Türkiye ile imzalanan protokollerin önemi

Çiğdem Aydın sordu, toplumda ‘maaşlar taksitle ödendi’ şeklinde algılanan süreci anlattım…

Soru: Demokrat Parti’nin reklamı. Şubat maaşı iki taksitte… Yıl 2016, aylardan Şubat falan diye böyle bir özet geçmiş. O günün gazetelerini de toplayarak yansıtmış. “Taksitle değil peşin maaş” diye reklamları var. Bununla ilgili elbette ki cevap hakkı doğar.

Birikim Özgür: Tabi ki önemli bir hadisedir. 2016 yılında Mart ayı başında Şubat maaşlarının küçük bir kısmının iki gün sonra ödenmiş olması taksitle maaş ödendiği şeklinde algılandı toplumda ve doğal olarak bugüne kadar da konu geldi. Bu daha da konuşulacak çünkü kamunun mükellefiyetlerini günü gününe yerine getirebilmesi esastır. Bu siyaseten ciddi bir konudur. Devletin devamlılığı noktasında dikkat edilmesi gereken bir meseledir.

Biliyorsunuz, 1974 sonrasında Kıbrıslı Türklerin oluşturduğu sistemin mali açıdan çok ciddi sıkıntıları var. Özellikle iç borç noktasında çok büyük bir problemle karşı karşıyayız. Bütçenin üzerinde bir iç borcumuz var. Maliye açısından başarı eşiği, iç borç faiz ödemelerinin başlatılabilmesidir. Bununla ilgili Türkiye Cumhuriyeti’nin çok ciddi bir desteği söz konusudur. Bu destek belli bir politika çerçevesine oturtulmuştur:

Zaman içerisinde bütçe açığına katkının azaltılması ve artan düzeyde reformlara bağlı olarak Türkiye’nin bize birtakım destekleri sunması söz konusu olmuştur.

Bu politikayı ben sonuna kadar savunan birisiyim.

Türkiye’nin bize karşılıksız kaynak vermesine karşıyım çünkü belki geçmişte Kıbrıslı Türkleri üretimden de koparan süreçte Türkiye ile buradaki iktidar arasındaki yanlış ilişkiler neticesinde bir bozuk düzen oluştu ama şöyle veya böyle bugün de Türkiye’nin doğru yaklaşımları ve desteğiyle biz sistemimizi sürdürülebilir kılacağız. Bu açıdan reformların koşullu bir yaklaşımla desteklenmesi önemlidir. Bizim kendimize çekidüzen verebilmemiz için bu bir gerekliliktir.

Bizim iktidar dönemimizde mali disiplinle ilgili sıfır hatayla bir icraat dönemi yaşandı.

Buna bağlı olarak bir eşik kabul edilen yerel gelirlerle cari harcamaların karşılanabileceği noktaya gelindi. Yereldeki birtakım eksiklikler veya yanlış maliye politikaları nedeniyle yani örneğin kaynakların çarçur edilmesi, kaynakların popülizm manasında daha fazla belli kesimlere maaş ödenmesi şeklinde harcanması sonucunda bu bahsettiğimiz, tarihe de mal olmuş tecrübe yaşanmadı.

Bu tecrübe, 2015 yılı içerisinde; ki Ekim sonu itibariyle biliyorsunuz biz çok kısa bir süreliğine bakanlık görevini üstlendik (ben, Erkut bey ve Asım bey) ve o gün hatırlıyorum bana bu görevi tevdi eden parti genel başkanımıza dedim ki “Bir oyun değişikliğine ihtiyaç var. Bu kapsamda mı değerlendiriliyor benim bu görevi üstlenmem?”. Çünkü ben görüyorum. O tarih itibariyle reform destek ödeneğinde 191 milyon TL var. Ekim sonundayız yani Kasım ayına giriyoruz, Aralık ayında 13. maaş ödenecek, böyle bir kaynak yok! Çünkü Ekonomi, Maliye, Bütçe ve Plan Komitesi başkanıydım, bire bir hem Zeren beyle hem de Hasan beyle çalışıyorduk, durumu yakından izliyorduk.

“Bir oyun değişikliğine mi gideceğiz? Yani ben bir oyun değişikliğinin sürükleyicisi mi olacağım, bu anlamda, CTP reformları uygulayacak mı? Eğer uygulamayacaksa, birlikte duvara vuralım, problem yok benim için. Ben özveriye her zaman hazır bir insanım ama bilin ki oyuna ben girersem ben bu oyunu değiştirmek zorundayım aksi takdirde bu iş duvara vurur”.

Bu konuşma gerçekleşti ve nitekim hemen su konusuna el attık. Çünkü reformlar denildiği zaman o süreçte su meselesi akla geliyordu. Yönetime DSİ ortak olacaktı taslak anlaşmada. İhalenin nerede açılacağı belli değildi. Müzakere ettik muhataplarımızla. Yönetimi Lefkoşa’ya aldık, ihaleyi Lefkoşa’ya aldık ama siyasi başka bir süreç neticesinde maalesef o reform destek ödeneğindeki kaynağa ulaşmamız gecikti çünkü su anlaşması Mart ayında imzalanabildi.

