Türkiye ile ilişkiler…
Şu anda Türkiye ile KKTC hükümeti arasında bir güven ortamı yoktur. Olması gerekir mi? Evet, olması gerekir çünkü Türkiye’nin bizim altyapı yatırımlarımıza, reel sektörümüzün desteklenmesine, savunmamıza çok ciddi katkıları var.
Bu katkıları halka hizmete dönüştürebilmek için iki şey lazım. Birincisi, gerçekten halka hizmet için yanıp tutuşan bir hükümet, ikincisi de, kurallara uygun bir şekilde bu ilişkiyi yürütecek bir Türkiye.
O nedenle, mevcut hükümetin bu işi yürütebileceği düşünülmüyor. Ciddi bir güven kaybı var çünkü bu hükümetin 20 aylık dönemde hiçbir şekilde reform yapma niyetinin olmadığı ortaya çıktı.
Ana kucağı tatlı geldi ama Türkiye’nin de memesi acıyor…
Sistemin gelişmesi, Kuzey Kıbrıs’ta kendi ayakları üzerinde durabilen, ekonomisi büyüyen, kendi kendine yetebilen bir sistem oluşması, bu bağlamda Kıbrıs sorununa ilişkin Güney ile bir dengenin oluşturulması gibi bir niyeti olmayan ama nasıl bir niyeti olan? ‘Türkiye’den kaynak gelsin ben yandaşlarıma dağıtayım’, ‘arazileri dağıtayım, nasıl olsa Türkiye enayi ya, Taşınmaz Mal Komisyonu üstünden bunları öder’, fütursuzca yapılan sayısız yanlış uygulama…
Bu nasıl algılanıyor? ‘Ana kucağı tatlı geldi bu insanlara’ diye bakıyor Ankara’dakiler bence. ‘Bunlar ana kucağından çıkmak istemiyor ama bizim de mememiz acıyor artık’… ‘Biraz serpilsin, kendi ayakları üzerinde dursun, biz bu adamları daha ne kadar besleyeceğiz?’ diyor.
Protokoller niye yapılıyor?
Resmi politika, imzalanan programların hedefi, memesi acıyan Türkiye’nin artık bu ıstıraptan kurtulması, Kıbrıslı Türklerin de buna mukabil kendi ayakları üzerinde duran, kendi yağıyla kendi ciğerini kavurabilen bir topluma dönüşmesi, böyle bir sistemin burada oluşturulmasıdır.
O nedenle, bu hükümetin tuttuğu yol, yol değildir.