Türkiye’de 15 Temmuz’da gerçekleştirilen darbe girişimi bizleri derinden üzmüştür.
Türkiye halkının cesurca demokrasiye sahip çıkması sayesinde bölgemizde çok olumsuz sonuçlar doğuracağı kesin olan bu hain girişim engellenmiştir.
Şimdi Türkiye hem 15 Temmuz’un yaralarını sarmaya hem de her birkaç on yılda bir darbe üreten sistemini yapısal olarak yeniden düzenlemeye çalışıyor.
Hukukun üstünlüğü, insan hakları ve özgürlükler gibi önemli konularda Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir sınavdan geçmektedir.
Türkiye’deki tüm siyasi partiler bu süreci mümkün olduğunca çatışmacı değil uzlaşmacı yaklaşımlarla ele alma konusunda bugüne kadar hassasiyetlerini korumuşlardır.
Tüm bunları biz yakından takip etmekteyiz.
1980 darbesinin ardından ülkemizde de bir uzantı-rejim oluşturulmuştu.
O dönemde demokrasi bizde de askıya alınmıştı.
Çözümden, barıştan söz edenler yoğun baskı ve tehdit altındaydı.
Kıbrıslı Türklerin üretimden koparılması da o dönemdeki politikaların bir ürünüydü.
O yüzden Kıbrıslı Türkler demokrasinin değerini çok iyi biliyor…
Demokrasi, kendi iç dinamiklerimizle, kendi ayakları üzerinde durabilen bir topluma dönüşme serüvenidir bize göre.
Türkiye de Kıbrıslı Türklerin bu iradesine saygı duyduğu oranda 1980 darbesi sonrası dönemin yaraları Kıbrıs’ta sarılabilmektedir.
Bilhassa mali yardım bağımlılığımızı ortadan kaldırmaya dönük politikalarımıza destek verdiği oranda Türkiye Kıbrıs özelinde samimiyet testinden geçebilmektedir.
Geçmişteki yanlışları tekrarlayarak değil, karşılıklı saygı ve güven esaslarına bağlı, etkili politikalarla kendi kendine yeten bir sisteme kavuşabiliriz. Bu yolla Türkiye’nin de desteğiyle federal çözüme hazırlanmış olacağız.
Biz bu bakış açısıyla sürekli kendimizi geliştirmeye, eksiklerimizi ya da yanlışlarımızı gidermeye odaklanmış bir siyasi hareketin mensuplarıyız.
1980 darbesi sonrası uzantı-rejimin belirlediği dar kalıpları yıkmaya çalışıyoruz.
Mali bağımlılığın ürettiği toplumsal hastalıklarımızın iyileşmesi adına elimizi taşın altına koyuyoruz.
Adalet ve eşitlik temelinde yeni bir yapılanma için siyaset yürütüyoruz.
Türkiye Cumhurbaşkanı, darbe girişiminin ekonomiye etkilerini azaltmak için 16 Temmuz’da birtakım açıklamalarda bulunmuştu.
“Mali disiplinden ödün vermeyeceğiz” dedi.
“Yatırımlar devam edecek” dedi.
Diğer yandan Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, yatırımcıları tek tek telefonla arayarak onlara güven telkininde bulundu.
Ekonomistler Türkiye’de kısa vadede büyüme oranının düşeceğinden söz ediyordu.
Meslektaşım ve dostum, T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanı Sayın Bülent Tüfenkci, büyüme oranının revize edilmediğini açıklamış bulunuyor.
Yine Sayın Tüfenkci’nin açıklamasına göre darbe girişiminin faturası 300 milyar TL’yi aşmış durumdadır.
Türkiye kamu bütçesinin yarısından fazla olan bu fatura, bizim bütçemizin neredeyse 70 katı katardır.
Bu fatura, Türkiye’nin ekonomik ve mali yönden nasıl bir sınavdan geçtiğini anlayabilmek bakımından önemlidir.
Tablo bu iken, Kıbrıs’ta azınlık hükümetinin uyguladığı seçim ekonomisi sırıtmaktadır.
15 Temmuz’un bize ekonomik etkilerini azaltmak için somut ve doyurucu herhangi bir çalışmadan söz etmek mümkün değildir.
Hele hele mali disiplin ve yatırımlar konusunda azınlık hükümetinin ilk 100 günde başarısız bir sınav verdiği görülmektedir.
UBP ve DP’nin bugünkü tavrı maalesef 1980 darbesi sonrası oluşan uzantı-rejimin devamını sağlamaya yöneliktir.
Yapısal reformlara odaklanmayan ve kendi varlığını sadece Türkiye’nin bize sağladığı mali yardımlara bağlayan bir hükümetle karşı karşıyayız.
Bu anlayışın ülkemizde daha kaliteli bir demokrasi ve daha iyi bir ekonomi üretemeyeceğini biliyoruz.
Biz bu tespitlerle ve yaşadığımız tecrübelerden gerekli dersleri çıkararak geleceği kurmak istiyoruz.
Biliyoruz ki bunun için halkımızın bize güveni esastır.
Bunun için daha çok çalışacağız, kendimizi daha fazla anlatacağız ve halkımızla birlikte bu yolu yürüyeceğiz.