Akabinde, protokol meselesi gündeme geldi.

Bakınız, 2017 yılında 1,8 milyar TL var bütçede bu imzalanan protokol kapsamında Türkiye’nin sunduğu hibe ve krediler, bütçenin beşte ikisi oranında… Çok yüksek bir miktar…

Esasta biz yerel gelirlerle cari harcamaları karşılayabilecek düzeye geldik çok büyük oranda ama bunun içinde ne var? Savunma var. Savunma bize Türkiye’nin sunduğu bir hibe desteğidir ve tarih boyunca savunma giderlerini KKTC hiç karşılamamıştı. Biz üç ay boyunca yerel gelirlerle o düzelttiğimiz mali yapı sayesinde savunma giderlerini de ödedik. Bunda da hiçbir problem yaşamadık. Ama protokolün imzalanması Mart ayını da geçince artık orada savunma giderleri için harcanan kaynak çok düşük bir miktar dahi olsa maaşları öderken 1-2 günlük bir açığımızın oluşmasına sebebiyet verdi.

Bu yaşanan tecrübe, bundan ibarettir.

Çıkarılması gereken dersler çok önemlidir…

Bu süreçte belirli kesimlere bir propaganda malzemesi çıkmış olabilir ama bu süreç çerçevesinde CTP’nin yaptığı doğrular, mali disiplin, popülizm yapmama, bu noktalarda bir ders çıkarıldı mı UBP ve DP tarafından?

Bakıyorum ben, hayır çıkarılmadı.

UBP-DP hükümeti kuruldu, ilk icraatları Sayıştay Başkanı ve üyelerinin maaşlarını artırmak oldu.

2016’da çeşitli çevrelere maaş artırmak suretiyle bir oy devşirme yaklaşımı içerisine girildi ve tarihte ilk kez 2016 yılında bütçe açığına destek Türkiye tarafından KKTC’ye sunulmadı. 200 milyon TL’lik kalemin tarihte ilk kez 80 milyon TL’si kesilmiş oldu. Akabinde 2017 yılında da biliyorsunuz gündemde olan bir sürü popülist yasal düzenleme var tartışılan kamuoyunda. Bunlar, bizim doğru yaptıklarımızdan gerekli dersleri çıkarmamışlar…

Protokole ilişkin olarak ise su meselesi nedeniyle protokolün imzalanması gecikti ve elbette gecikmemeliydi. Ama orada yapmaya çalıştığımız şey belli konularda istişare etmek ve Kıbrıs Türk halkının da sahipleneceği bir reform paketine dönüştürmekti o protokolü.

O karmaşayı fırsat bildiler, bizi UBP arkamızdan bıçakladı, hükümeti bozdu, gitti bir azınlık hükümeti kurdu, protokolü imzaladı, 20 ay boyunca 30 tane reform eyleminden hiçbirini hayata geçirmedi. Böyle bir ikiyüzlülük söz konusu oldu. UBP ve DP bu anlamda Türkiye’yi Kıbrıslı Türklere karşı kışkırttı. Bir nevi, Türkiye’yi kandırdılar.

Biz ise kandırmadık. “Elektrikle ilgili, dağıtımın işletme devri konusunda sıkıntımız var” dedik. “Bunu istişare etmek, tartışmak lazım” dedik.

UBP ve DP geldi hemen imzaladı. Türkiye’den teknik heyet geçtiğimiz ay buradaydı, konunun muhatabı bürokratlar “elektrikte dağıtımın işletme devriyle ilgili hiçbir şey yapmadık, yapmayacağız da” dedi Türkiye tarafına.

Siz hükümet bozdunuz bunun için!

Bu nasıl bir çirkinlik, nasıl bir ikiyüzlülüktür?

Günün sonunda Kıbrıslı Türkler iki yıl kaybetmiş oldu. Kayıp o anlamda Kıbrıslı Türklerin kaybıdır.

İkiyüzlülüğün, bu gibi basit siyasi oyunlardan medet ummanın neticesinde reformlar da gecikti, mali disiplin de bozuldu 20 ayda ve şimdi seçim ortamında bu maaş konusu bir sembol olduğu için çok doğal olarak siyaseten kullanılmaya çalışılıyor.

Ama bu halk herhalde kimin kendi kaynaklarını yani halkın kaynaklarını etkin ve verimli kullanmaya dönük bir politika yürüttüğünü, kimin popülizme, kaynakları dağıtma anlayışına dayalı bir siyaset yürüttüğünü de çok iyi biliyor, görüyor.

Bundan dolayı bizi eleştirenlere hiç kızmıyorum çünkü doğrudur, protokolün imzalanması ve o protokol kapsamında Kıbrıslı Türklere sunulan kaynakların da kullanılabilmesi şarttır.

Nitekim biz geçtiğimiz hafta içerisinde önümüzdeki dönem için Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Programımızı açıkladık, orada öngördüğümüz özgün, yaratıcı, sosyal yönü ağır basan projelerin veya ekonomiyi tabana yayacak projelerin nasıl finanse edileceği sorusuna da çok somut bir yanıt verdik.

