çalışanlarının maaşlarını ödemekte karşılaşılan güçlük, iki sebepten kaynaklanmaktaydı:

1) 2013-2015 Sürdürülebilir Ekonomiye Geçiş Programı’nda öngörülen reformların zamanında hayata geçirilememesi nedeniyle Reform Destek Ödeneği kaynaklarından yararlanılamamış olması; ve

2) 2016-2018 Yapısal Dönüşüm Program’nın imzalanmasında yaşanan gecikme.

Ülkemizde son birkaç ay içerisinde yeni bir petrol rezervi tespit edilmediğine göre bu koşullar aynen geçerliliğini koruyor demektir.

Şurası bir gerçek ki 2016-2018 Yapısal Dönüşüm Programı’nın imzalanmış olması Maliye’yi ciddi şekilde rahatlatmıştır.

Ancak bu, işin yarısıdır. İşin diğer yarısı ise Sayın Tatar’ın açıklamaya çalıştığı üzere 200 milyon TL tutarındaki reform destek ödeneğidir ki bu ödenek şartlı olarak bize sunulmaktadır.

40 yıldır reform yaparak sorunlara kalıcı çözümler üretmek yerine Türkiye’yi ‘köşeye sıkıştırarak’ ilave kaynak temin etmeyi ve sorunları hem biriktirmeyi hem de ötelemeyi başarmış nadide bir halkız…

Bu kısır döngünün kırılabilmesi için hem Türkiye’nin kararlı bir duruş sergilemesi hem de iç siyasette reform yanlılarının statükoculara kıyasla kamuoyu algısını daha etkin yönetebilmesi büyük önem taşımaktadır.

Bu sebeple, Sayın Ersin Tatar’ın gerek hükümetin harcama politikasına ilişkin uyarıları gerek bütçe açıklarımızla ilgili hassasiyeti gerekse reformlara ilişkin “yaz tatili iyi değerlendirilmeli” şeklindeki uyarısı hem sağda hem de solda, ister iktidarda olsun isterse muhalefette olsun tüm partilerin ve tüm siyasilerin dikkate alması gereken önemli mesajlar içermektedir.

***

Sayın Denktaş’ın Ödül Aşık Ülker ile röportajında ifade ettiği bir diğer husus daha var ki doğru anlayıp anlamadığımı sınamak için ilgili bölümü en az 5 kez okumak zorunda kaldım.

 

Röportajda yer alan kamu iç borcumuza ilişkin sorular ve Sayın Denktaş’ın cevapları aynen şu şekildedir:

 

Soru: 5 milyar TL’lik bir iç borçtan bahsediliyor. Bunu ödeme konusunda bir çalışmanız var mı?

Denktaş: 1974’ten itibaren… Bu 5 milyarın içinde faiz de dahildir. Bunun faiz pazarlığı, ödeme planıyla ilgili çalışmalar yapılmıştır. Belli bir yöntem geliştirdik. Ben iki yılda bu borcun kapanacağını düşünüyorum ama hiç değilse yarısının kapanmış olacağını ümit ediyoruz. Türkiye’nin her yıl için 100’er milyonluk koyduğu bir rakam var, o da tabi ki kullanılacak ama biz başka yöntemlerle de bu borcun kapanabileceğinin hesabını kâğıt üstünde yaptık.

Soru: Bu konuda somut adımlara ne zaman başlayacaksınız?

Denktaş: Yakın bir zamanda başlayacağız. Önce bankayla prensipleri anlaşmamız lazım. Bu borçların dökümünü talep ettim. 3-4 hesaba toplanmış durumdadır. Nereden kaynaklandığını, ana paraların dökümünü istedim. Bütün bunlar önümüze geldikten sonra bu borcun azaltılması yönünde ayrı bir çalışma yapacağız.

 

Soruları ve cevaplarını beş kez okuyup iyice anlayınca dehşete kapıldım…

Uzun yıllardır kamu borç stokunu eritemediğimiz ve faiz yükü nedeniyle bu borçların sürekli arttığı acı bir gerçeğimizdir.

2016 bütçemiz 4,5 milyar TL’dir…

İç borcumuz ise 5 milyar TL’yi bulmuştur, yani bir yıllık bütçemizden fazladır.

Sayın Denktaş, bu borcun azaltılması için ise öncelikle “faiz pazarlığından” bahsetmektedir.

Bu ülkede maliye bakanlığı yapmış bir birey olarak bunu hiç konuşmamak, hiç duymamış veya okumamış gibi davranmak benim başlıca sorumluluğumdur. Konunun teknik detaylarına hiç girmeksizin, Sayın Denktaş’a, “titre ve kendine gel” deme ihtiyacı hissetmekteyim. Sözü edilen “garabet” Kıbrıs Türk halkı için bir kâbus senaryosundan çok öte sonuçlar doğurabilecek denli tehlikeli bir husustur.

Diğer yandan, sormak gerekir:

Bütçemizin yüzde 114’ü kadar olan bu borcu veya yarısını iki yılda nasıl ödeyebiliriz?

Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir?

Bahse konu kaynak, yıllık 2,5 milyar TL veya eğer yarısı ödenecekse yıllık 1,25 milyar TL’dir.

Bu miktarlarda borç ödemesi yapılacağından söz edebilen bir siyasetçi ya halkla dalga geçiyordur yani halkı “aptal” yerine koyuyordur veyahut da seçim hükümetinin stratejisi gereği eylemi gerçekleştirmekten ziyade pozitif mesajlarla sorulan soruları geçiştirmeyi ve seçim sathı mailine pozitif bir imajla girmeyi tasarlıyor demektir.

Sayın Denktaş’tan ilk fırsatta bu borcun nasıl kapatılacağına ilişkin ‘kâğıt üstünde yaptığı hesabı’ kamuoyuna açıklamasını rica ediyorum.

Ülkenin en yakıcı sorununa ilişkin bu denli iddialı bir açıklamanın geçiştirilmemesi gerekir. Burada basına da büyük görevler düşmektedir.

Kısacası, Sayın Denktaş’ın gerek bu konudaki sorulara verdiği yanıtlar gerekse mülakat boyunca kendisine yöneltilen diğer sorulara yanıtları teknik yönden yetersiz hatta tehlikeli ancak siyasi yönden ‘başarıdan başarıya koşan bir hükümet imajı’ yaratmaya dönüktü.

Kısa vadeli siyasi beklentilere bağlı şekillenen bu teknik ve siyasi sıkıntılar üreten yaklaşımın en kısa zamanda terk edilmesini ve ülkenin ihtiyaç duyduğu reformlara ilişkin verimli tartışmaların gündeme getirilmesini dilerim.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s