Dedik ki yerel bütçenin % 20’sini teşkil eden cari transferleri doğru, etkin, verimli kullanacağız.

Reform destek ödeneğinde 540 milyon TL vardı 2017 yılında, protokol uygulanmadığı için sıfır TL’si kullanıldı bunun.

Bu halkın 540 milyon TL’sini çaldılar, övünüyorlar maaş ödedik diye…

Geleceği çaldınız siz!

Biz ise maaşın küçük bir kısmını iki gün sonra ödedik. Üstelik ben o gün özür de diledim. Parmağımızın arkasına da saklanmıyoruz.

Baktığımız zaman altyapı yatırımları için ayrılan kaynağın ki 513 milyon TL de odur, onun da sadece % 30’u kullanılabilmiş.

Önümüzdeki yıl, 2018’de, 3 yıllık programın son yılı olacağı için reform destek ödeneğinde 960 milyon TL olacak, altyapı yatırımları için de neredeyse buna yakın bir kaynak Türkiye tarafından Kıbrıslı Türklere sunulacak.

1,5 milyar TL’ye yakın bir kaynak…

Biz işte “kendi özgün projelerimizi, Türkiye’nin koşullu olarak sunduğu ve programın uygulanması halinde hazinemize girecek olan ilave kaynakları kullanarak hayata geçireceğiz” diyoruz.

Dolayısı artık bu aşamada iş iyi yönetime bakar.

Siz eş zamanlı olarak bir taraftan sistemin yapısal sorunlarını çözmeye dönük gerekli adımları Başbakanlığın koordinasyonuyla bütün bakanlıklar birlikte hayata geçirirseniz, bunun karşılığında Türkiye’nin ödül olarak sunduğu kaynağı hazineye alabilirseniz, buna paralel olarak gelirlerin tabana yayılmasını sağlamak, üretim odaklı bir ekonominin yeşermesini sağlayabilmek adına öngördüğümüz örneğin üretici birlikleri, kooperatifler, kümeleşme ve benzeri noktalarda üreticinin yanında olabilmek, cari destek dahil olmak üzere, depolama sıkıntısı mı var, bu noktada devletin devreye girmesi, dağıtımında sıkıntı mı var, ürettiler bir araya gelip, dağıtamıyorlar, devlet orada üreticinin yanında olmalı. Yönetim noktasında zafiyeti mi var örneğin kooperatiflerin veya bu üretici birliklerinin? Devlet oradan elde edeceği geliri doğrudan üreticiye aktaracak şekilde ama kurumsal kapasite oluşturma ve üretimi yaygınlaştırma noktasında gerekli hamleleri yapabilmek adına bu kaynakları kullanmak gibi bir öngörümüz vardır.

Biz dersimizi aldık…

Protokolün imzalanmamasının bu ülkeyi yönetememek anlamına geleceğini acı bir tecrübeyle yaşamış olduk…

Bunun da ötesinde 20 aylık süreci gözlemleme fırsatı da oldu CTP’li arkadaşlarımızın, hepimizin.

Ne oldu o 20 ayda?

Mahvoldu ülke…

Bırakınız geleceği çalmayı, bugüne ilişkin de halkımızın ülke idaresine, yönetimine hiçbir inancı, gümanı kalmadı. Çünkü yolsuzluklar, rüşvetler, arazi dağıtmalar, hukuksuzluklar, yapılan her işin mahkemelerden dönmesi… Tam bir rezil dönem yaşandı bu anlamda. Halkla hükümet tamamen birbirinden koptu ve insanlar siyasetten soğudu, “eksik olsun böyle siyaset” dediler…

“Şurasını beğenmedik protokolün” deyip de imzalamamanın neticesinde bu 20 aylık süreci toplum yaşamış oldu.

Şimdi biz bu 20 aylık süreci bir daha yaşatır mıyız bu halka?

Bu önemli bir derstir diye ben düşünüyorum…

Bu ders kapsamında da işten bakınız, kaynaklara ulaşma noktasında, 2015’te ben reform destek ödeneğindeki 191 milyon TL’ye ulaşabilmek için ağlıyordum.

Yalvarıyordum…

Anlaşılmıyordu…

Bir duvar vardı…

Şimdi CTP Genel Başkanı çıkıp diyor ki “reform destek ödeneğindeki kaynağa erişip halkımız için güzel işler yapacağız”…

Gene ağladım…

İzlerken genel başkanımı gene ağladım…

2015’te anlaşılmadığım için ağlıyordum, 2017 sonunda genel başkanımın o doğru rayı partim adına çok net bir biçimde ifade ediyor oluşu nedeniyle ağlıyordum.

2 yılda biz gerekli dersi aldık, şimdi ülkeyi iyi yöneteceğiz…

Çiğdem Aydın: CTP’yi bu konuda tebrik etmek lazım. Şu ifadeleriniz çok hoşuma gitti. Tecrübe edinmiş olmak, özür ve ders almak. Bunlar çok önemli şeyler. Sıradan insanlar için de önemli…  

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s